Gazel Gürbüz, Kayseri'de 12 Eylül'de işkence gören ilk kadın mağdur. İlk cezasını daha 16 yaşında lise 1'de dergi dağıtırken almış. "Yalnızca sol sempatizanıydım, ama sorarsanız ne olduğunu bile bilmiyordum" diyen Gürbüz ile röportaj yapmak gerçekten çok zordu.
İşkence kabul edilebilir bir şey değil ama belki ben de kadın olduğumdan, kadına uygulanan hali başka, bunu dinlemek başka bir işkence.
Gürbüz bazı bölümlerin kayda alınmamasını istedi, ki bunların dışındaki kısımları bile anlamaya fazlasıyla yeter. Geri kalan tabii ki sır olarak kalmayacak, 1981'den yıllar sonra bunlar konuşulmaya başlandıysa...
Açıldı bir kere kesenin ağzı, daha fazlasını duymaya hazır olun, olun ki tarihle yüzleşebilin.
Sadece 16 yaşında 11 kızdık
"Aslen Tuncelili'yim. 73'ten beri Kayseri'de yaşıyoruz. Bizim Doğulu olmamız Kayseri'de pek hoş karşılanmadı. Lise döneminde ister istemez bir tarafı seçmek zorundasın. Atatürk Lisesi'nde birinci sınıfa gidiyordum. Karne tatilinden sonra dergi filan satılıyordu. Sol içerikli dergiler. 1977-78 yıllarıydı ve Atatürk Lisesi'nde yeni yeni başlıyordu olaylar. Argıncık'ta bizi askerle çevirdiler; daha çocuğuz, pek anlamıyoruz, yasal olan dergiler dağıtıyoruz. Sokakta dağıtırken asker bizi yakaladı. 16 yaşımdaydım. 11 kızdık. Kayseri'de ilk kez mahkemeye çıktık, sonra elimize kelepçeler takıldı, tutuklandık. İlk tutuklanma 40 gün sürdü."
Gençliğimi hatırlamıyorum
Gürbüz, 40 günlük tutukluluğundan dolayı, mahkûmiyet almasa da Atatürk Lisesi'nden atılır, sonraki durak Sümer Lisesi'dir ama orada da rahat bırakılmaz.
"Sümer Lisesi'nde ikinci yılımdan sonra, karne tatilinden sonra yine içeri alındım. Bu kez bir yerde ismin çıkmış dediler. LİSEDER diye bir dernek vardı, oraya üyeydim. O dönemde bir taraf seçmek zorundasınız, ya o taraftan olacaksınız ya bu taraftan olacaksınız. O zamanda bir kırk güne yakın yatmıştım. Anlayacağınız ben gençliğimi hatırlamıyorum. Sonra oradan çıktım, Sümer Lisesi'ni bitiremedim."
Polis taraflı davranıyordu
"Her gün olaylar çıkıyor, sağ görüşlü erkek öğrenciler kız olmamıza rağmen bizi dövüyorlardı. Ama artık adımız çıkmış dokuza inmez sekizeydi. Bir sürü kavgalar yaşanıyordu, ufacık bir şey de polis bizi alıyordu. Ama polis tek taraflı davranıyordu. Sağ görüşlü öğrenciler polislerle sınıflara girip bizi parmakla gösterip içeri aldırtıyorlardı. Bu yalan değil, asla. Sonra okuyamadım. Her gün yolumu kesiyorlar. Ben bir şey yapmasam da içine düşmüşüm ya, 'azılı' gözüyle bakıyorlar. Şunu öldürmek lazım, şöyle yapmak lazım filan diyorlardı. Benim gibi çok sayıda erkek ve kız öğrenci okulu bitiremeden bıraktı gitti."
Takip ettiler, öldüreceğiz dediler
"Bir gün çok zor durumda kaldım. Arabayla takip ettiler, öldüreceğiz dediler. Gelenler yine sağ görüşlü öğrenciler. Kendimi hemen bir eve attım. Evin kadını çok iyiydi, su verdi bana. Kendime geldim tabii. Sonra eve gittim, annem beni öyle görünce kesinlikle okula gitmeyeceksin, dedi. Ben de bu lise bitecek, dedim. Annemle birlikte okula gittim. Dondurup tasdiknamemi alacaktım, annem yanımdayken bile okuluma zor girdim. Zar zor tasdiknameyi aldım, liseyi Manisa'daki teyzemin yanında, Alaşehir Lisesi'nde bitirdim."
Sen misin Gazel Çelik...
"12 Eylül günü geldi. Bize anlatılıyordu; 12 Mart'ta bize şöyle yapıldı böyle yapıldı diye. Denizleri biliyorsunuz, asıldılar. Ama yaşamak daha farklı bir şeymiş. 17'yi bitirip 18'e girmiştim. 15 Eylül'de iki arkadaşım daha liseyi bitirmiş. Evde saz falan çalıyoruz. Tam oradan geldim, soyundum, yatacağım, kapı öyle bir dövüldü ki anlatamam. Ben 17 yaşındaydım. Anladım ki, eski davalarımdan dolayı yine sıkıntı yaşayacağım. Hemen üstümü giydim. Askerleri görseniz, iki araba gelmişler. Bu kız mutlaka bir yerlerde birilerini öldürmüş, bomba koymuş gözüyle bakıyorlar. Beni aldılar, sen misin Gazel Çelik, dediler. Ben de evet dedim. Annem korkuyor, evi altüst ettiler."
Takvimler 15 Eylül'ü gösterirken, o zamanki soyadıyla Gazel Çelik evinden alınır, ilk durağı garnizon komutanlığıdır. Üç saat kalır orada. Sonraki durak ise Ulaştırma, Zincirdere'den önceki meşhur işkence mekânı...
"Bir sürü fotoğraf gösterdiler, bunların arasından kimleri tanıyorsun diye. Kimseyi tanıyamadım. İki kız arkadaşımı getirmişler liseden. Ben uzun süredir görüşmüyordum, 'Hayırdır ne geziyorsunuz burada' dedim. 'Seni soruyorlar, onun için getirdiler' dediler. O kızların herhangi bir şeyle bağlantısı yoktu. Bir dergi verilse herkes okurdu, normal bir sempatizandık yani. Kadın polis geldi, ardından fuhuştan içeri alınan başka bir kadını getirdiler. Ben şaşırdım; fuhuştan yatanın ne işi var askeri ulaştırmada?
Ben kıza akıl veriyordum çalış hayatını kazan, diye. Onu bir gün sonra bıraktılar. Ben tek başıma kaldım.
Sonra bir asker geldi. Yeşil uçlarında sarkmalar olan bir bez getirdi. Gözümü tam kapatacak şekilde. Ulaştırma'ya gittik. Asıl işkence orada yapılıyordu."
Soğuk, küçücük bir yer
Askerler de şaşırır Gazel Çelik'in yaşının küçüklüğüne. Sürekli sorarlar, ne yaptın da bu yaşta buradasın, diye ama emir demiri keser...
"Gözüm kapalı şuradan eğil, şuradan geç, kalk, kafanın üstünde bir şey var gibi şeyler söyleyip beni dolaştırıyorlardı. Sonra öğrendim, psikolojik bir baskıymış bu. Sonra kapalı bir yere girdik. Bir gür ses, bir ince ses duydum. Adamlar bana soru soruyor, bir o tarafıma bir bu tarafıma geçiyor. Artık korku başladı. Art arda şunu tanıyor musun, bunu tanıyor musun gibi sorular geliyor. Yok diyorum, adam gelip vuruyor. Ben ne bileyim, küçücük çocuğum. Soğuk, küçücük bir yer... Parmaklarım duvara dayalı, ayağını kaldırıyorsun; bu da farklı bir işkence. Askere asla 'asker abi' demeyeceksin. Asker abi yok, komutanım var, deyip vuruyorlar. Beni götürüyorlar, iki üç gün sonra tekrar getiriyorlar. Uyku yok, bir şey yok. Karton bulsan yerde, en büyük nimet; yatak yok. Gözlerini asla açamazsın. Falakaya yatırıyorlar. Asla oradaki askerleri göremedim. Ama sesleri hâlâ beynimde: birinin sesi çok kibar, çok eğitim görmüş insanın sesi. Diğeri de kaba bir adamdı."
Kürtçem, anadilim
"Asla yemek yoktu. Arada askerler peksimet verirse o var sadece. Peksimeti uzatıyorlar, ben acaba bana bir şey mi veriyorlar, bir şey mi yapacaklar diye ilk başta almıyorum, korkuyorum. Sonra biri bana gelip Kürtçe bir şeyler söyleyince bir anda acaba güvensem mi diyorum. Elime alıyorum, sonra anlıyorum ki bisküvi. Bu şekilde üç ay gözaltında kaldım. Sürekli getirip götürüyorlar. Bana soruyordu bir asker, hiç içeri düştün mü diye. Ben ne bileyim, inkâr edip düşmedim, dedim. Sonra önüme kağıt koydular, gözümü açtılar. İşte gazetede 11 kız tutuklandı filan... Kafamı kırmızı yuvarlak içine almışlar. Komutan, o kim tanıdın mı, diye bağırıyor. Ben o olaylardan beraat etmiştim sivil mahkemede. Anladım ki o olaylardan dolayı tekrar içeri alıyorlar."
Siz komünistsiniz
"Falakaya yatırdıktan sonra köşeye tuz koyuyorlardı, orada döneceksin ayağının şişi filan inecek... Sonra sorguya gittim, adam bana "Siz komünistsiniz, askerlerin arasında geziyorsunuz" dedi. Akşam eve giderken askerler emanet ediyor bizi, yani ne yaparsanız yapın, diyor. Asker bana mataralarla su getiriyor. Korkumdan gelmeyin diyorum, tamam, sadece su diyorlar. Kibrit çakıyorlar korkutmak için."
Benim yerime onu götürün
"Bir olayı hiç unutmuyorum. Benimle aynı odada bir adam vardı, doktormuş. O da sağ görüşlüydü. Adam yalvarıyordu askerlere. Tuvaleti gelmiş, 'Komutanım ne olur beni tuvalete götürün' diye bağırıyordu. Asker tuvaletim gelmişi kabul etmiyor, çişim geldi deyince, 'Yap lan o zaman' diyor. O sırada benim sıram gelmişti, ben askere yalvardım, beni götürmeyin o adamı götürün, diye. Asker bana diyor ki, 'Şuna bak lan! Bu komünist sağ görüşlüye sırasını veriyor, biz ne yapıyoruz." Ben kendi insanlığıma yediremedim; ne olursa olsun yanımda biri dövülsün asla dayanamazdım."
Kimsenin inanası gelmiyor
Gazel'in işkencesi 18 ay sürer. Dışarı çıktıktan beş ay sonra beş yıl ceza aldığını öğrenir. Yargıtay'a yapılan başvurular sonrasında hapis cezası kalkar.
Gazel'i içerideyken en çok üzen olaylardan biri de annesinin de kendisiyle birlikte 18 ay her gün tutukevine gelmesi, işkenceyi birlikte yaşamasıdır. Annesi için işkence günleri yıllar sonra bile bitmez...
"Annem hâlâ anlatıyor. Kızıma şunu yaptılar, bunu yaptılar. Bana geldiler bunu söylediler. Ben senin yüzünden neler çektim, diyor mesela. Ben anlatamıyorum. Anlatsam, insanların inanası gelmiyor çünkü. Bir arkadaşıma anlattım, seni tanımasak inanmam, dedi. Benden daha kötü şartlarda yaşayanlar var halbuki. O zamanın bütün gençleri çok şeyler çekti. Benim gibi olan kızlar mutlaka evlendiler, ayrıldılar, mutlaka bir parçalanma oldu."
Işıklar hiç sönmesin istiyorum
Gazel de 18 aylık işkenceden sonra evlenir. Ama kendi ifadesiyle, "yanlış bir evlilik" yapar, ilk evliliğinde bir kız çocuğu dünyaya gelir. İkinci evliliğini de yapmıştır ama rehabilite edilmeleri gerektiği düşüncesi hiç değişmez. Zaten kızı da annesinin rehabilitasyona girmesi gerektiğini düşünüyordur. Gazel, o günleri 'hayatım mahvoldu' diye özetler; mahvolduğu günlerin izi hiç silinmez.
"Gece lambası yakmadan uyuyamıyorum. Kapıların önüne bir şeyler koyuyorum, birileri gelecek diye. Bizim tedaviye ihtiyacımız var. Devletin o zamanda içeriye düşen tüm çocukları tedavi ettirmesi lazım. Kimseye güvenim yok. Erkeklere hiç güvenim yok."
Fişlenmişim ya...
Gazel'in sıkıntılarından en büyüğü de hâlâ tecrit edilmişlik hissi yaşaması. Bu hissi ilk yaşadığı gün, kahpe mapustan mahalleye ilk geldiği gündür.
"Mahalleye gittim. Herkes bana öcü gibi bakıyor. Ben 12 Eylül'den sonra işe giremedim. Ben devlet dairelerinde sınavlara girdim, başarsam bile fişlenmişim ya... O zaman fişlenmek vardı. Özel bir fabrikaya girdiğim halde dosyamda 'gizli' diye bir kağıt gördüm. Üç, beş ay orada, beş yıl burada derken kendi çabamla dışarıdan yatırdım primimi, emekli oldum. O da olmasa yaşayamam."
Koğuştaki sesler bizim seslerimizdi
Gazel şimdi yargılama yolunun açılmış olmasına da inanmıyor. Kenan Evren'e de bir mesajı var: 'Sıraya konulmuş işkenceye götürülen kızların, erkeklerin resimlerini çizsin!'
"Kenan Evren anarşi vardı, ortalığı düzeltmeye geldim, demişti. Peki, bu anarşiyi ben mi çıkardım? Ben mi adam öldürdüm? Kayseri'de bir sürü olay oldu. Yusuf Aslan öldürüldü, Mustafa Kulkuloğlu öldürüldü. Benim mahallemde, yolcu otobüsünden inmiş biri mahalleye giderken yarı yolda çocuğun kulağını kesmişler, dövmüşlerdi. Çocuğun hiç siyasetle alakası yoktu. Bunları ben mi yapmıştım da 12 Eylül'den üç gün sonra beni aldılar. Benim gibi insanlar mı yaptı? İşte diyorlar ki biz de yaşadık o dönemleri. Bir kanalda izledim, o dönemde işkence görmüş bir adam diğer koğuşlardan gelen bağırtıları anlatıyordu, o benim seslerimdi, solcu kızların sesleriydi, erkeklerin sesleriydi. Neler yaşattılar bize!"
Her 12 Eylül, anlatsam diyorum
Şimdi siz diyeceksiniz ki neden bu kadar sustunuz bunca yıl; AKP geldikten sonra böyle serbest oldunuz... Ben her 12 Eylül günü meydana gitsem, bunları anlatsam diyorum, bunları neden yaşadık diyordum. Kenan Evren resim çiziyor ya, ne çizsin biliyor musunuz; küçücük kızların, erkeklerin resimlerini çizsin, arka arkaya dizilmiş, tuvaletlere götürülüyor ya da zorla dışarı çıkartılıp zorla İstiklal Marşı söyletiliyor ya da İslam'ın şartı saydırılıyor... Bizim gibilere rehabilite odaları kurmalı devlet. (SK/YY)