1 Kasım 2015 tekrar seçimlerinden sekiz gün önceki yazımda, nedenini ve kaynağını anlamakta, yanıt vermekte zorlandığım bir soru sormuştum. Şimdi aynı soruyu çok küçük bir değişiklikle yeniden sorup, sorunun yanıtı aramayı düşünüyorum.
Soru şu; insan hayatı ucuzlar yaşam pahalılaşırken, özgürlükler biter korku yaygınlaşırken, sevgi yerini nefret söylemine terk ederken, şeffaflık kuyuya düşüp karanlık tavan yaparken, ya sev ya terk et şiarından, ya sev ya da öl’e terfi edilirken, iktidar partisi son dört yılda yurtiçi kayıtlı seçmen bazıyla 8,3 puan, son 15 ayda ise 2,9 puan oy yitirirken, ne oldu da, aynı iktidar partisi 145 günde, oy kaybı sürecini durdurup, 8,3 puan oy arttırmayı ve geçerli oyların da yaklaşık yarısını almayı başardı?
Seçimler arasındaki seçmen kaymaları toplamını ve büyüklükleri anlayabilmek için, önce son dört seçimdeki oyların sayısal dağılımlarına, partiler ve oy kullanma düzeyi açılarından bakmakta yarar var. Kayıtlı yurtiçi seçmen sayısı Haziran 2011’den Kasım 2015’e yaklaşık 3 milyon 900 bin artmış. Ama ne güzel ki seç-e-meyen sayısı, yani oy kullanmayan seçmenlerle, kullandığı oyu geçersiz sayılanların toplamında, sadece 105 bin dolayında bir yükseliş olmuş. Bu da Haziran 2011 seçimiyle, Kasım 2015 seçimi arasındaki geçerli oy artış miktarının artan seçmen sayısı kadar olmasını sağlamış. Demek ki Kasım 2015 seçimlerinde hem katılım yükselmiş, hem de seçimde oyları iptal edilen seçmen sayısı azalmış. Elbette bu durum ayrı bir incelemenin konusu, ama önemli bir gelişme.
Yurtiçi Kayıtlı Seçmenlerin 2011'den 2015'e Seçimlerdeki Siyasi Tercihleri | Seçimlerdeki Oyların Sayısal Dağılımları | |||
Haziran 2011 Seçim Sonuçları | Mart 2014 Seçim Sonuçları | Haziran 2015 Seçim Sonuçları | Kasım 2015 Seçim Sonuçları | |
Kayıtlı Seçmen | 50.189.930 | 52.601.520 | 53.741.838 | 54.084.545 |
Seç(e)meyen | 7.421.509 | 7.764.625 | 8.620.065 | 7.527.076 |
Geçerli Oylar | 42.768.421 | 44.836.895 | 45.121.773 | 46.557.469 |
AKP | 21.306.826 | 19.461.466 | 18.347.747 | 22.947.433 |
CHP | 11.106.795 | 11.486.950 | 11.338.681 | 11.898.294 |
MHP | 5.570.546 | 7.902.458 | 7.423.555 | 5.599.560 |
Bağımsızlar / BDP + HDP | 2.810.159 | 2.291.832 | 5.847.134 | 4.905.226 |
Diğer Partiler | 1.974.095 | 3.064.189 | 2.164.656 | 1.206.956 |
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) yaklaşık 2 milyon oyu Haziran 2011 - Mart 2014 seçimleri arasında, 1 milyon oyu da Mart 2014 – Haziran 2015 seçimleri döneminde yitiriyor. Bu oy hareketlerinden Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yararlanmadığı açık, çünkü bu dönemde CHP oylarını önce 380 bin arttırıyor, sonra da 140 bin düşürerek, yerinde dalgalanıyor. Ama Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) için durum öyle değil. MHP oylarını Haziran 2011’den Mart 2014’e 2 milyon 330 bin arttırıp, Haziran 2015’e ise 480 bin düşürerek geliyor. Diğer partiler de MHP’ye benzer bir oy kazanım ve kayıp süreci yaşıyorlar. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise Haziran 2015 seçimlerinde, Haziran 2011’e göre 3 milyon, Mart 2014’e göre de 3 milyon 550 bin oy kazanımıyla çıkan parti oluyor.
Şimdi de; yukarıda sayısal olarak sergilediğimiz duruma oransal dağılımla ve biraz daha farklı açılardan bakarak, nelerin ortaya çıktığına/çıkabileceğine odaklanalım.
Yurtiçi Kayıtlı Seçmenlerin 2011'den 2015'e Seçimlerdeki Siyasi Tercihleri | Seçimlerdeki Oyların Oransal Dağılımları | |||
Haziran 2011 Seçim Sonuçları | Mart 2014 Seçim Sonuçları | Haziran 2015 Seçim Sonuçları | Kasım 2015 Seçim Sonuçları | |
Kayıtlı Seçmen | 100,0 | 100,0 | 100,0 | 100,0 |
Seç(e)meyen | 14,8 | 14,8 | 16,0 | 13,9 |
Geçerli Oylar | 85,2 | 85,2 | 84,0 | 86,1 |
AKP | 42,5 | 37,0 | 34,1 | 42,4 |
MHP | 11,1 | 15,0 | 13,8 | 10,4 |
Diğer Partiler | 3,9 | 5,8 | 4,0 | 2,2 |
Sağ Söylemli Partiler | 57,5 | 57,8 | 52,0 | 55,0 |
CHP | 22,1 | 21,8 | 21,1 | 22,0 |
Bağımsızlar / BDP + HDP | 5,6 | 4,4 | 10,9 | 9,1 |
Sol Söylemli Partiler | 27,7 | 26,2 | 32,0 | 31,1 |
Seçimlerdeki toplam kayıtlı yurtiçi seçmenler 100 kabul edildiğinde, geçerli ve parti oylarının oransal dağılımı yukarıdaki tabloda göründüğü gibi gerçekleşiyor. Tablodan hareketle, partiler arası oy kaymalarına (elbette artı/eksi birbirini yok eden yerleşim bazlı oy kaymalarını göz ardı etmek zorunda olduğumuz unutulmadan) bakıldığında; sağ söylemli partilerde büyük, sol söylemli partilerde ise daha küçük bir kümelenme görülüyor (Diğer partiler içinde binde oranıyla ifade edilecek kadar sol söylemli parti oyları varsa da, bunlar göz ardı edilmiştir). İşte bu siyasal kümelenme, Kasım 2015’i yeniden Haziran 2011 dağılımına taşıyan bir görünümü ortaya çıkarıyor. Buradan hareketle 2011-15 dönemi benzeri uygulamaların 2015-19 döneminde de, üstelik daha yoğun bir biçimde yaşanacağı sonucuna ulaşmak, yanıltıcı olmayacaktır.
Peki, buraya neden ve nasıl gelindi? Önce bulunulan noktaya neden gelindiği, sonra da nasıl gelindiği sorularına yanıt aranmaya çalışalım. Birinci soruya ilk yanıt; AKP’nin otoriter tırmanışına sol söylemli parti ve seçmenlerinin engel olamayışı ve fakat, AKP’nin yine de sol söylemli parti ve seçmenlerini aşarak, kendi anayasal otoriter Başkanlık sistemini kurmayı başaramaması olabilir mi? Evet. Çünkü AKP islamcı, otoriter siyasal sistemini kurabilmek için önce yumuşak / demokrat görünümlü, sonra giderek sertleşen / anti demokratik, ‘kandırıldım’ adı altında aldatmaya, direnenleri yıldırmaya, karşı çıkanları ezerek yol almaya çalıştı. Bunda, niyeti gizlenemez noktaya gelinceye kadar da başarılı oldu. Sonra da AKP ve Erdoğan’ın politikalarının tüm makyajları dökülüverdi. Belki de işte onun için yanıldım özürleri gelmeye başladı kimi “yetmez ama evet” söylemcilerinden.
12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu ardından girilen 2011-2015 dönemi, sol söylemli partilerin kayıtlı seçmen bazlı oy toplamının yüzde 32’ye yükselmesini sağladı. Bu yükseliş; kayıtlı seçmen bazıyla yüzde 21-22 bandına sıkışmış CHP kaynaklı değil, etnik bir Kürt partisi olma yerine HDP’nin Türkiye ezilenlerinin partisi olma yönündeki mücadelesiyle mümkün oldu. 7 Haziran 2015 seçimleriyle kayıtlı seçmenlerin yüzde 32’sinin oyunu alan sol söylemli partiler,özellikle de HDP, alternatif oluşturmaya başlamalarıyla birlikte önce iktidarın sonra da PKK’nin, öncelikle tahrip edilmesi gereken hedefi haline geldi. Bu durumun yarattığı tehlike -belki de- iktidar için kendi anayasal islamcı, otoriter siyasal sistemini kurma ortamını, PKK için ise Kürt sorununa sahip çıkan tek güç olma şansını, yitirmesi anlamına geldi. Sonuç -büyük bir olasılıkla- 20 Temmuz’dan itibaren Türkiye’nin yeni ve büyük bir çatışmacı ortama sürüklenmesi şeklinde ortaya çıktı.
1 Kasım 2015 tekrar seçiminin siyasal propaganda dönemi; yüzlerce kişinin öldüğü terörlü / çatışmalı bir ortamda, dövizin rekorlar kırdığı, işsizlik ve pahalılık şimşeklerinin ardı ardına çakıp, hukukun guguk, kitle iletişiminin ise kelaynak kuşuna dönüştüğü, seçimlerde, eşitliğin ve güvenliğin olmadığı, can güvenliğinin ise hastanede bir nefes olduğu ortamda geçti. Bu ortamın hem muhalif siyasi partilere, hem de kime oy vereceğinden bağımsız olarak seçmenlere yansıması, olmazsa olmazdı. Yansıdı da. Sonuç;
- 7 Haziran’da AKP’ye oy veren ve AKP’den başkasına oy vermemek için sandık başına gitmeyen seçmen, 1 Kasım’da Erdoğan ve/ya da AKP için sandık başına gitti,
- AKP dışındaki sağ söylemli partilere oy veren seçmenlerin yaklaşık üçte biri, sağın diğer partilerinin ürettiği çözümsüzlüğü aramak için eski kapılarına (AKP) yönelmek zorunda kaldılar,
- Sol söylemiyle ana hedef haline gelen HDP’ye oy veren seçmenlerin bir kısmı emanet desteklerini geri çekip CHP’ye dönerken, bir kısmı da ya sandık başına gidemedi ya da iktidar partisine yöneldi yeniden. Ama buna karşın yine de sol söylemli partiler, 2011 seçimleri sonrası kazanılan seçmen desteğini çok büyük ölçüde korudu.
Burada sergilenenler, rakamların söylediklerinin çıplak gözle görünen boyutları. Bu süreç çok ayrıntılı biçimde analiz edilmek durumunda. Çünkü 2015-19 dönemi kimi açılardan 2011-15 döneminin bir yinelenmesi gibi olacak diye düşünmek mümkün. Ne var ki, insan haklarına / demokrasiye / özgürlüklere sahip çıkan bir sistemin yeşertileceği bir ortamın yaratılacağı günlerle, o umudun yok edilmek isteneceği günlerin dengesi, 2015’ten 2019’a uzanacak yıllara damgasını vuracak.
Meraklısı İçin Bir Not: 6 Kasım 2015 tarihli Radikal’deki “Halkın Yarısı Neden AK Parti’yi Tercih Etti” başlıklı yazısında Oral Çalışlar, “Sezgin Tüzün’ün değerlendirmesine şaşırdım. Kabahat yine topluma yıkılıyor. Muhalefetin performansı yerine halkın tercihi eleştiriliyor.(...) Maalesef bizler Türkiye toplumunun tepkilerini anlamakta zorlanabiliyoruz. Bizden farklı düşündüklerinde onları yargılayabiliyoruz” diyor. Oral Çalışlar bu yargıya; 1 Kasım seçim gecesi, kaba sonuçların henüz alındığı ve AKP’nin tek başına iktidar oluşunun netleşmesinin ardından, Haluk Kalafat’ın bianet için sorduğu sorulara yanıt verirken kullandığım ve Hürriyet’teki köşesinde Yalçın Bayer tarafından o cümleden yapılmış alıntısından hareketle varıyor. Cümle şöyle; “Açıklaması güç. Bir tür mucize bu. Ama ancak ve ancak geri kalmışlığımızın şahikası olarak değerlendirilebilir maalesef.”
“Mucize” olağanüstü ve olumlu oluşumlar için kullanılan bir kavram. Ben, oy kayıp sürecindeki AKP’nin 4 yılda kaybettiği 8,3 puanı, her şey kötü giderken 4 ayda geri almasını AKP açısından bir “mucize” olarak görüyor, OLUMSUZ bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Ortada sadece muhalefet performansıyla açıklanabilecek küçük ve önemsiz bir durum yok. Büyük ve önemli, toplumsal bir olay var. Galiba Oral Çalışlar’la aramızdaki görüş farkı gazeteci ve araştırmacı olarak iki farklı meslekten geliyor oluşumuzdan değil de, daha derinlerden geliyor. (ST/HK)
* Fotoğraf: Uğur Subaşı - Sakarya/AA