Tütün ve mamullerinin insan sağlığı üzerindeki zararlarının artık gizlenemeyecek hale gelebilmesi yaklaşık 500 yılda mümkün olmuştu. Hatta uzun süre tütün ürünleri “sağlık dostu” olarak nitelendirilip bazı hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği bile iddia edilmişti. Dahası halk arasında tütün kullanımını yaygınlaştırmak için tıp doktorlarınca reklamı bile yaptırılmıştı...
Çalışma yaşamında kullanılan Asbestin zararları en az 200 yıl insanlıktan gizlenebilmişti. Geçtiğimiz yüz yılın ortalarında net bilimsel verilerle zararlı etkilerini gösteren “bilim adamlarına” uyduruk başka yazılar yazdırılarak “aslında biz asbest çok zararlıdır da demek istemedik” diyecek kadar ileri gidilmiştir. Aynı şey kuvars-silikatlar, hemen her gün çalışma yaşamına pompalan birçok kimyasallar için de geçerlidir.
Günümüzde medyadaki birçok ürün reklamında “sağlık dostu” ibaresi bulunmaktadır. Çok şık, gösterişli salonlarda mini minnacık bebeklerin “sağlıklı zeminlerde emekletilmesi”, çocukların çılgın bir şekilde oynarken üstlerini başlarını kirletmelerinin anneye sorun yaratmaması hatta “kirlenmek güzeldir” şeklinde “kir/leke tutmayan giysilerin” özendirilmesi… Bebeklerin diş çıkarma döneminde ağızlarına aldıkları ve büyük bir hınçla ısırmaya çalıştıkları “en kaliteli/en pahalı” diş çıkarma halkaları/emzikleri… Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için tatilde sürülen en pahalı/kaliteli güneş kremleri, kir tutmaz masa örtüleri, erkeklerin sabahları tıraş sonrası kullandıkları nemlendiriciler, kremler, arabalarımızın/evlerimizin kir tutmaz antibakteryel-ıslanmaz boyaları… Trafikte ortama saçılan büyük şehirlerde yaşayan tüm insanların yoğun bir şekilde maruz kaldığı dizel egzoz partikülleri (nano-ultrafine partiküller)… Bunların hepsi son yıllarda devasa büyüyen yeni bir teknolojinin, “nanoteknoloji”nin ürünleridir.
Nanoteknolojinin günlük yaşamımıza soktuğu “sağlık dostu” ürün sayısı bugün için 1000’i aşmış durumdadır. Bu teknolojik ürünlerin ana unsuru olan nanoparçacıklara/nanopartiküllere (NP) araştırma laboratuvarı aşamasından başlayarak tüm üretim basamaklarında birebir maruz kalan çalışan sayısının dünyada 2 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. İlk zamanlarda bu teknolojiyi tamamen kendi tekellerinde bulunduran, “yükte hafif pahada ağır” ürün satma heveslisi batı ülkeleri nonoteknoloji ile birebir çalışan insanları koruma konusunda oluşan maliyet artışı, asbestte olduğu gibi çıkabilecek hastalıkların tazmini vb. sorunlar nedeniyle günümüzde bu teknolojiyi çok hızlıca gelişmekte olan ülkelere pompalamaktadırlar. Ülkemizde nanoteknoloji merkezi olmayan üniversitemiz kaldı mı?
Nanoteknoloji üretim basamaklarında çalışanların maruz kaldıkları tehlikenin boyutları bile bilinmeden bir de ikincil-üçüncül maruziyetler konusu ne olacak diye bir telaş sardı dünyayı…
Trafiği yoğun olan büyük şehirlerde yaşayanların maruz kaldıkları dizel egzozlarındaki NP maruziyeti var; bu teknoloji ile üretilmiş kullanılan günlük yaşamımıza girmiş ürünlerin eskimesi, aşınması, hırpalanması sonucu ortama NP saçılmayacak mı? Bunlara maruz kalanlara ne olacak, kaç kişi maruz kalıyor? Bilmiyoruz…
Bilmiyoruz çünkü mevcut tıp bilgimiz mikron seviyesindedir. Yani çevresel ve çalışma ortamlarında maruz kalınan maddelerden mikron seviyesinde olanların zararlarını ancak yeni yeni bilmeye başladık ki bir de bu nano çıktı başımıza...
Nedir nano?
Nanoyu biraz daha somutlaştırmakta fayda var: insanın bir saç telinin kalınlığı 0.1 mm yani 100 mikronmetredir; 1 mikron 1000 nanometredir; başka bir ifadeyle 1 nanometre milimetrenin milyonda biridir.
İlk defa 2006 yılında tanımlaması yapılan 1-100 nanometre arasında 2 ya da daha fazla yüzeyi olan nanopartikül-NP artık ayrı bir dünyadır: nanodünya…
Oysa klasik tıp kitaplarımızda 0.1 mikron (=100 nanometre) büyüklüğüne kadar olan canlı/cansız zararlı partiküllerin insan vücudundaki etkileri, hastalık yapıcı potansiyelleri vb ile ilgili bilgiler var. Tıp doktorları olarak NP’in insanlardaki hareketleri, hastalık yapıp yapmadığı ile ilgili bilgimiz henüz yok…
Ancak insanla, hastalıklarla uğraşan her tıp doktorunun giderek artan, anlamlandıramadığı kişisel gözlemleri var: gencecik yaşlarda kalp krizleri, erken yaşlarda felçler, inmeler; akciğere pıhtı atması olayları, türlü türlü ve giderek artan kanserler, anlamlandıramadığımız alerjik hastalıklar, mikrobik olmayan adına enflamasyon-granülom dediğimiz şeylerle seyreden sendromlar vb. durumlar…
Bu endişelerimizde de haklı olduğumuzun göstergesi 2000’lerin başından itibaren giderek artan deneysel çalışmaların ürkütücü sonuçlarıdır. Bu çalışmalarla kliniklerde rastlayıp da anlamlandıramadığımız hemen her türlü patolojiye NP'lerin yol açtığı kuşkusu artmaktadır. Çünkü deneysel hayvan çalışmalarında NP’in kanser, alerjik reaksiyonlar, kanın pıhtılaşma mekanizmasını bozarak kalp-damar-ciğerin tromboembolik hastalıklarına, mikrobik olmayan enflamasyonla seyreden hastalıklara yol açtığı gösterildi. Epidemiyoloji bilimine ve klinik çalışanlara “izin verilirse” NP insan sağlığı üzerine etkileri ile ilgili bilgilerin de hızlıca oluşacağı aşikârdır. Ki bu bilgiler de oluşmaya başladı. Örneğin Dünya sağlık örgütü hava kirliliğinin içindeki dizel egsoz partikülleri (NP) başta olmak üzere kanserojen olduğunu nihayet kabul etti.
Geçenlerde basına da yansıyan bir çalışmada hava kirliliğindeki dizel egzoz partikülleri –NP- nedeniyle giderek Alzheimer’in arttığı bildirildi. Ancak bunların sistematik bir şekilde ortaya konulabilmesi için hastalıkları yapan etkenleri sorgulayıcı ve kayıt altına alıcı bir sağlık sistemine gereksinim var. Mümkün mü? İstenirse evet! (İA/HK)
Daha ayrıntılı bilgi için birkaç okuma:
1Building a Safety Program to Protect the Nanotechnology Workforce: A guide for small to medium-sized enterprises – DHHS (NIOSH) Publication Number 2016-102 www.cdc.gov (giriş:23 Eylül 2016)
2WHO Guidelines on nanomaterials and Workers’ health. www.who.int (2016/09/25 giriş)
3Preliminary guidance notes on nanomaterials: interspecies variability factors in human helath risk assessment. OECD Series on the Safety of ManufacturedNanomaterials.No.58 www.oecd.org
4Berk S, Akkurt İ. Nanopartikül: Geleceğin korkulu rüyası. Tuberk Toraks 2012; 60(2):180-84