Nanofarmasötikler ve Uygulamaları... Bu yeni bir kitap, 26 yazarlı. Farmasötik Teknoloji 2004’te yayınlandı, 28 yazarlı. Kontrollü Salım Sistemleri ise 2002 tarihli 17 yazarlı. Yazarlar eczacılık alanında çalışan öğretim üyeleri. Kitapları Kontrollü Salım Sistemleri Derneği yayınladı.
Prof. Dr. Ayla Zırh-Gürsoy bu üç kitabın da editörü ve yazarlarından. Akademik hayatının en başından beri ilaç teknolojisi alanında çalışıyor. Merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nde olan ve yeni ilaç şekilleri ile ilgilenen aynı adı taşıyan (Controlled Release Systems Society/CRS) ile koordine olarak 1998'de İstanbul'da kurulan Kontrollü Salım Sistemleri Derneği kurucusu ve onursal başkanı. Elbette üniversiteyle birlikte yaşadığı ülke ve dünyaya dair itirazları ve hak mücadelesi ‘’ilaç tekonolojisi’’ kadar hayatının bir parçası. Onu İstiklal caddesinde, ya da başka bir yerde bir yürüyüşlerde, panellerde, konferanslarda, öfke, isyan ve talep dillendiren imzalar arasında görmek hiç sürpriz değildir.
Prof. Dr. Zırh-Gürsoy ile son kitap Nanofarmasötikler ve Uygulamaları, tedavide yeni adımlar, üniversite ders kitapları ve ilaç araştırmaları üzerine konuştuk.
Nanofarmasötikler ve Uygulamaları kitabından başlayalım, anlatır mısınız?
Bu kitap nanoilaçlarla ilgili ilk Türkçe kaynaktır. Bugün birçok ülkede üretilen ve kullanılan nanoilaçlar, günümüzün ve geleceğin en başarılı ve ümit vadeden ilaç şekilleridir. Türkiye’de henüz üretimi yapılmayan nanofarmasötikler üzerine sadece üniversitelerin ilgili bölümlerinde ve bazı araştırma merkezlerinde çalışılıyor.
Kitap iki kısım 26 bölümden oluşuyor. ilk kısımda nanofarmasötikler (nanoilaçlar) tipleri ve hazırlanışları ayrıntılı olarak anlatılıyor. İkinci kısımda nanofarmasötiklerin (in vivo ) canlılardaki uygulamaları yer alıyor.
Her bölüm, bilime uzun yıllarını vermiş, konusunda deneyimli öğretim üyelerinin* özverili çalışmalarla ortaya çıktı. Bölümlerde, nanofarmasötiklerin değişik şekillerinin tanımları, özellikleri, kullanılış amaçları, hazırlanışları ve uygulama yolları anlatılıyor.
Alışılagelmiş ilaç şekilleriyle kanser, diyabet, AIDS gibi hastalıkların tedavisinde yetersiz kalınması nedeniyle yeni arayışlar ve dolayısıyla çalışmalar sonucu birçok yeni ilaç geliştirildi. Bu ilaçlardan en önemlisi, kontrollü ilaç salım sistemleridir.
Yani taşıyıcıya yüklenmiş ilacın istenilen hasta bölgeye gidebilmesi ve o bölgede ilacı belli bir hızda ve zamanda salabilmesidir. Bunun için her taşıyıcı, ilaca ve istenilen şartlara göre özel hazırlanır.
Bu taşıyıcıların büyüklüğü mikron metre veya çok daha küçük nano metre (nm) boyutlarda olabilir. Nanoteknoloji alanındaki hızlı gelişmeler sanayinin birçok dalında yeni üretim modellerinin ortaya çıkmasına yol açtı. İnsan sağlığı açısından da hastalıkların teşhis, tedavi ve izlenmesinde yeni nanoteknoloji ürünleri geliştirildi. Yaklaşık 25 yıldır bu sistemlerle yapılan yoğun çalışmalar, sorunların çözümünde ve ciddi hastalıkların tedavisinde başarılı gelişmeler sağladı.
Nanofarmasötik ne anlama geliyor?
Nanofarmasötik terimi nano büyüklükte toz ilacı ve ilaç taşıyıcı sistemleri kapsar. Bu sistemlerde başlıca iki kısım vardır, biri taşıyıcı diğeri ilaçtır.
Nanoteknolojide boyutlar 1 nm ile 100 nm arasında oluyor. Bir saç telini düşünün. Saç telinin kalınlığı 40 bin nm, DNA’nın genişliği 2.5 nm ve bir protein molekülü 1-2.5 nm olduğuna göre, nanoteknolojide ürünler gözle değil ancak özel mikroskoplarla görülürler.
Nanofarmasötik sistemlerdeki taşıyıcı ve ilacı şöyle anlatayım. Taşıyıcı sistemi bir araba veya otobüs olarak, içine koyduğumuz ilacı da vasıtadaki yolcular olarak düşünelim. Vasıtanın nereye gideceği tabelasından bellidir. Hazırladığımız nano sisteme de ilacı yükleriz ve gideceği yeri bazı özel maddeler ilavesi ile belirtiriz. Böylece sorun olmadan ilaç taşıyan sistem ulaşacağı yere gider. Örneklersek, karaciğeri hasta bir kişiyi tedavi etmek için, ilaç nanopartiküle yüklenir ve hedeflendirici mölekül bağlanır ve hastaya verilir. Bu nanotaşıyıcı karaciğerde doğrudan hasta bölgeye gider ve orada ilacı istenilen hızda ve zamanda ilacı salarak tedaviyi sağlar.
Bu taşıyıcı sistemler hazırlandıkları maddeye ve hazırlanma yöntemine göre çeşitlilik gösterirler ve değişik isimler alırlar.
Nanoilaçların kullanılma avantajları nelerdir?
Boyutları dolayısıyla damarlardan kolayca geçerek kan dolaşımına karışırlar. Özellikle hastalıklı bölgelerde damarların çok bozulduğu durumda geçiş kolaylaşır ve artar. Tabii bu durum ilacın hasta bölgeye kolayca ulaşımı sağlar.
Çözünürlükleri geleneksel ilaçlara göre arttığı için etkisi hızlıdır. Partikül büyüklüğü nanometre olunca yüzey alan arttığı için çözünürlükleri de artar. Çözünürlüğün artması, partikülün absorbsiyonunu dolayısıyla biyoyararlanımı da arttırır.
Doğrudan hasta bölgeye gittikleri için, ilacın vücudun başka bölgelerinde toksik etkisi olmaz. Kalıcı (Stabilitesi) ve raf ömrü uzun formülasyonları hazırlamak mümkündür. Nanofarmasötikler gen tedavileri için de çok uygundur.
Bazı moleküller (PEG, POE gibi) bağlayarak dolaşımda uzun zaman kalabilmeleri mümkündür.
Bir nanotaşıyıcıya birden fazla etkin madde yüklenebilir ve birden fazla hedeflendirici molekül bağlanabilir. Her hedeflendirici molekül belli bir bölgeye giderek orada gerekli ilacı bırakır. Böylece birkaç değişik ilacı değişik zamanlarda almak yerine bir sistemin içine bu ilaçları yükleyerek tedavi kolaylaştırılmış olur.
Kontrollü salım sistemleri ve nano teknolojiler hayatımızı nasıl etkiledi? Her ilaç nano olarak hazırlanabiliyor mu? Tedavi kolaylaştı mı?
Her iki teknolojide hastalıkların tedavisinde kesinlik ve kolaylık sağladı. , Örneğin tedavi için, alışılagelmiş bir ilaç, tablet kullanıyorsanız, tableti aldığınızda bağırsağa gider, çözünür ve emilir kana geçer. Emilen ilaç, hasta bölgeye gidebilmek için bütün vücudu dolaşır bazı bölgelerde yan etki yapar ve hastanın şikayetleri olabilir. Oysa hedeflendirilen ilaçlarda böyle sorunlar olmaz. Özellikle nanoteknolojiyle hazırlanan kanser ilaçlarından çok başarılı sonuçlar alınıyor. Henüz bütün ilaçların nanoteknoloji ürünleri yoktur. Bugün nano ilaçlar tümör tedavileri, AIDS, gen tedavisi, aşı uygulamaları, hormon tedavilerinde kullanılıyor ve çalışmalar devam ediyor.
Bu sistemlerle tedavide en önemli kazanım, tedavi boyunca hastanın normal hayatını yaşayabilmesi ve başarılı bir tedavi sonunda da normal hayatına dönmesidir.
Kitabınızda kozmetikle ilgili bir bölüm var, kozmetikler bu sistemlerden etkilendi mi?
Evet etkilendi, bugün piyasada çeşitli nano yapılı ürünler var. Normal bir kozmetik ürünle nano ürün arasında tabii fark var. Nano üründen daha başarılı sonuçlar alınıyor. Ancak bunlar oldukça pahalı ürünlerdir.
Türkiye’de nanoilaç üretimi yapılıyor mu? Piyasada var mı?
Hayır Türkiye’de nanoilaç üretimi henüz yapılmıyor. Sadece ithal ediliyor. Gerektiğinde yurt dışından getirtebiliyorsunuz. Tabii yeni bir teknoloji olduğu için hayli pahalı.
Araştırma kurumlarında ve özellikle üniversitelerin ilgili bölümlerinde bu konuda yoğun çalışmalar yapılmasına rağmen bu çalışmaların üretime dönebilmesi için, sanayii ile işbirliği ve devlet desteği gereklidir.
Bu üçlü işbirliğinde kaçınılmaz olarak devlete çok önemli rol düşüyor. Endüstrinin de üniversiteler ile işbirliği oluşturmak için çaba sarfetmesi gerekiyor. Dünyanın birçok ülkesinde, nanofarmasötiklerle ilgili çok sayıda araştırma yapılmakta, patentler alınmakta, üretilmekte ve piyasada satılmaktadır.
Tekrar kitaba, kitaplara dönmeden üniversitelerde ders kitapları ve yayın imkanlarını soracağım. Sizin kitaplarınız hacimli kitaplar ve onları derneğinizin bastırdığını biliyoruz.
Üniversitelerde ders kitapları sık sık yayınlanmaz. Bunun birkaç nedeni var. Tabii kitap yazmak zor ve emek isteyen bir iş, yeterli bilgi birikimi gerektirir. Ayrıca kitabın bastırılma sorunu var, öğretim üyelerinin kendi bütçe imkanları ile kitap yayınlamaları çok zordur. Kitapların üniversite yayınevlerinde bastırılmaları da her zaman çok kolay olmuyor. Tabii bu durum üniversitelere göre değişebiliyor.
Dolayısıyla birçok fakültede normali böyle bir eğitimmiş gibi öğrencilere teksir verilerek veya not tutturularak öğretim yapmaya devam ediliyor. Bu durumdan ne öğrenci ne de öğretim üyesi mutludur aslında. Böylece öğrencilerin ezbere dayalı eğitimine istemeden katkıda bulunmuş olunuyor.
Oysa öğrencilerin analitik düşünen, sorgulayan ve kitaplardan bilgileri derleyerek öğrenen, tartışabilen bireyler olarak yetişmeleri isteniyor ve dile getiriliyor. Bunun için önce öğrencilere sunulabilecek yeterli sayıda nitelikli Türkçe, özgün kitaplar olmalıdır ve öğretim üyesinin bir görevinin de bu imkanı yaratmak olduğunu düşünüyorum.
Not tutmayı ve fotokopileri daha güvenli bulan öğrencileri kitaba yönlendirmek ve sevdirmek çok önemli ve bu görevin de öğretim üyelerine düştüğüne inanıyorum. Bu amaçla farmasötik teknolojinin değişik konularında kitaplar yayınladık.
Siz kitaplarınızı nasıl bastırdınız?
Bazı kitaplarımız Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi yayınıdır. Ancak farklı kaynaklardan sağlanan desteklerle basılabilmiştir. 1989’da bastırdığımız ilk kitabımız Ciba-Geigy İlaç ve Kimya Ürünlari Sanayi ve Ticaret A.Ş., 1992 baskısı iki kitabımız Türkiye İlaç ve Kimya Endüstrisi İşverenler Sendikası tarafından bastırıldı. Daha sonraki kitaplarımız kurduğumuz bir dernek aracılığı ile bastırıldı
Kitaplarınız çok yazarlı, bu bir tercih mi? Neden?
* Kitabın yazarları...
Daha önceki yıllara ait kitaplar hocaların özverisiyle hazırlanmış tek yazarlı kitaplardı ve birçok öğrenci bu kitaplarla eğitildi. Tabii o dönemlerde anabilim dallarında bugünkü kadar çok yetişmiş öğretim üyesi yoktu, dolayısıyla kitaplar çoğu kez tek yazarlı oluyordu, tabii tek yazarlı olması yazarın tercihi de olabilir.
Oysa her geçen gün teknoloji hızla ilerliyor ve öğrenciye bu yeni bilgilerin aktarılması da gerekmektedir. Kitap yayınlamak zaten zor ve pahalı bir iş bir de gelişen teknolojiye paralel kitap yayınlamak bizim gibi ülkelerde hemen hemen imkansız..
Ben kitapların çok yazarlı olmasının önemsiyorum, hatta bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Kitaplarımızın yazarları, konularında deneyimli, yıllarını eğitim, öğretim ve araştırmaya vermiş öğretim üyeleridir. Çok yazarlı kitap hem öğrenci hem de öğretim üyesi açısından yararlı diye düşünüyorum. Zira öğrenci ülkemizde bu alanda çalışan öğretim üyelerinin birçoğunu, bizzat yazdıklarını okuyarak tanıma şansı buluyor.
Bu bağlamda değişik ifade ve anlatım biçimleri ile tanışmanın ayrı bir kazanım olduğuna inanıyorum. Öğretim üyesi açısından da bilgi birikimini aktarmanın bir yolu olduğu kanısındayım. Ancak bir kitabın yayınlanması yeterli değil önemli olan kitap ile öğrenciyi veya bu bilgilere ihtiyacı olanları buluşturabilmektir.
Çok yazarlı kitapların hazırlanması kolay olmasa gerek?
Çok yazarlı bir kitapta editör olmanın kolay olduğunu söylemek çok inandırıcı ve gerçekçi olmaz.
Özellikle 17, 26 ve 28 yazarlı kitaplarda. Ancak basılmış kitapların çok yararlı olduğunu ve herkesi mutlu ettiğini görmek bana güç veriyor. Bütün kitaplar, keyifli ve güler yüzlü bir çalışma ile gerçekleşti.
Bu kitaptan kimler yararlanabilir?
Bu kitabın nanoilaçlarla ilgili bilgi edinmek isteyen Eczacılık, Tıp ve Kimya fakülteleri lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerine, endüstride çalışan meslektaşlarımıza, hekimlere, eczane eczacılarına, konuya ilgi duyan farklı disiplinlerdeki araştırmacılara ve nanofarmasötiklerle ilgili bilgi edinmek isteyen herkese çok yararlı olacağına inanıyorum.
Bu arada bir notum daha var; genelde üniversitede özellikle fen ve tıp bilimlerinde yeni bir ders kitabı yayınlandığında ilgili öğrenciler ve ilgili kitabevleri dışında kimseye duyurulmaz. Basında böyle bir duyuruya pek rastlanmaz, medya duyurusuna veya imza gününe, ben şahsen rastlamadım. Fen ve tıp bilimlerindeki kitap yayınlarını da duyurmak önemli. En azından yararlanabilecek kişiler ve teknolojik gelişmelere ilgi duyanlar da haberdar edilmiş olur. Dolayısıyla bianet’e teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. Ayla (Zırh – Aktulga ) Gürsoy İstanbul'da doğdu. İlk, orta, lise öğrenimlerini İstanbul'da tamamladı ve İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji Ana Bilim Dalı'nda çalışmalarına devam ederek, Eczacılık Doktoru ve 1971'de Eczacılık doçenti ünvanlarını aldı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Hematoloji Kürsüsü'nün TÜBİTAK ile ortaklaşa kurduğu Hemostaz Araştırma Ünitesi'nde araştırma sorumlusu olarak beş yıl çalıştı. 1979'da, daha sonra Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi adını alacak olan İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Eczacılık Yüksek Okulu'nun kurucu üyesiydi. Okulun Farmasötik Teknoloji Ana Bilim Dalı'na öğretim üyesi ve Bilim Dalı başkanı olarak atandı. 1981'de Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı'nda Eczacılık Profesörü ünvanını aldı. Öğretim üyeliği yanı sıra çeşitli akademik ve idari görevlerde bulundu. Birçok ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlar yaptı ve kongrelere katıldı. Ayrıca yurt içi ve yurt dışında kongreler düzenledi. Misafir profesör olarak yurt dışında çalıştı. Yabancı dildeki kitaplarda bölüm yazarlığı yaptı. Editör ve yazar olarak birçok kitap yayınladı ve çeşitli ödüller aldı. |
(NM)
* Nanofarmasötikler ve Uygulamaları kitabının Farmasötik Nanotaşıyıcılar ve Uygulamaları kısmının yazarları: Prof. Dr. Ayla Zırh-Gürsoy (MÜ), Prof. Dr. Sevda Şenel (Hacettepe Üniversitesi/HÜ), Prof. Dr. Erem Bilensoy (HÜ), Prof. Dr. Özgen Özer (Ege Ünivesitesi/EÜ), Doç. Dr. Evren Homan-Gökçe (EÜ), Prof. Dr. Sema Çalış (HÜ), Doç.Dr.Sibel Pehlivan (HÜ), Prof. Dr. Suna Erdoğan (HÜ), Prof. Dr. Nilüfer Yüksel (Ankara Üniversitesi/ AÜ), Dr. Zerrin Sezgin Bayındır (AÜ), Prof. Dr. Nevin Celebi (Galatasaray Üniversitesi/GÜ), Prof.Dr. Figen Tırnaksız (GÜ), Prof. Dr. Yıldız Ergin Özsoy (İstanbul Üniversitesi/İÜ), Prof. Dr. Levent Öner (HÜ), Prof. Dr.Neslihan Gürsoy (HÜ), Prof. Dr. İsmail Tuncer Değim (GÜ), Prof. Dr. Nesrin Hasırcı (ODTÜ), Prof. Dr. Yasemin Yazan (Anadolu Üniversitesi), Doç. Dr. Tansel Çomoğlu (AÜ), Dr. Ulya Badilli (AÜ)
Nanotaşıyıcıların in vivo uygulanması kısmı yazarları: Prof. Dr. Hayat Önyüksel (Illinois Üniversitesi/UIC), Prof. Dr. Füsün Acartürk (GÜ), Prof. Dr. Oya Alpar (University College London/ UCL), Doç. Dr. Erdal Cevher (İÜ), Prof. Dr. Yılmaz Çapan (HÜ), Prof. Dr. Müge Yemişci Özkan (HÜ), Prof. Dr. Betül Arıca (HÜ), Doç. Dr. Sevgi Güngör (İÜ), Prof. Dr. Nilüfer Tarımcı (AÜ), Dr. Ulya Badilli (AÜ), Prof. Dr. Nurşen Başaran (HÜ)