Tansel Emanet-Tüzel arkadaşımdı. Gazeteciydi.
Pazartesi "Tansel... " diyen telefonlarla başladı. Tansel uzun zamandır Ayvalık'ta yaşıyordu, aynı gün Ayvalık Mezarlığından uğurlandı. Gidemedik, gün boyu ve halen arkadaşlarımızla Tansel'i konuşmaya devam ediyoruz, hikayeler çok, daha çok konuşuruz.
İyi bir gazeteci, iyi bir sayfa sekreteriydi. Sokak dergisinin, Hacıbey apartmanının bodrum katındaki yerinde üç kuruş paramızla rengarek boyayarak yarattığımız masa sandalyelerin arasında en uzak köşede Murat Öneş'le birlikte kafa kafaya verip çiziktirdikleri muhteşem, çılgın, hakikaten muhalif sayfalara bayılırdık.
Abartı yok, inanmayan 1989-90'daki her şeyiyle muhalif Sokak dergilerini de Tansel ve Murat'ın sayfalarına bakarken okuyabilir.
En son üç beş ay önce görüşmüştük. Yılların ötesinden kimin nasıl eline geçmişse, Sokak günlerinden bir fotoğraf üzerine "kim kimdir" tartışması yapıyorduk... Tansel'e de soralım dedik.
Fotoğraf bu. Can San, Murat Çelikkan, Bahar Öcal Düzgören, İpek Çalışlar, Mete Tunçay, Yıldırım Türker, Tuğrul Eryılmaz, Enver Nalbant, Nadire Mater... Tansel sol arkada duruyor. Fotoğraftakilerin devamını getiremiyorum.
Tansel kimin kim olduğunu söyledikçe şaştım kaldım, "Gençlik," dedim, "canım, bak nasıl da güzel hatırlıyorsun".
Sokak
Bizler, 1989'da "her şeye karşı" bir dergi çıkarmaya kalkıştığımızda --hikaye uzun tabii-- "haftalık patronsuz dergi çıkarıyoruz, gelen gelsin" diye açık çağrı yaptık derdi olan herkese, Tansel gelenler arasındaydı. O sıra Milliyet'teydi hatırladığım.
Sokak yedi ay sürdü, inatla, yoksunlukla, keyifle ve kederle. Güzel bir şey yaptık hep birlikte, gazeteciliğin her anlamda tadını da çıkardık, paralar tükenirken hep birlikte çok üzüldük. Hem bu ülkeye hem de bize, hepimize çok gerekli bir dergiydi. Son yıllarda arkadaşlarla konuştuğumuzda daha sık "çok erken bir dergiydi" der olduk.
İpek [Çalışlar] "yaptığı sayfalara, hazırladığı dergilere, arkadaşlarına, olağanüstü şefkatliydi," diyor. Öyleydi hakikaten, ekleyeyim; Tansel deyince benim de aklıma hep "keyif" geliyor.
Sokak dergisinin galiba ilk sayısından sonraki sayıda Yalçın Küçük'ün Bekaa vadisinde Abdullah Öcalan ile yaptığı söyleşiyi yayımlayacağız. Biraz heyecanlıyız, Başımıza ne gelir bilemiyoruz.
Polisler
Çünkü, Milliyet Mehmet Ali Birand'ın Öcalan'la yaptıği görüşmenin daha ilk gününde matbaadan çıkmadan yasaklanmıştı. Öcalan'ı ayağıyla gol atarmışçasına topa vururken gösteren kocaman fotoğrafı Milliyet'in sürmanşetiydi. Yasak kararında bu fotoğrafın etkisi hayli konuşulmuştu o sıra. Öcalan'ın Galatasaraylı olduğu da o sıralarda yazılmıştı galiba.
Haliye biz de bunun tam ardından böyle bir söyleşiyi basınca o gece evlere gitmedik, polis bekliyoruz. Vakit de geçmiyor bir türlü. Tansel'le beraber elimize geçirdğimiz her şeyi toz bezi niyetine kullanıyor, her bir tarafın tozunu alıyoruz.
Heyhat, polisler gelmedi. Tabii buna da üzüldük, bu kez de bizi niye ciddiye almadılar diye.
Sokak'ta paralar tükenip de artık işin yürüyemeyeceği anlaşılınca hep birlikte çay bardaklarında beter Tekel konyağı içerdik. Sırtımızı duvarlara dayayıp yerlerde konyak lezzetiyle daha ne dergiler çıkaracağımızı hayal ederdik.
Şimdi fotoğrafları bulamayacağım ama nice yazımızı nice dergi, haftasonu gazetesi projeleriyle geçirdik. Yıllık izin felan hak getire, ayıp yani, yeni dergi, gazete projelerimiz için toplantı üstüne toplantı yaptığımız içindir ki izne çıkmak olmazdı, projemiz aksamamalıydı.
Ayrıca, varsa birkaç kuruşumuz tatil yerine dergi çıkarma havuzuna atmamız gerekmez miydi? Öyle de yapardık.
Körfez krizi/Savaşı sırasında "İkinci Cepheye Hayır! ABD Ortadoğu'dan Dışarı Savaşa Son" demişiz hep birlikte.
IPS
Sokak dergisinden sonra, Inter Press Service (IPS/ Üçüncü Dünya Haber Ajansı) için, yine Sokak dergisinin Hacıbey apartmanında, bu kez bodrum değil üçüncü katta, Ertuğrul (Kürkçü), İskender (Savaşır) ve Tansel'le birlikte buluştuğumuzda yeni bir medya mecrasında hayatla didişmenin heyacanıyla mutluyduk.
Bu kez uluslararası bir ajansla dünyanın her bir tarafına ulaşacaktık, ulaştık da.
Tansel'le Amsterdam'a gittik, IPS Avrupa Masası toplantısına. Müthiş bir heyecanla Türkiye Bürosu'nu kuruyoruz, görüşmeler, toplantılar vs. Kaldığımız otelin barında, günün yorgunluğuyla öyle bir yayılmışız ki etrafla ilgimiz yok, oradan buradan konuşuyoruz.
O zamanlar nedense isimleri soyadıyla birlikte söylerdik. Bardaki tek masadakilerin Türkçe konuştuğunu fark ettiğimizde iş işten geçmişti. Sonrasında kahkahalarla kimleri çekiştirdiğimizi hatırlamaya çalışarak geçirdik.
Kedi
Daha çok sayfa sekreteri olarak bilinirdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 1992 Gazetecilik Başarı Ödülleri'nden "sayfa düzeni" alanındakini almıştı. Yazıları o kadar bilinmezdi galiba. Boyut Yayınları, İletişim Yayınları, Literatür Yayınları'nda ve daha başka yayınlarda pek çok kitabın editör, düzelti, redaksiyon olarak künyelerde adını görebilirsiniz her an. Masaüstü yayıncılıkta da yetkindi.
Bizim Dostlukyurdu sokaktaki ofisimizde çıkarılan Kedi dergisinin de yayın kurulu üyesiydi İskender Savaşır ile birlikte, Aslında İskender'in KEDİ için her işi yaptığını hatrlıyorum ama nedense adı künyede yayın kuruu üyesi diye görünüyormuş, şimdi internet'te görünce farkettim.
Ne kadar öncü bir dergi olduğunu anlatmak için en iyisi, "Kedi'nin manifestosunun 1. maddesini paylaşayım.
"Bütün kediler özgür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar ve daima öyle yaşarlar. Ciğercinin kedisi ile sokak kedisi arasındaki farklar, kedilerin sahiplerinde ya da sahipsizliklerinden doğan farklardır. Hiçbir kedi sahibinin yukarıda belirtilen özgürlüğe aykırı bir şekilde kedisinden kayıtsız şartsız itaat bekleme hakkı yoktur. Kedi Hakları Bildirgesi kedinin topluca öldürülmesi bir 'genocide' (soykırım), yani türe karşı işlenmiş bir suçtur. "
Hızır
Sonra Hızır girdi Tansel'in hayatına, o zamana kadar neden rastlaşmamışlardı acaba diye düşünmüşümdür, o kadar birbirleriydiler. Hızır'ı Tansel'den önce tanımıştım, Gelişim Yayınları'nda Hızır Kadınca dergisinin tek erkek çalışanı olarak çok forsluydu.
Çok gerilimili zamanlardı. Biz Tansel'le öğle yemeklerini uzatırdık Akdenizli iki kadın olarak; çalışır çalışır kendimizi Sultanahmet'in binbir çeşit esnaf lokantalarına ya da turistiklerine atar, gece yarılarına kadar uzanacak 90'ların ağır gündemi için bir iki tekle kendimizi hazırlardık.
Tansel'den sonra keyifle, eğlenerek öğle rakısı içtiğimi pek hatırlamıyorum.
2009'da Hızır'ı Çengelköy Mezarlığı'ndan uğurladık. "En azından denize nazır bu mezarlıktan memnun kalacaktır Hızır" diyerek konuşa konuşa dönmüştük evlerimize.
İyi
Bir derviş hali vardı Tansel'in. Erkan (Kayılı) bu ani gidişi anlatırken bunu daha çok düşündüm. Bir buçuk ayda teşhis, tedavi ve gidiş. "İyiyim, " diyormuş sürekli, herhalde etrafındaki kederli yüzleri, gözleri gördükçe.
Yıllardır, telefon dışında konuşmadığımız halde, "iyiyim ben" sesini duyuyorum, yüzünü görüyorum; inanarak ve içten, karşısındakini sakinleştiren bir ifade.
İyi arkadaştı, iyi gazeteciydi. İyiydi.
Arkadaşım Tansel'e çok sevdiği Leonard Cohen'le merhaba demek istiyorum.
62 yaşındaydı. Gazeteciydi. Güzel sayfalar yaptı, güzel kitaplar derledi, redakte etti, tasarladı. Milliyet, Cumhuriyet, Sokak, Radikal, Hürriyet, İletişim ve Literatür Yayınları, Boyut Yayın Grubu'nda çalıştı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesiydi. Sürekli Basın Kartı sahibiydi, sarısından. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Halkla İlişkiler Yüksek Okulu mezunu. |
(NM/KU)
* Fotoğraflar Erkan Kayılı albümünden