Toprağın üzerine oturup bağdaş kurmuş üç yaşlı kadın birbirine merkepler hakkındaki anılarını tatlı tatlı anlatıyor.
Çok çok eskiden diyarlarında merkeplerinin olmadığını, hatta merkeplerin varlığından haberdar bile olmadıklarını belirtiyorlar.
Derken günün birinde komşu köylerden birileri onlara ziyarete geldiğinde merkep sırtında hem kendilerini hem de yüklerini taşıttıklarına şahit olmuşlar; merkeplerle şaşkınlık dolu tanışmaları böylece gerçekleşmiş.
Zamanla bu sevimli olduğu kadar akıllı ve yararlı hayvanları benimseyerek onları hayatlarına dahil ettiklerini, hatta uzun mesafe yolculuklarının merkepler sayesinde çok daha kolay ve güvenli hale geldiğini hatırlıyorlar.
En büyük sevinçle paylaştıkları anılar ise yiyecek dolu sepetlerini ve çoluk çocuğu merkeplerin sırtına yükleyip pikniğe gittikleri seferlerle alakalı.
Bu arada hızla büyüyen merkep aileleri hayatlarının mühim unsurları haline gelmiş, onlarsız bir hayat düşünülemez olmuş; merkeplerin herkesçe malum arkadaşlığını da yabana atmamak şart!
Yaşlı kadınlar şefkati eksik etmeden de olsa, türlü türlü işlerinde kuvvetlerinden ve dayanıklıklarından yararlandıkları sadık hayvanlarına daima iyi baktıklarını belirtirlerken merkeplerin çok değerli yardımcılar olduğunu ifade etmeyi de ihmal etmiyorlar.
Gel zaman git zaman, ücra memleketlerine motorlu araçların gelmesiyle merkepler ikinci plana düşmüş, hatta insanlar onları kaderlerine terk edivermiş. Merkepler de aslında evcil hayvanlar olmalarına rağmen gayet sert bir coğrafyada yabani yaşama uyum sağlayabildikleri ölçüde hayatlarına devam etmek zorunda kalmış.
"Merkep" (Tangki/Donkey) adlı animasyon filmi bize tüm sevimliliğiyle Avustralya'nın kadim halkları arasındaki Aṉangular'dan selam getiriyor. Kıtaya beyaz adamın ayak basmasıyla allak bullak olmuş hayatlarının sevimli merkep parantezini paylaşırlarken neredeyse yok edilmiş kültürlerinin parıltısı filmde layıkıyla kullanılan örgü karakterlerde vücut buluyor.
6 dakikalık 2022 Avustralya yapımı filmin yönetmen hanesinde Jonathan Daw ve Tjunkaya Tapaya OAM adlarını görüyoruz; geçen günlerde Sidney Film Festivalinde Yoram Gross Animasyon ve ayrıca aynı etkinlikte AFTRS El Sanatları Ödülüne layık görülmüş stop-motion film, buralarda benzer vaziyette olan merkeplerle dayanışma ruhunun da taşıyıcısı oluyor.
Stop-motion zarafeti
Kendilerine yakıştırılmış Aborijin kelimesi her ne kadar günümüzde daha az kullanılıyor olsa da Avustralya'nın yerlileri gezegende görülmüş en büyük kıyımlardan birinin kurbanı olmuş; son zamanlarda kendilerine hakları iade edilmeye çalışılsa da toparlanması fazlasıyla zor bir hale getirildikleri kesin. Coğrafyanın kadim halkları olmalarına rağmen yerle bir edilmiş kültürlerini layıkıyla sürdürebilmeleri bölgede sonradan hâkimiyet kurmuşlardan bazılarının hâlâ hazmedebildiği bir süreç sayılmaz.
Stop-motion tekniğinde ustalaşmış ödüllü Jonathan Daw animasyon filmleri alanında yönetmen, prodüktör, animatör, heykeltıraş, manken üreticisi ve eğitmen olarak ürün vermiş tecrübeli bir sinemacı. Kıtanın kadim halklarına yakın olup davalarına destek olmaya çalıştığı bariz.
Filmin diğer yaratıcısı Tjunkaya Tapaya OAM çok yönlü bir sanatçı: Lif sanatları, seramik, resim, ağaç yontma, tekstil, baskı resim ve yazarlık alanında ürünler verip ödüllerle taçlandırılmış mühim bir şahsiyet. Tjunkaya, filmin prodüktörü olan Tjanpi Çöl Örücülerinin baş sanatçısı; eserleri Avustralya ve Avrupa'da sergilenmiş, hem memleketinde hem de dünyanın muhtelif diyarlarındaki galeri ve müzelere layık görülmüş. Yerel halkların görsel sanatlarına ve yerel toplumlara verdiği hizmetler için Avustralya Nişanı, layık görüldüğü takdir payelerinden sadece bir tanesi.
Geniş bir ekibin işbirliğinde, sabır ve itinayla ortaya çıkarılmış kısa film, seyirciyi gayet estetik bir evrene taşıyor, stop-motion tekniğinin zarafetine hepimizi bir kez daha ikna ediyor. Merkepler hakkındaki sevimli şarkı da cabası!
Hayvan dostu ve çevreci mesaj başarıyla iletilirken kıtanın kadim halklarına gösterilmesi gereken özel ilgiye de dikkat çekilmiş oluyor.
Bizim merkepler...
Filmi seyrederken tabii ki aklıma çocukluğumun Burgaz Adası'nda, sakanın emrindeki küçük merkep bölüğü ve yakın zamanlara kadar rastladığım, Büyükada'nın Lunapark mıntıkasında bilhassa çocukları sırtlarında gezdirmeye talim eden nispeten süslü merkepler geldi. Acaba adanın bazı atları gibi onların da talihleri makûs mu oldu?
Marmara Adası'nın İrlanda'yı andıran tepelerinde serbestçe dolanan rengârenk at sürülerinin aralarına kabul ettiği hususi bazı merkepleri de asla unutmuş değilim.
Fakat sadece merkeplerden müteşekkil sürülere Kıbrıs'ın Kuzeyinde rastlayıp hayran olduğumu da belirtmeden edemeyeceğim.
Daha uzun olmasını arzulayacağınız filmde layıkıyla canlandırılan anekdotlardan biri, gözleri görmeyen bir köylünün gitmesi gereken adresi çoktan öğrenmiş merkebinin sırtında seyahat etmesiyle alakalı. Ne yazık ki merkebin daha hızlı gitmesi için adamın binek hayvanını kamçıladığını görüyor, fakat adeta ilahi adalet sonucu, alçak bir dala takılıp düşmesine de şahit oluyoruz. Çektiği cefaya rağmen dört ayaklı kahramanımızın olay yerinden uzaklaşmayıp sahibinin başında beklemesi merkeplerin derin sadakatlarıyla alakalı manidar bir epizot.
Tarihî gerçeklere dayandırılmış filmin sonlarında anlatılanlara ise inanıp inanmamak seyirciye kalmış. Merkepler yeni icat edilmiş motorlu araçlar yüzünden, pek de verimsiz olan arazide kaderlerine terk edilince bir tanesi dayanamamış ve insanlarla yaşamak üzere yerleşim merkezine dönmüş. Hatta öylesine insancıl bir hayvanmış ki, kavga edenlerin arasına dalıp anırmak suretiyle ayırmaya çalışırmış. Bunu da başaramadığı zaman karakola koşup yine anırarak polis memurlarının dikkatini çeker, hadiseye müdahale etmelerini sağlarmış. Kadınların baskı yüzünden direkt ifade edemediği, belki de içinde sembolizm barındıran bir argümanın ifadesi olabilir mi bu çocukça anekdot? Merkebe bu kadar insani vasıflar yüklemek biraz fantastik olmuyor mu?
Ben ise kendi namıma, inanılması hiç de zor olmamasına rağmen, İmroz'da (Gökçeada) Tepeköy'ün son hayvan sahibi Rum'un koyunlarını kırpmak için vadinin derinliklerine gittiğimiz o gün, adalı olmayan bir misafirin merkebe reva gördüklerini anlatmamayı seçiyorum!
(RL/AÖ)