Avustralya'nın kırsalında, tabiatla iç içe, oğlan arkadaşlarıyla sert oyunlar oynayarak geçirmişti çocukluğunu Morgana. Lise çağına geldiğinde daha iyi bir eğitim için ailesiyle Sidney'e taşındığında, kendini çevresindden epeyce farklı hissetmeye başlamıştı bile.
Belirli bir yaşa geldiğinde evlenmesi, çoluk çocuk sahibi olması ve topluma ayak uydurması beklendi ondan. Bu zorlamalara epeyce dirense de sonunda evlendi, doğurdu, görünürde "elalem ne der"e karşı her türlü tedbiri almış oldu.
Oysa kocasıyla ne doğru dürüst sohbet edebiliyor, ne de ondan arzuladığı ölçüde şefkat görebiliyordu. O, birçok kadın gibi eşinin sadece bir uzantısı haline gelmişti; üstelik ikinci çocuğunu doğurduktan sonra aralarındaki cinsellik de tamamıyla rafa kaldırılmıştı. Zaten toplum için "son kullanma tarihi geçmiş" kadınlardan biri haline çoktan gelmişti.
9-21 Haziran tarihleri arasında düzenlenen Sidney Film Festivali programında yer alan "Morgana" adlı belgesel, özellikle küçük burjuva klişe ve tabularını altüst eden cesur bir kadına eğiliyor. Hemcinsi iki yönetmen, Isabel Peppard ve Josie Hess'in elinden çıkma 71 dakikalık film mesajını keskinlikle iletip mutsuzluğa endekslenmiş hayatları sürdürmek zorunda hissedenleri uyarıyor.
Enteresan belgesel, feminist porno dünyasıyla tanışmamızı sağlarken, daha çok kadınların zevk alabilmesine yönelik, sanat kaygılı film janrının cömert örneklerini, kısaca da olsa izlememize de imkân tanıyor.
Mutsuzluk kader değil
Morgana kocasıyla aslında baştan itibaren uyumsuzdu fakat kendisinden vaziyete tahammül etmesi bekleniyor, çocuk doğurmasıyla müessesenin kurtulacağı umuluyordu.
Mutsuz izdivacın erkek tarafı genellikle hemcinsleriyle takıldığından Morgana'nın yalnızlığı yıllar boyunca arttı, duygularını bastırıp durdu; bu arada değersizlik hissi baş göstererek katmerlendi, depresyona girdi.
Teması, okşanmayı, başka bir bedenin sıcaklığını özlüyor fakat kocası hiç oralı olmuyordu. 40'lı yaşların ortasına geldiğinde Morgana bilhassa tutucu annesine ve topluma karşı sürdürmeye çalıştığı imajı yıkmayı başararak boşandı.
Fakat o artık bir "dul"du ve eskiden arkadaşlık ettiği insanlar, evli çiftler onu tamamıyla dışladığında daha büyük bir karanlığa düştü. Yaşamının artık bittiğine inanıyor, çocuklarına bile verebileceği bir şeyin kalmadığını sanıyordu.
Derken bir jigoloyla seks yaparak son bir kez cinselliğini yaşamaya karar verdi, fakat hadise beklentilerin çok üstünde neticelerle onu ihya etti. Edilen uzun sohbet bir yana, akşam yemeği sonrası tiyatroya gittiklerinde piyes oynanırken adamın Morgana'nın elini tutması onda adeta bir uyanmaya yol açtı, canlılığını hatırladı, istikballe alakalı ümitli olabileceğini anladı. Hissedebiliyor, tahrik olabiliyor ve işin zevkini çıkarabiliyordu. Bedeni cinsel hazları kesinlikle unutmamıştı. Adamla ikinci bir kez buluştuktan sonra kendini seksten emekli etmesinin saçmalığından emin oldu, hatta hikâyesini aktaran bir porno film çekmeye bile karar verdi. Sinema aracılığıyla geçmişte yaşadıklarının yükünü üzerinden atmaya girişti.
Seksin yaşı yok
Ömrü boyunca önce görevlerine sadık bir kız evladı, sonra iyi bir eş, iyi bir anne ve toplumun "düzgün" bir ferdi olmaya çalışmıştı. Fakat toplumun beklentilerinin onu kısıtladığını artık anlamıştı. Kadının ne istediğini, neye ihtiyaç duyduğunu, neyi arzuladığını ve nasıl davranmaya meyilli olduğunu kimse merak etmemişti. Ama artık hürdü; bastırdığı duyguları, derin arzularını, fantezilerini, yönettiği ve başrolünde oynadığı filmlere yansıttı. Avustralya'nın feminist porno dünyasının markalarından Petra Joy'un çevresinde yer alarak kendini sinema alanında geliştirdi. Mazide bir kadın olarak kendine olan bütün güvenini yitirmişti; fakat kavuştuğu yeni dost çevresinin, yani yeni ailesinin de desteğiyle artık hayatının yekesini kendi ellerine almıştı.
Kadının ön planda olduğu, kadının isteklerini birebir yansıtan, onları tatmine yönelik, erkeklerin kadını aşağılayamadığı bir film piyasasındaydı ve şimdiye kadar aslında zayıf kalmış bu erotik sektörün gelişmesine katkıda bulunuyordu. Kadınlar tarafından yönetilen bir cinsel devrimin vakti gelmiş, geçiyordu.
Bunu sanatsal, provokatif, sembolik ve plastik bir dille, kiç bir jargon kullanıp "kör gözüm parmağına" üslubunu yücelterek gerçekleştiriyordu.
Empatiyle izlenen "Morgana" adlı yapımda klasik belgesel formatının içine yerleştirilmiş porno filmlerinden parçalar seyircinin hafızasına mevzubahis estetiğin kazınmasını sağlıyor.
Tabii ki filmde Morgana'nın inişli çıkışlı süreçlerinin aslında bitmediğini de görüyoruz. El üstünde tutulduğu Berlin Porno Film Festivali sonrası Almanya'nın başkentine coşkuyla taşınıp yerleşiyor. Akabinde parasal dertler yüzünden tekrar sıkıcı memleketine dönmek zorunda kalıyor. Taşraya tamamıyla yabancılaştığı için yine içine kapanıyor. Manik depresif doğasının onu adeta fasit bir dairenin içinde tuttuğunu görüyoruz. Bir ara Melbourne'da bir seks dükkânında tezgâhtar olarak çalışıyor. Hakkındaki belgeseli çeken yönetmenler ona, kadınlar arasındaki dayanışmanın âlâsını gösterip toparlanmasını sağlıyor. "Morgana" adlı yapımda çeşitli performanslarla, duygu dünyasının dışavurumları en başta olmak üzere, kahramanımızın hayatından kesitler sunuluyor.
Filmleri porno sektörünün dünya çapındaki festivallerinde gösterilip mükâfatlandırılmış Morgana'nın saygınlığı belgeselin sonlarına doğru bir sergi aracılığıyla da teyit ediliyor. Sanat galerisi MAMA (Murray Art Museum Malbury) kadın fotoğraflarından oluşan koleksiyonda Morgana'nın şık bir portresini de ağırlıyor.
Yakında yeni bir film projesini hayata geçireceği de belirtilen kahramanımızın muhafazakârları sarsmaya devam edeceği muhakkak. Ne de olsa Morgana, sektöründeki birçok kişinin aksine seks işçiliğinden gelmiyor, porno dünyasını normalde besleyen bildik dinamiklerden farklı bir mazisi var.
O, hayatının uzun dönemleri boyunca örselenmiş bir burjuva kadınıydı, mutsuz bir eş, kendini başarısız sayan bir anneydi; törpülenmeye çalışılmış hayallerini ahlak bekçilerinin gözüne sokup onları hoyratça teşhir etmeyi dirayetle sürdürecek. (RL/AÖ)