Kırklı yaşlarına gelmiş tek başına bir kadın...
Yıllar boyunca getiriden çok götürüsü olmuş, erkeklerle ilişkilerinden bıkmış, usanmış...
Belirli bir olgunluğun getirdiği tecrübe ile aynı hataları tekrar tekrar yaşamamaya karar vermiş...
Vücudunda başlayan gözle görünür yaşlanmaya rağmen yine de çekici olmaktan vazgeçemeyen...
Belki de yalnızlığını bertaraf etmek ümidiyle sosyal medyadaki profillerinde, bilhassa yaşıyla ilgili ufak tefek yalanlar söylemekten de geri durmayan...
Son sevişmeden beri çok zaman geçmiş olmasına rağmen yine de arzunun gücünü, yakışını, sıcak bedeninde hâlâ hatırlayan, hisseden...
Lakin karşısında çıplak bir erkek vücudunu gördüğü zaman nasıl davranacağını adeta unutmuş olan...
Heyecanını yitirmiş, başkalarına, dünyaya, hatta kendine yabancılaşmış olduğunu ifade eden yalnız ve mutsuz bir insan...
Yönetmenliğini üstlendiği "Çıplaklığım Manasız" (Ma Nudité Ne Sert À Rien/My Nudity Means Nothing) adlı belgeselde bedenini de cömertçe sergileyen Marina de Van çağımızın belirli bir yaştaki kentli kadın profilini ayrıntılarıyla çizmeye çalışıyor. Genellikle Paris'teki dairesinde sabahtan akşama kadar vakit geçirip kamera karşısında yaşantısını anadan üryan sürdüren sanatçı kendini Kafkaesk böceğe benzetecek kadar da ironik. Montreal'deki Nouveau Cinéma festivalinde gösterilmiş olan film, belgesel ile kurmaca dilini harmanlayarak seyirciyi provoke etmeyi başarıyor.
Çıplak olmak güzeldir
Kendi filminin öznesi halinde karşımıza çıkan Marina'nın, egosantrik ve narsist yanları dışında teşhirci yönleri de olduğunu kısa zamanda hissediyoruz. Pek de sevimli sayılamayacak kedisiyle yaşadığı sıcacık anlar, defalarca tekrarlandığı belli olan bir haz ritüelinin düpedüz perdeye yansıması.
Sosyal medyada iletişim halinde olmaktan geri duramadığı erkeklerden bir tanesiyle de onu önce bir restoranda, sonra yatakta sevişirken izliyoruz. Marina'nın istemediği bir pratiğin erkek tarafından zorla uygulanmaya çalışılması dinamiğin çığırından çıkmasına sebep oluyor. Erkek şiddeti ortaya çıktığında neyse ki Marina durumdan hızla sıyrılıp rahat bir nefes almamızı sağlıyor; fakat bu arada filmde emsal teşkil etmek üzere çekilmiş sahnelerle birebir belgesel duygusunu veren sekansların iç içe geçeceğini anlıyoruz.
Marina yalnızlığını, bedeninin geldiği vaziyeti, neredeyse bıçakla kesilmiş gibi biten cinsel hayatını film boyunca sorguluyor. Sosyal medyada kırışıklarla dolu olduğuna, yeterince "taze" olmadığına, doğurganlığını yitirdiğine dair hakaretlere uğramasına da şahit oluyoruz. Devamlı yüzüne kremler sürüp masajlar yapmasına rağmen yeterince genç, yeterince çekici değil midir? Oysa yeterince zayıf, yeterince formda, yeterince diri bir görüntü arz etmektedir. Sokakta artık "görünmez" olmasına neden olan unsurlar kafasını kurcalar durur. Acaba etrafa yaydığı elektrik insanları çekeceğine püskürtmekte midir?
Juliette Binoche'un bir kez daha devleştiği, yönetmen hanesinde Saffy Nebbou adını gördüğümüz Hangi Kadın (Celle Que Vous Croyez/Who You Think I Am) adlı filmin bu arada akla gelmemesi mümkün değil tabii.
Huylu huyundan...
Kadın bedeninin tabu olmayı sürdürdüğü günümüzde Marina de Van kendiyle dalga geçerken aynı zamanda rahatsız etmeyi amaçlayan bir yapıma imza atmış. Filmin adıyla tam olarak neyi kastettiği belli olmasa da Marina, cinsellikle ilgili polemikleri alevlendirecek argümanlarını tek tek açığa çıkarırken kendi "eti"ni hiç çekinmeden teşhir etmekten de geri durmuyor. Arzu ve heyecan pek kalmamış olsa da, şehvetin her an geri gelebileceği dinamikleri tetiklemekten imtina etmediğini de gösteriyor. Seksten çok şefkati, uzun süreli bir ilişkiyi, belki de aşkı özlediğini, belki de sadece okşanmaya ihtiyacı olduğunu, epeyce soğuk ve rijit bir tavırla ifade ediyor. Kendisinin belki de başarısız bir insan olduğunu, belki de bu hayatta başka değerler çerçevesinde başka amaçlar edinmiş olması gerektiğini belirtiyor. Yine de bir kafede veya bir parkta, yan yana oturmuş birbirlerine aşklarını fısıldayan, öpüşen, el ele tutuşmuş çiftlere uzaktan da olsa bakarken, mazinin içinde bıraktığı izler onu kendinden geçiriyor, özlemlerini tutuşturuyor.
Çiftleri seyretme huyunu tacize kadar vardırması normal midir?
Acaba hiç gelinlik giymemiş olması hayatında büyük bir eksiklik midir?
Yaşının son zamanlarda iddia ettiği gibi 40 değil de 47 olduğunu filmin bitimine doğru öğrendiğimiz Marina neyse ki tatile çıkmaya karar veriyor ve kendini ülkenin güneyindeki sıcak sahillere atıyor. Gün boyunca güneşin yakıcı ışınlarından, denizin tuzundan ve orman patikalarındaki oksijenden bolca yararlandıktan sonra otel odasına çekildiğinde bu sefer de yosunların nimetlerinden faydalanmak üzere yüzüne bir güzellik maskesi uyguluyor. Tam huzura kavuştuğunu düşündüğü kusursuz anlarda bu defa da bir sivrisinek musallat oluyor. Kurmacanın mizahla karıştığı sivrisinek avında Marina neyse ki kazanan taraf oluyor.
Mutluluğu tek başına yakaladığını düşündüğü bu tatilin ertesi gününde bir kafenin koltuklarına yerleşirken, hemen yakınında sırtı dönük oturmakta olan yakışıklı bir genci fark ediyor. Huylu huyundan vazgeçmez dercesine kocaman gözlerini ona dikip dikkatini çekiyor; film ikisi birbirlerine tatlı tatlı gülümserken sona eriyor... (RL/AÖ)