* Fotoğraflar: April Yayıncılık
Türkiye polisiyesine nitelikli eserlerle katkı sunan, emek verenlerden biri de Poyabir'in başkanlığını yapan Algan Sezgintüredi'dir.
Polisiye Yazarlar Birliği çatısı altında toplanmamız için bütün gücüyle çalışan kıymetli yazarlardan biri olmasının yanında çevirdiği romanlarla da bu türü her daim canlı tutmayı başarmış, polisiyenin bütün türlerine gönül vermiş çalışkan bir yazardır.
Bu girizgâhın sebebi April Yayınları etiketiyle yayımlanan Kavgaz: Çantacı romanını Mesut Demirbilek ile ortak yazmaları.
Roman serinin ilk kitabı; ikincisi için şimdiden kolları sıvadıkları bilgisini sosyal medya hesabından paylaştılar. Amacım, yazarı eserin önüne koymak değil elbet; yazar eseriyle anılır deyip bu mevzuyu burada keserek esere yönelelim; yazıya konu olan eser: Kavgaz: Çantacı.
Kitaba adını veren Mutlu Kavgaz, genç ve tecrübesiz biri olarak İstanbul'da Cinayet Büroya – ki romanın geçtiği yıllarda (1987) bu birim yeni kurulmuş ya da diğer birimlerden ayrılmış- atandığında bıyıkları yeni yeni terlemiş tıfılın biridir. Hal böyle olunca, diğer birçok iş kolunda olduğu gibi burada da pek itibar görmez, ciddiye alınmaz. En başta da kapıdaki nöbetçi memur tarafından...
Liyakatın önemi
Atandıkları birimin farkı, bütün zamanlarını katillerle, karanlık tiplerle geçirmeleri ve bütün gün sokakta olmalarından dolayı en zor birim olmasıdır. Amirleri Sabri Ateş'in de daha ilk günde belirttiği gibi, atananların yarısı ya conta yakacaktır ya ağlaya ağlaya anasının kucağına koşarak geri dönmek isteyecektir. Hal böyle olunca, komiser yardımcısı Mutlu Kavgaz'ı hiç de parlak günler beklemiyordur.
Birlikte atandığı arkadaşları tek tek sahaya çıkmaya başladıkları halde Mutlu'nun işi ağırdan alması romanın atar damarı bence. Yazar bu durumun altını her seferinde kalın çizgilerle çizmeyi ihmal etmiyor. Bunu okuyucunun gözüne sokarak mı yapıyor, bıktırıcı bir şekilde tekrar mı ediyor? Hayır. Romanın tabiatına uygun, işleyişine, ilerleyişine göre o kadar usulünce hatırlatıyor ki, insanın, "Evet, bu günlerde unuttuğumuz, unutturulan mevzu bu aslında" diyesi geliyor.
Nedir bu mevzu derseniz: Liyakat. Romanın bel kemiğini oluşturuyor. Romanın merkezi burası.
Merkezden açılan, palazlanan, akan elbette ki başka kanallar, damarlar var. Ama yazarın bunu 1987'de bunun olduğunu, işlerin böyle çözüldüğünü, zamanla odacının, müstahdemin ya da bilmem kimin yakının kurum müdürü, amiri olmasının normal bir tarafı olmadığını bağırarak söylemesinin altında günümüz üniversite, eğitim, sağlık ya da başka bir alandaki başarısızlıklarının müsebbibini işaretlemesi çok doğru.
Bir çömezin fırında iyice piştikten sonra iyi bir ustayla neler başardığının romanıdır aslında Kavgaz. O iyi ustayla temas, liyakatsizlikle ortadan kalktığından, bir marketin envanterini tutamayacak, ilk giren ilk çıkar kuralını bile bilmeyen müdürlerin atanmasıyla ortadan kalktığından o ilk temas da haliyle hiçbir zaman gerçekleşmiyor.
Konu belki başka bir yere kaydı yanlış bir teşbihle ama asıl mevzunun liyakatın ortadan kaldırılmasını Mutlu Kavgaz üzerinden çok detaylı bir şekilde açıklamış, anlatmış yazarlar. Çok ciddi bir liyakat güzellemesi olduğu açık.
Başkalarının yaşam tarzına saygı
Sabri Ateş, Mutlu Kavgaz'ın amiridir, Cinayet Büro'nun patronudur. Ona danışılmadan, haberi olmadan kuş uçmaz. Fakat yazarlar bu karakteri gençlere yol açan, önayak olan, dinleyen, parlak fikirleri destekleyen biri olarak yaratırken bile işin mutfağına örnek bir tip önerdiklerinin farkındadırlar.
Bunu diğer karakterlerde görmek pekâlâ mümkün.Mesela, Mutlu o kadar genç ve çömez olmasına rağmen başkalarının yaşam tarzına, fikirlerine, tercihlerine saygı duymayı bilen biridir, konumu gereği, konumuna rağmen hiç de agresif ve saldırgan biri değildir. Bunların birçoğunu kurumundaki tecrübeli ağır ağabeylerinden öğrendiği gibi aile terbiyesinin de çok büyük katkısı vardır.
Yazarlar, Sabri Ateş üzerinden polisiyenin ilk kurallarından birini de hatırlatmayı unutmuyorlar: Kurguda tesadüfe yer yoktur; tesadüfen katili bulamazsın, tesadüfen gizemi çözemezsin.
Ama gerçek hayatta elbette ki tesadüf diye bir şey vardır. Aslında gerçek hayatla kurgu arasındaki farka vurgu yaparlar. Gerçek hayat sıkıcıdır. Daha acımasız ve eğlencesizdir. Oysa kurgu öyle mi?
Kurgu, kusursuz olmalıdır, tarzı, türü neyse hakkını vermelidir. Gerilimse gerilim, eğlenceyse eğlence, meraksa merak. Gerçek hayattan sıkılanın sığındığı yerdir kurgu. Adaletin kurguda yerini bulmasının sebebi budur. Gerçek hayatta nice katiller, hırsızlar caniler maalesef ki cezasız kalıyor.
Masa başı genelgeleri
Romanın ikinci en can alıcı noktası da şudur: Cinayet Büroya on yıllık tecrübe kuralının kaldırılmasıyla ilk atanan tecrübesizler Mutlu ve arkadaşlarıdır.
Her akılsız genelgenin, yönetmeliğin, kanunun elbette ki bir bedeli olacaktır. Sağlıkta, eğitimde ve birçok alanda yapılan "devrimlerle" nasıl ki en basitinden bugün hastanelerde sıra bulup muayene olamıyorsak, hekimler ve sağlık emekçileri performansa dayalı çalışma sisteminden dolayı hastaya sadece uzaktan selamlaşarak "tedavi" edebiliyorsa, eğitimi paralı hale getirip tüccarların ellerine teslim edilerek birer ticarethaneye döndürüldüyse elbette ki bir bedeli olacaktır. Kişiye, zümreye, cemaate göre düzenlenen adalet sistemine hiç girmiyorum bile.
Diyeceğim o ki, daha doğrusu, yazarların dediği, bu tecrübe zorunluluğunu kaldırırsanız çok ağır bedellerini size göstereceğiz deyip göstermeleridir.
Daha önceden değindiğim Sabri Ateşin tesadüf üzerine brifingini getirip romanın göbeğine yerleştirme fikri cinayetin işleyişini/seyrini değiştirip tempoyu biraz düşürse de düzenlemesi, basımı düzgün bir roman.
Şunu açık yüreklilikle söylemek lazım ki, insan ilişkileri nasıl geliştirilir, tecrübe nasıl kazanılır, ast-üst ilişkileri gibi birçok konuda akademilerde okutulması gereken bir eser. (HB/SD)
* Kavgaz: Çantacı, Algan Sezgintüredi ve Mesut Demirbilek, April Yayıncılık, Mayıs 2022