Ortada bir Kürt sorunu olduğu hususunda hemen herkes mutabık. Bakmayın siz, Erdoğan’ın Kürt sorunu yoktur demesine! İki sene öncesine kadar var olan sorunun çözümü için ne yapıldı da, şimdi sorun yoktur deniliyor?
Kürt sorunu tarihsel ve toplumsal kütlesiyle olduğu gibi ortada duruyor. Hatta son 2 yıldır sorun daha bir ağırlaştı, daha bir büyüdü.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve iktidarları, bu sorunu iki nedenden dolayı çözmek istemiyorlar.
Birincisi; Kürt sorunu gibi önemli bir kimlik sorununun çözümü, demokratikleşmeyi gerektiriyor!
İkincisi; milliyetçi Türkiye devletinin bu sorunu bir varlık, bir savunma refleksi haline getirmesi. Bırakın sorunu, çok uzun bir dönem Kürt olgusunu kabul etmeyen bir devletten söz ediyoruz. 2000’li yıllara kadar Türkiye’de Kürt yoktur deniliyordu! Bu inkârın halka yüklenen maliyetinin sorumlusu kimler?
Bu ikinci maddeye bağlı olarak, Kürdistan coğrafyasının büyük parçası Türkiye’de olmak üzere, Irak, İran ve Suriye devletine dağıtılarak sınırların çizilmesi, bu devletlerin her birinde bir Kürt bölgesi paranoyası oluşturmuş durumda(ydı). Bu devletlerin herhangi birinde oluşacak özerk ya da bağımsız bir Kürdistan parçasının diğer devletlerdeki Kürtlere sirayet etmesi ihtimali, bu devletlerin her birinde Kürt taleplerini bastırmak, tarihi bir görev olarak kabul edildi.
Aslında bu iki neden, birbirini olumsuz anlamda üreten iki uç olarak tek neden şeklinde değerlendirilebilir.
Bir soruna neden olan koşullar neyse, o koşulları değiştirmeden sorunu gidermek mümkün değildir.
Kürt sorunu mevcut durumun ürettiği bir sorunsa, sorunun çözümü, sorunu üreten koşulları değiştirmekten geçer.
Başka birçok sorun gibi Kürt sorununu da üreten devletin siyasal anlayışı, örgütlenme yapısı, ideolojisi; kısacası devletin yapısıdır!
Bu devlet, demokratik bir devlet değil, olmadı da.
Kürt sorunu gibi etnik sorunlar, modernizm döneminin koşullarında tam da ulus devletin ne ölçüde demokratik olup olmadığıyla doğrudan ilgili bir sorundur.
Peki, Cumhuriyet tarihi boyunca iktidarlar bunu neden çözmek istemiyorlar?
Kürt sorununun çözümü, her şeyden önce devletin çok kimlikli bir toplumu kabul etmesinden geçer. Devletin bütün kimliklere eşit mesafede durması, kimlik haklarını tanıması, toplumdaki çok kültürlülüğü kabul etmesi, merkezi devletin hantallığının yerel ve bölgesel yönetimleri geliştirerek aşması ve bütün bunları evrensel insan hakları temelinde ele alarak, toplumla yapacağı sözleşmeyi, yani anayasayı bu temel üzerine inşa etmesi gerekir.
Ceza yasası, siyasi partiler yasası, seçim yasası gibi bütün yasalar, demokratik bir anayasaya bağlı olarak tanzim edilecekleri için devletin kurumları da dâhil, toplumsal hayatın işleyişi demokratikleşecektir. Elbette bu bir süreç meselesidir.
İktidarlar ve devletin asker-sivil üst bürokrasisi, demokratikleşmeye karşılar.
İktidarlar neden demokratikleşmeye karşılar?
Nedeni basit!
Çünkü Türkiye’de siyaset, kamu kaynaklarını talan amacıyla yapılıyor da ondan!
Devletin bürokrasisi, siyasetçiler ve iş adamları üçlü ittifakı, toplumda tam bir egemen sınıf mantalitesiyle davranırlar.
İşin kötü tarafı, genel olarak muhalefetin amacı da, iktidara gelerek aynı faydalanmayı devam ettirmektir.
Toplum, genel olarak bu soygunun farkında, biliyor.
Devlet halkını soyuyor, halktan gücü yetenler de devleti soyuyor!
Bu anlayışa sahip bir toplumun ahlakı nasıl olur?
Ancak sorun, daha baştan toplumu bu hale sokan devletten kaynaklanır.
Demokratik bir sistemde, midelerini ve egolarını iktidar gücünü kullanarak kamu kaynakları üzerinden tatmin eden bir yapıya yer olmaz!
Demokrasilerde hesap sorulabilir ve iktidarlar da, hesap vermek zorundadır.
Örneğin kamu bankalarının batık kredileri hakkında bir bilgimiz var mı?
Demokrasi şeffaflık demektir.
Demokrasi, insandan çevreye bir bütün olarak yaşam haklarının korunması demektir.
Demokrasi, salt çoğunluk rejimi değil, asıl olarak çoğulculuk rejimidir.
Demokrasi, bütün kimliklerin özgürce ifadesi ve güvencesinin sağlandığı rejimdir.
Bu ülkede neden sürekli siyasi çatışmalar ve cinayetler işleniyor?
Bu ülkede neden Türk ve Sünni Müslüman kimliği merkeze alınarak diğer kimlikler yok sayılıyor?
Bu ülkede neden yargıya, medyaya, siyasetçiye, polise güven duyulmuyor?
Toplum neden birbirine düşmanlaştırılıyor?
Kürt sorunu neden çözülmüyor?
Bütün bunların nedeni, kamu kaynaklarının talanına elveren köklü bir devlet sisteminin varlığıdır.
İşin temelinde iktisadi çıkarlar bulunur. Gerisi bu temel üzerine yükselen yalana, zorbalığa dayanan siyasettir! Gerisi bu avantacı, vurguncu, hırsız sistemin vatan, millet, bayrak, din lafızlarıyla ideolojik maskelenmesidir!
Bu yapının cumhuriyetçi, laik, muhafazakâr, dindar, milliyetçi vb. olarak nitelendirilmesinin esasta bir farkı yok.
Elbisenin rengi değişiyor, anlayış aynı devam ediyor!
Esas olan, haksız kazancı, havadan geliri, rüşveti, haksız imarı nereden nasıl elde edebilirim ve egolarımı nasıl tatmin edebilirim sorusudur. O dönem için ‘doğru’ yerin tarafını seçenler, sorularının da ‘doğru’ cevabını buluyorlar demektir!
Kürt sorunu, demokratikleşmeden çözümlenemez!
Demek ki mesele salt Kürt sorunu meselesi değil. Kürtlerin haklı talepleri bağlamında demokratikleşme meselesidir.
Tabi ki bu demokratikleşme meselesinin ana parçasını Kürt sorunu oluşturmakta.
Bu soruna aslen egemen Türk tarafı neden olduğu için, buna Türk sorunu demenin de isabetli olduğu kanısındayım. Bu gerçeklik bize, Kürt sorunun çözümünün aslında Türklerin de özgürleşmesi anlamına geldiğini gösterir! (HŞ/HK)
* Fotoğraf: Cizre - Anadolu Ajansı