Yıl 1973, yer Kıbrıs Adası, fakat adanın Türkleri ile Rumları arasındaki ihtilaftan bahis yok!
Ön plandaki mevzu dünyaca ünlü aktör Peter Sellers ile yine o dönemin parlayan yönetmenlerinden Peter Medak arasındaki geçimsizlik, çekişme ve iktidar kavgası.
Fakat esas mesele kariyerinin zirvesindeki Büyük Britanyalı bir yıldızın kişisel buhranları, megalomaniye varan şımarıklıkları, bir filmin gerçekleştirilme sürecini hoyratça baltalaması. Tabii bunda kendini o zamanlar yeterince tecrübeli bulmayan, kendine göre travmalarla baş etmeye çalışan Macar Yahudisi Peter Medak'ın katkısı yok değil. Zaten 93 dakikalık kısa olmayan bir süreye sahip The Ghost Of Peter Sellers belgeselini yıkıcı hadiseden 45 sene sonra çekecek kadar tesiri altında kalan da ta kendisi.
Venedik Film Festivalinde gösterildikten sonra Telluride, Raindance, DOC NYC gibi etkinliklerde arzıendam etmiş olan şirin yapım Beverly Hills festivalinden de iki ödülle çıkmış.
Bu ödülleri hak edip etmediği tartışılabilir bir konu olsa da film çekmenin meşakkatli sürecini başarıyla aktaran, bir devrin sinema dünyası hakkında teferruatlı malumatla dolu, ayrıca hızla değişmekte olan Kıbrıs'ın ve bilhassa Girne'nin 1974 savaşı öncesi görüntülerinden beslenmiş nostaljik ögelerden dolayı seyredilmeye değer bir filmle karşı karşıyayız.
Denizle şaka olmaz
Filmdeki muhtelif röportajlarda ifade edildiği şekilde, zor bir oyuncu olduğu hususunda herkes hemfikir olsa da Sellers bu vaziyeti inkâr edip aslında sadece aleladeliğe tahammülü olmadığını ifade ediyordu.
Fakat o aralar, özelllikle Cabaret filminin yakaladığı olağanüstü sükse sayesinde tüm dikkatleri üzerine çekmiş olan Liza Minelli'yle münasebetinin sona ermiş olması, zaten hassas olan dengesini sarsmış gibiydi. Kıbrıs'a başrolünü oynayacağı Ghost in the Noonday Sun (Öğlen Güneşinde Hayalet) filminin senaryosunu okumadan gelmişti.
Adaya ayak bastığı gün hatırlanan sevimli anekdotlardan bir tanesi, kendisine tahsis edilmiş muhteşem villaya 15 valiziyle girmeden önce pikaba bir Ravi Shankar plağı koydurup içeriye Hint müziğinin etrafa yaydığı pozitif vibrasyonlar eşliğinde adım atmasıydı.
Bu arada Atina'nın Pire limanından korsan gemisi olmak üzere devşirilen ahşap tekne günler sürmüş deniz seyahatinden sonra Girne Limanına girerken sarhoş kaptan tarafından mendirekteki kayalara oturtulmuş, ekibin gözü önünde batmıştı.
Fakat terslikler, şanssızlıklar ve uğursuzluklar bununla da bitmeyecek, film ekibinin başına neredeyse her gün tatsız hadiseler gelecekti. Çekimler günbegün sarkacak, bütçe mütemadiyen aşılacak, iyimser olmayı tercih eden sinemacılar yine de reçine şaraplı, esrar sigaralı alemlerine sorumsuzca devam edecekti.
İngiliz sömürgesi Kıbrıs
Deniz çekimlerinin gerektirdiği aşırı teknik ihtimamdan bihaber, nispeten acemi yönetmen Medak, sözde korsan gemisinde, güneşin alnında onlarca oyuncu ve figüranla, ayrıca teknik ekiple baş etmekte zorlanıyordu.
Birbirinden ağır peruklar yaz sıcağında katlanılmaz bir işkenceye dönüşüyordu. Film dönem filmi olduğundan kıyıdaki apartmanlar görünmesin diye her gün karadan epey açıldıklarında mide bulantısı verimliliklerini aksatan unsurlardan sadece biriydi.
Hantal deniz aracının makinesi ikide birde bozuluyor, imdatlarına Rum çekiciler yetişiyordu.
Bu arada başrolde oynadığı her film gişe garantisi taşıyan, çığırından çıkmış Sellers çekimlere hususi chris-craftlarla yolculuk yapmak suretiyle geç katılıyor, denizin ortasındaki ekibin sabrını taşırırken gayet yüksek olmasına rağmen bütçenin sınırlarını da fazlasıyla zorluyordu.
Fimde adalı Türklerden pek bahis olmasa da belgeselin ortaya çıkışında da önemli rol alan Kıbrıslı Rumlar sık sık karşımıza çıkıyor.
Mesela ikinci derecede de olsa, filmde figüran olarak değil de aktör vasfıyla rol alan bazı Rum oyunculara kumanya verilmediği hatırlanıyor. Birleşik Krallığın sömürge olarak görmeye alıştığı adada Kıbrıslılar'ın ikinci, hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmesinin, geleneksel kolonyalist davranış biçimi olarak inatla sürdürüldüğü malum.
Hayalete dönüşen aktör
Otoriteyi tam olarak sağlayamayan yumuşak başlı yönetmen Medak kontrolü elinden kaçırmıştı; tatminsizliğinin zirvesindeki Sellers'ın hışmına uğruyor, egosantrik oyuncu filmi sabote etmek için elinden geleni esirgemiyordu. Sellers'ın ekibi yönetmene karşı örgütleyerek sendikacılığa öykünmesi daha önceki filmlerinden birindeki rolüyle özdeşleşmesine işaretti.
Katatonik depresyon dışında muzdarip olduğu bilinen kalp rahatsızlığından yola çıkarak sahte bir kalp krizi geçirmeyi bile başardı. Edindiği göstermelik sağlık raporu sayesinde dinlenmekte olduğu Londra'dan gelen haberler şaşırtıcıydı: Sellers Prenses Margaret'le akşam yemeği yerken paparazzilere yakalanmış olsa da objektiflere gülümseyerek bakıyordu.
Bizimkiler can havliyle çekimleri bitirmeye çalışırken Kıbrıs'ın açıklarında kıyamet kopuyor, Sovyetler Birliği jetleri, savaş gemileri bir yana, ABD donanması cirit atıyordu: İsrail'de savaş patlamak üzereydi. Bu arada adaya dönmüş olan Peter Sellers yeni bir Mercedes almaya kafayı taktığından Medak'a bir reklam filmi çektiriyor, ama spotun öznesi Benson & Hedges sigarası paketini ellemekten kesinlikle imtina ediyordu.
Ne de olsa Sellers sigara tiryakiliğine karşı kampanyalarda yıllardan beri yer aldığı gibi mevzubahis mücadeleyi sürdüren birliğin de aktif azasıydı!
Hüsranla sona eren proje
Çekimler tüm aksiliklere rağmen tamamlanmış olmasına rağmen film gösterime girmedi, Columbia Pictures için ticari bir fiyasko olarak sinema tarihine geçti. Sinemada yıllar boyunca aktif olmayı sürdüren yönetmen Medak bu büyük darbeden sonra kendini zor toparladı, hatta aradan geçen çok uzun yıllara rağmen özellikle Sellers'la hesaplaşmasını travmatik olmaktan çıkaramadı.
Filmin aslında başından itibaren bir hata olduğunu, Sellers gibi para getiren bir yıldıza güvenerek şişirme bir projeye giriştiklerini çok geç anlamışlardı. Medak olgunluk çağında çuvaldızı hem kendine hem Sellers'a batırarak belgeseli katartik bir tecrübeye dönüştürmeye girişmiş.
Yönetmenin ailesinin Nazi işgali sırasında Macaristan'da Hıristiyan rolü oynayıp Nazi fırınlarında yakılmaktan kurtulmasının varlığında ve karakterinde etkisi ne kadardı? Özgüven eksikliği hayatında ne kadar rol oynamıştı?
Sellers'a daima hayrandı, her şeye rağmen onu sevmişti ve onu bir dâhi olarak adlandırmaya devam ediyordu.
Filmde adeta kötü ruhlu bir hayalete dönüşen Peter Sellers sevdiklerine, hatta çocuklarına bile yeterince vakit ayıramayan egoist biriydi. Eğlenceli olduğu kadar öngörülemeyen bir karaktere sahipti ve durmadan partner değiştiriyordu.
Ama tüm zamanların komedi aktörü olarak adını sinema tarihine altın harflerle yazdırmayı başarmıştı.
Medak'ın mütevazı belgeseli sinema yıldızının özel dünyasına bir nebze de olsa sızmamızı sağlarken aslında yönetmen ile oyuncu arasındaki klasik gerilimi, belgelere dayandırılmış sinematik bir hesaplaşma çerçevesinde açığa çıkarıyor. Ne kadar objektif veya tarafsız olduğu tartışmaya açık, ama zevkle seyredildiği kesin. (RL/PT)