Göklerde serbestçe süzülen envaiçeşit kuşlar veya duvarları, dikenli telleri, hatta resmi hudutları rahatlıkla aşabilen başına buyruk kediler hiçbir engelle karşılaşmıyor da, sahipli köpekler neden bürokratik engellere takılıp kalıyor?
Kıbrıs'ı ikiye ayıran zoraki sınırı bir çılgınlık anında kendi kendine ihlal etmiş olan kahramanımız Jimi coğrafyanın Kuzey'inden Güney'ine geri götürülmeye çalışılırken, bilhassa sahiplerinin başına gelmedik kalmıyor.
Mesele AB yasalarında birlik üyesi olmayan topraklardan sokulacak hayvanların taşıma ihtimali olan hastalıklara dair bürokrasi gibi görünse de, Smuggling Hendrix (Hendrix'i Kaçırmak) adlı filmin asıl mevzusu, adayı onyıllardır bölen sınırdan Kıbrıslılar'a gına gelmiş olması diyebilir miyiz?
Dünya prömiyerinin yapıldığı Tribeca'da cömertçe ödüllendirildikten sonra Saraybosna, Selanik, Quebec City ve Les Arcs gibi film festivallerine katılmış olan 93 dakikalık kurmaca geçen sene İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı/Köprüde Buluşmaların Komşular platformuna dahil olmuştu. Oysa sinema dili pek de yenilikçi sayılamayacak yönetmen Kıbrıslı Marios Piperides'in de ifade ettiği gibi ortaya çıkan yapım festival seyircisinden çok genel izleyici kitlesine hitap ediyor.
Fatih Al, Özgür Karadeniz, Ertaç Hazer ve Oya Akın gibi oyuncuların da katkıda bulunduğu mizah yüklü film adanın iki tarafında insanların aslında aynı dertlerden mustarip olduğunu bir kez daha gözümüze sokuyor. Hatta bir adım ileriye giderek seyircinin ilk defa, Kıbrıs’la köken bağı olmayıp Türkiye'den adaya yerleşmeye özendirilmiş kitleyle, bilhassa Hasan karakteri sayesinde duygusal bir bağ kurmasını sağlıyor.
Bürokrasi bezdirir
Filmin başrolünde Fatih Akın filmlerinden tanıdığımız Adam Bousdoukos büyümeyi adeta reddetmiş, deyim yerindeyse kocaoğlan kılıklı müzisyen Yanis'i parodiye yaklaşan bir oyunculukla canlandırıyor. Zaten tüm filme hâkim olan naif erkek enerjisi ve ona endeksli hiciv de Akın'ın ilk dönem eserlerini anımsatıyor sanki.
Yanis Kıbrıs'ın dahil olduğu küresel iktisadi krizden de kaynaklı borçlarını ödemeden tam Hollanda'ya kaçacakken gerçek adı Pepper olan, becerikliliği ve şirinliğiyle dikkat çeken köpeği Jimi'yi elinden kaçırır. Önce Birleşmiş Milletler kontrolündeki Yeşil Hat'ta sonra da hayatında adım atmadığı, adanın Kuzey bölümünde köpeği aramaya mecbur kalır. Jimi aslında ayrıldığı sevgilisi Kika (Vicky Papadopoulou) ile bir zamanlar beraber edindiği köpektir, dolayısıyla ona duyduğu manevi bağlılıkta duygusal açıdan bir türlü bitirilemeyen ilişkinin payı yüksektir. Zor da olsa köpeği bulur ama Rum tarafına geçerken kuralları harfiyen uygulamayı şiar edinmiş iki memurun hışmına uğrar. Yanis ve Valentinos Kokkinos'un başarılı oyunculuğunda cisimlenen bürokratik anlayışsızlık Yanis'in hayatının iyice kararmasına sebep olacaktır.
Kıbrıs Kıbrıslıların değil miydi?
Yanis'in ailesinin terk ettiği Lefkoşa'nın kuzeyindeki evde onyıllar önce adaya Türkiye'den göç etmiş bir aile ikamet etmektedir. Filmin Türkçe ve Rumca dışında konuşulan üçüncü dili İngilizce'de, köken olarak Kıbrıslı olmayanları betimlemek için kullanılan settler (yerleşimci) kelimesi bana Filistin topraklarını gasp eden İsrailli işgalcileri hatırlatmadı değil.
Fakat Fatih Al'ın canla başla canlandırdığı Hasan karakterinin ifade ettiği gibi Kıbrıs'ta doğmak kendi seçimi değildi. Kıbrıslı Rumlar kadar Kıbrıslı Türkler tarafından da sevilmediğini, hatta istenmediğini gayet iyi biliyordu. Hatta Yanis ona kızıp "Sen bir savaş suçusun!" diye bağırdığında "Belirli bir yerde doğmak nasıl savaş suçu olabilir?" diye karşılık verir. Vaziyetin absürtlüğüne dikkat çeken Hasan da aslında adada kendini hapsedilmiş gibi hissedip bir an önce başka bir diyara kapağı atmak için can atmaktadır. Haklarının diğer vatandaşlara göre eksik olmasından bıkıp usanmıştır.
Yönetmen Piperides filminde Hasan gibi bir karakterin Kıbrıslı Rum seyirciyi zorlayacağından emin. Ne de olsa eğrisi ve doğrusuyla Hasan, Kıbrıs'ın zor şartlarında zaten ender olarak üretilen sinema eserlerinin birinde ilk defa belirli ayrıntılarla betimlenen, üstelik ilginç bir yerleşimci karakteri. Fatih Al'ın tatmin edici performansı da gözönüne alınırsa adada bazı seyircilerin karaktere pozitif duygular beslemesi gayet doğal (Özgür Karadeniz ve canlandırdığı itici Tuberk karakterinin aksine).
Piperides adanın iki tarafında da insanların kendilerini hapsettikleri bazı tabu ve klişelerden artık kurtulmaları gerektiğine derinden inanıyor.
Filmden inciler
Buklelerini mütemadiyen savurmak zorunda kalırken izlediğimiz Yanis sinirlendiğinde Türkçe'de “h” sesiyle başlayıp iki “s” ile dolu dolu telaffuz edilen lafın Rumca versiyonunu, daha bir vurgulu as…tir'i sık sık kullanıp öfkesini dışa vuruyor.
Filmde özellikle duvar yazılarında okuduğumuz, duvarın yıkılmasına dair dilekler, sınırların ortadan kalkmasına dair temennilerin yanında mazinin unutulmamış olduğuna dair mesajlar da yer buluyor.
Yanis'in Jimi ilk kaçtığında yardım istediği Rum askerin zombiliğe kafayı takmış olması, çıkmaza sürüklenerek umut ışığının uzun zamandan beri görülmediği adada birçok insanın özdeşleştiği bir durum olarak düşündürücü.
Yanis'in adını meşhur müzisyen Jimi Hendrix'ten almışköpeği Jimi kaçana kadar inatla geçmeyi reddettiği Lefkoşa'nın kuzeyinde, etrafının hem KKTC, hem de Türkiye bayrakları ile kuşatıldığını da görüyoruz.
Hepsinden manidar olanları, Jimi'nin yanında harap bir binanın içinde gecelemek zorunda kalınca satın aldığı, normalde denizde kullanılan al renkli şişme yataktaki bayraklar; kafasını dayayacağı nispeten daha kabarık bölüme Türkiye bayrağının işlendiğini farkettiğinde adeta içgüdüsel bir hamleyle yatağı hemen tersine çeviriyor, diğer yüzüne KKTC'nin bayrağı işlendiğini gördüğünde (yoksa tam tersi miydi?) hüsrana uğrayıp vaziyeti kabullenmek ve üzerine yatmak zorunda kalıyor.
Kaçma operasyonu sırasında denize açılmaları mevzubahis olduğunda Hasan'ın dile getirdiği, dışarıdan bakanlara belki paranoyakça gelebilecek durum ise adanın yanı başında cirit atan Türkiye ve Yunanistan deniz kuvvetleri, Rus denizaltıları, Birleşik Krallık ve ABD donanması, hatta CIA ve Mossad’ın varlığı.
Filmin oyuncu kadrosu dışında müziğinde de iki halk arasında uyumlu bir işbirliğinin pekâlâ mümkün olduğunun kanıtları mevcut: Kıbrıslı Ayhan Başkal'a ait, aranjmanı Soner Türsoy tarafından yapılmış Yanayım Yanayım'ın Babutsa yorumu seyircinin içini ısıtıyor. Birkaç sene önce Türkiye'de yayımlanmış Brazzaville in Istanbul albümünden David Brown'un seslendirdiği Peach Tree şarkısı da filmin Kostantis Papakonstantinou imzasını taşıyan müzik hanesini zenginleştiren unsurlardan.
Sınırlar kalksın!
Gezegenin bilumum köşelerinde her geçen gün yeni bir duvarın inşa edileceğine dair tehditlerin havada uçuştuğu çağımız hakkında Smuggling Hendrix'in yaratıcısı optimist olmaya çalışıyor. Vassilis Economou'ya verdiği röportajda yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Piperides şöyle demiş:
"Hepimiz güvende olmak istiyoruz, fakat duvarlar inşa etmek, ortalığı çitlerle çevirmek problemlerimize hiçbir zaman çare olmadı, olmayacak da. Onun yerine eğitimlerine ağırlık vermeli, çocuklarımıza farklılıklarını kucaklamalarını, birbirlerinin kültürüne, hayat tarzlarına, dini inançlarına şeytanlaştırmadan saygı göstermelerini öğrettiğimizden emin olmalıyız. Bunu yapmak ve onlara yardım etmek bizim mecburiyetimiz. Bize kurumlaşmış dinlerin yol göstermesine ihtiyacımız yok. Onların desteği olmadan insanlığımızı kucaklamamız mümkün".
Kıbrıslı sinema yazarı Murat Obenler'e verdiği röportajların birinde ise canayakın yönetmen Piperides: "Kıbrıs'ta biz tek ülkeyiz, tek halkız, gerisi hep siyaset" demiş.
Obenler'in "Köpek aslında neyi sembolize eder bu filmde? Nasıl bir karakterdir?" adlı sorularına verdiği cevap da aslında sinemacının mesajını tüm açıklığıyla yansıtıyor:
"Köpek sınırlara önem vermiyor. Cinsiyete, renge, milliyete, dine, ırka, sınıfa önem vermiyor. İnsanlara Kıbrıslı Türk veya Rum olarak değil, insan oldukları için yaklaşıyor. Bu filmdeki köpek gibi filmin, insanları bölen tüm sınırları tanımayan bir mesajı var".
İmparatorlukların bile ilelebet sürmediği düşünülürse Kıbrıs'ın bölünmüşlüğünün tez zamanda sona ereceğini ummak iyimserlik sayılabilir mi?
Smuggling Hendrix'in yaydığı, her şeye rağmen pozitif titreşimlerden yola çıkarak statükonun değişmesine yönelik temennilerin hayata geçmesi için daha neler yapılabilir?
Jimi yola koyulmuşken acaba bu seneki İstanbul Film Festivaline de uğrar mı? (RL/AS)