Kişisel bilgilerimizin güvence altında olması neden önemli?
Sorunun yanıtına gelene kadar öyle çok ara başlık var ki henüz enine boyuna tartışamıyoruz. avukat Fikret İlkiz’in bianet'te yıllardır yazdıkları hem meselenin önemini hem de Türkiye’deki süreci anlatıyor.
Kişisel verilerimiz başlığı altında sağlık da var elbet. Kişisel sağlık verilerimizin aidiyeti de tartışmaya başlandı. Çünkü çok kıymetli. Büyüklüğü trilyon dolar olarak ifade edilen sağlık sektöründe, özel sigorta şirketlerinden ilaç endüstrisine, özel sağlık kuruluşlarından bazı kamu kurumlarına kadar farklı öbekler farklı gerekçelerle bu verilere ulaşmak istiyor.
İngilizceden çevirisi veri madenciliği olan yeni ve çok paralı bir alandan söz ediyoruz. Meseleyi örneksiz anlatmak güç. Örneğin sıkça nezle olduğunuza dair küçük bir bilgi, size buna dair ilaç olmayan koruyucu ürünler satmak isteyenlerden tutun da özel sağlık sigorta prim tutarınızın belirlenmesine kadar “işe” yarayabiliyor.
Tabii meselenin sınırı bu değil. Dahası meseleye bir sınır getirmek asıl iş. O nedenle mevzuatın kevgire dönmesinden de yararlanılarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na öylesine yetkiler tanındı ki tüm toplumun bu son derece kıymetli sağlık verilerini deyim yerindeyse fabrika satış mağazası kurarak pazarlamaya başladı.
Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin buna karşı birlikte açtıkları davada çok önemli bir karara ulaşıldı. Danıştay 15. Dairesi, Genel Sağlık Sigortası Verilerinin Güvenliği ve Paylaşımına ilişkin Yönetmeliğin dayanağı olan maddenin, kişisel veri nitelindeki sağlık bilgilerinin işlenmesi, gizliliğinin korunması ve paylaşılması konusunda yürütmeye çok geniş bir yetki tanındığı, Yasama organınca sınırları çizilmemiş bu denli geniş bir yetkinin idareye tanınmasının Anayasa'nın 2, 7, 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile 5510 sayılı Kanun'un 78. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının iptali istemiyle itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar verdi. Karar metnine TTB adresinden ulaşılabilmekte.
Hastaların mahremiyeti
Sağlığın akçeli meselelerinde cevvalliği bilinen politikacıların, sıra insan hakları, etik ilkeler, mesleki özerklik ve çalışanların özlük haklarına gelince nasıl duymaz görmez oldukları malum. Bu noktada her bir hekimin kendi haklarını, hastalarının haklarıyla bir tutarak savunmak zorunda kaldığı söylenebilir. Son örneklerinden birini bu sabah izlediğimiz duruşmada gördük.
Psikiyatri uzmanı Dr. Hande Karakılıç’ı sanık sandalyesine oturtan süreç gelinen noktanın özeti gibi.
Dr. Hande Karakılıç’ı şikayet eden, çalıştığı özel sağlık kuruluşu. Şirket, hastalara dair tüm verilerin kendi “malları” olduğunu ve bu “malların görevi nedeniyle doktora emanet edildiğini” iddia ediyor. Ve Dr. Hande Karakılıç, terapi notlarını işten ayrılırken alarak hastalarının mahremiyetini koruduğu için yargılanıyor. Şirket ise sağlığın makbuz karşılığı verilen bir hizmet olduğu yanılgısının ötesine geçerek hekime ait, hastaya dair notları bile kendi “malı” zannediyor.
Sağlık makbuz karşılığı yapılmıyor; bunun daha çok kişi tarafından bilinmesi, anlaşılması, kabul edilmesi ve tabii korunması için biraz daha yol yürünmesi gerekiyor.