Fotoğraf: Şebnem Coşkun / AA
Türkiye’de küçük ve orta ölçekli kutuplardan mürekkep bir topluluk olarak yaşıyoruz malum. Bu toplulukta haklara sahip olanlar ile yaşama formu olarak ortalıkta gezinenler var. Bir kişi ya da topluluğun haklara sahip eşit yurttaşlardan olup olmadığını anlamanın en kestirme yolu, Cumhurbaşkanının hakkında kullandığı zamiri bulmak. İyelik zamiri kullanıp “benim” dediyse o bir kişi ve topluluktur; işaret zamiri kullanıp “bunlar” dediyse durum netleşmiştir, onlar artık “şeyler” sınıfına girmiştir.
Peki, bu farkın sizlere, bizlere faydası nedir, nerelerde bu bilgi işimize yarar? Öncelikle “şahıs” yani hukuken ehliyet sahibi olan kişiler hakkında atıp tutamazsınız. Onların beğenileri hakkında mizah bile söz konusu olamaz, sevdikleri dizilerin hayali karakterlerine bile hürmet şarttır, onlara karşı işlenmiş, işlenmesi muhtemel, işlenebileceğine dair zihinsel hazırlık aşamasında olduğu anlaşılan suçlardan dolayı hemencecik ve en kısa sürede belirlenir, bulunur ve derdest edilirsiniz.
“Bunlar”
Amma iş “bunlara” gelince, onlara karşı canınız ne çekerse yapabilirsiniz. Fiziksel veya internet üzerinden saldırabilir, hakaret edebilir hatta ölümle tehdit edebilir, tehdit ciğerinizi soğutmaz ise bildiğin dövüp öldürebilirsiniz. Onlara karşı işlenen suçlarda emniyetin hatları dolu olur, evrak masaları tepeleme yığınlarla kaplanır, santralde istenen tuş bir türlü düşmez, savcılık evrakı durmadan alt sıraya düşer, internetteki “siber devriyeler” bu suçlarda kahve molasına çıkar, ödenek çıkmaz, kaynak bulunmaz.
Şahısların hakları vardır, “bunlar” ise hikmeti hükümetin uygun gördüğü hizmetleri, şahıs olanlara idare adına sunmakla görevlidir. Görevi karşılığında bir de para alır ki, her bir bakanlığın bütçesini de işte bu “paralar” tırtıklanır. Yoksa görevlilerin görevlerini yerine getirip getirmediğinin denetlenmesinin denetlemesini yaparak üst denetim makamına bildirmekle yükümlü denetçiler müdürleri tabii ki hakları olan maaşı alır.
“Benim doktorum” değil
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “benim polisim”, “benim valim”, “benim kaymakamım”, “benim bakanım”, “benim askerim”, “benim muhtarım” diyor. Belki başkaları da olmuştur. Ancak bugüne kadar hiç “benim doktorum” veya “benim sağlık çalışanım” dediğini hatırlamıyorum. Doktorlar başta olmak üzere bütün sağlık çalışanları da iyelik zamiri olmayınca “bunlar” sepetine düştü.
Vatandaş da sinyali derhal aldı, “benim” olmayan “bunlara” ne yapılsa olur, hesabını soran çıkmaz!
Hekimlere saldırı
Hastaneler basıldı, elde döner bıçağıyla kovalandı, kaldırım taşları kırılıp kafalarında paralandı, ensesine jilet atıldı, ağzı burnu kırıldı, küfür, hakaret tehdit vakayı adiyeden sayıldı… Ara ara “sağlıkta şiddet yasası” diye diye mırın kırın metinler yazıldı. O kadar ki şüpheli derhal yakalanır yazdılar bir tanesine!
Şiddetten hayatını kaybeden sağlık çalışanının cenazesinde protokol mü gördünüz, tören mi yapıldı? Hastanesinin önünde mesai arkadaşları mahzun anma yapmak istediklerinde üst katın camından saatini gösterip mesaiye başlamazlarsa paraları keseceğini söyleyen bir yönetici mutlaka çıkıyordur.
İnsanların sağlık çalışanlarıyla muhabbetlerini bulandırıp bir yerlerde gizli kalmış, neye kime olduğu belli olmayan garezlerini sağlıkçının üstüne salan davranışlar konuşmalarla gelinmişken bugüne, “Biz doktorlarımıza, sağlık çalışanımıza güveniriz. Neye ihtiyaç varsa çözeriz” dediler mi?
Diyemediler, diyemeyecekler, demeyecekler.
Salgın tedavisinde, salgına yakalanan sağlık çalışanının durumu için meslek hastalığı demiyorlar! Demiyorlar, var mı ötesi! Neden diye sorulunca utanmasa gülümseyecek yöneticiler var.
Sağlıkçıların yası bile tutulmuyor
Ek ödemelerde hiç salgınla mücadele edenle etmeyen bir olur mu demeyi bile zûl saymadılar. “Hemşireye 10 kuruş yatmış, ne diyorsunuz?” sorusuna utanmasa gülecek yöneticiler var. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bütün yöneticiler, COVID-19 hastasının değil yüzünü hastane binasını bile görmeden salgın nedeniyle kaç para ek ödeme aldılar peki?
Kaç sağlık çalışanına hastalık bulaştı diye soruyor TBMM’de milletvekilleri. Sağlık Bakanlığı yetkilisi ne sayıyı söylüyor ne açıklama yapıyor, bütün pozitif vakaları telefonla aradıklarını söylüyor. Salgının başından beri beşer dakikadan kaç saat telefon görüşmesi yaptılar bari onu açıklasalar da çarpıp bölüp hesabını yapsak!
Hasılı, başlığa dönersek, yaşarken kıymeti bilinen, haklara sahip kişilerin yası tutulur. Bu ülkenin sağlık çalışanları, sağlık çalışanlarının yasını tutmayan yöneticilerin nazarında biri gitse yerine yenisi gelecek, olmadı ihaleyle toptan temin edilecek sarf malzemesi midir?
(NÖ)