Elfe Uluç’un yeni filmi Aziz Ayşe yarı dokümanter yarı kurgu, oyuncularla oyuncu olmayanların bir arada oldukları bir yapım.
Filmin adını duyduğumda Azize olmayacak mı o, diye düşündüm ama ilk dakikalarda cevaplandı bu soru. Film çöp toplayıcılığı yapan, kırık dökük, boş bir evde yaşayan ve bütün parasını “daha çok” ihtiyacı olanlara verip, kuru ekmek ve suyla yaşayan bir insana odaklanıyor. Azizlik buradan geliyor. Filmin adındaki cinsiyet karmaşası da Ayşe’nin travesti olmasından geliyor. Böylece hem travestilerin hem çöp toplayanların hayatını anlatıyor Uluç.
Ayşe’nin hikayesini onun hakkında bir belgesel çeken Elif’in gözünden izliyoruz. Elif sıkıldığı bir işte çalışan, samimiyetsiz bir ilişkiyi devam ettiren, mutlu olmayan bir kadın. Kendi cinselliğinden korkuyor. Muhtemelen Ayşe’nin gönlü bolluğuna ama daha ziyade olduğu gibi olma haline çekiliyor. Sonrasında ise film boyunca süren bir dönüşüm yaşıyor. Elif, Ayşe’yi tanımaya çalışırken kendini tanıyor. Feride Çetin’in oynadığı Elif karakterinin dönüşümünü merakla izliyor insan. Sevgilisini oynayan Engin Altan Düzyatan da çok iyi bir performans sergilemiş.
Elif, Ayşe’nin hayatını anlama çabası içinde komşularıyla, başka çöp toplayanlarla ve başka travestilerle konuşuyor. O onlarla konuştukça biz de bu “bilmediğimiz hayatları” öğreniyoruz. Lakin ne yazık ki, daha önce hiç duymadığımız şeyler duymuyoruz. Keşke Uluç bir adım öteye gitseydi, cinselliği mesela daha fazla sorgulasaydı ne iyi olurdu, diye düşünmekten alamadım kendimi.
Filmin bana en çok değen tarafı “azizlik” konusu oldu. Ayşe’nin yaşadığı şartlar çarpıcı, şaşırtıcı, zorlayıcı: Hiçbir eşyası yok, sığındığı boş evin ne kapısı var, ne tuvaleti... Yine de kazandığı parayı bağışlıyor. Ayşe’yi izledikçe, ister istemez kendimden utandım, materyale ne kadar bağımlı yaşadığımızı düşünüp, bu durumun yarattığı esareti sorgulamaya başladım.
Nihayetinde Ayşe materyale sahip olmakla özgürlüğü arasında bir seçim yapması gerektiğinde, özgürlüğünü seçiyor. Burada şaşırtıcı bir şey yok. Başka değerleri var onun. Filmin sonlarına doğru, Uluç, Ayşe’nin akli dengesini sorgulamış ve bu sorgulamanın ucunu açık bırakmış. Öyle yapmasaydı, evet, daha az gerçekçi ama daha keyifli olabilirdi. Ayşe’nin yaşamı bir deliliğin sonucu değil de “başka türlü” bir yaşam tercihi olabilseydi sadece… Eşyalarımızdan kurtulduğumuz, hırslarımızdan arındığımız bir hayatı hayal edebilirdik…
Bunlar benim fikirlerim, eleştirilerim tabii. 1 Kasım’da vizyona girdi film, siz de görün, belki bambaşka açılardan göreceksiniz, bambaşka dünyalara gideceksiniz. (ND/YY)