Benim kelimelerim anlatmaya yetmez, resimler de aynı etkiyi yaratmıyor, gidip görmeniz lazım.
Francesco Albano “On the Eve” diye bir sergi açtı Tophane-i Amire’de. Tophane’den İtalyan Hastanesi’ne doğru giderken hemen sağda.
Francesco üç yıl önce bir aşkın peşinden İstanbul’a geldi. Öyle bir adam çünkü aşk için ülke değiştirecek, Cuba’ya, Honduras’a gidip aylarca tanımadığı zor durumdaki insanlar için çalışacak, ruhu güzel ve cesur bir adam.
İstanbul’da, üç yıl boyunca imkansızlıklar içinde hiç durmadan heykel yaptı. Şimdi kapanmış olan Studio 9’da bir karma sergiye katıldı. Sonra da Galerist bu çok yetenekli heykeltraşı kanatları altına aldı. Bu sergiyi onlar organize etti.
Tophane-i Amire’nin insanı uzak zamanlara taşıyan binasına giriyorusunuz. İçeride on bir tane heykel var. İşlerinde balmumu ve polyester reçine kullanıyor sevgili heykeltraşımız. Öyle de ustalıkla kullanıyor ki bu malzemeleri, reçinenin akışkan etkisi, bakanı hemen kendi iç dünyasına yollayıveriyor. Bedenini, varoluşunu, kendi akışkanlığını sorgulamaya başlıyorsun. Her işin önünde uzun uzun durup, uzun uzun düşünüyorsun.
Francesco da düşünmüş. Çok okumuş. Antik dönem filozoflarını, metinlerini karıştırmış. Her heykelin altyapısında düşünsel bir tartışma, bir önerme var. Anlamak için o metinleri bilmeniz gerekmiyor tabii ki. Herkes kendi deneyimini, kendi sorgulamasını yaşıyor.
Gözünüzün önünde deforme olmuş bedenler, kemik ve deri var aslında. Ama bütün bunlar bedenle ilgili sınırlı bir tartışmaya yerine insan ve toplumla ilgili bir sorgulamaya vesile oluyor. En azından benim için öyle oldu.
Francesco, İtalya’da küçücük bir köyde doğmuş. Babası ahşapla çalışan bir heykeltraş. Dolayısıyla çocukluğu babasının atölyesinde, talaş temizleyerek geçmiş. Hayatında başka bir iş yapmamış, başka bir şeye ilgi duymamış. Benim gibi sürekli kariyer değiştiren, her şeyi merak eden biri için, inanılmaz bir durum küçücükken hayatta ne yapmak istediğine karar verip, onu yapmak. İtalya’da Carrara Güzel Sanatlar Akademisi’nde okumuş. Sonrasında İtalya’da sergileri olmuş, ödüller almış. Pek meşhur Venedik Bienali’nde işleri sergilenmiş. Türkiye’de ilk kişisel sergisi “On The Eve”.
Francesco bir şekilde hep bedenle uğraşıyor. Heykellerinde ustalıklı bir detaycılık var. Her kıvrım olması gerektiği gibi, incelikli. Önceki işleri duygulara daha fazla hitap ediyordu ve bedenin deformasyonu insanları şaşırtıyordu. Yeni işleri daha ziyade zihne hitap ediyor.
Serginin bir eksiği var, işlerin isimlerinin ve kullanılan materyellerin yazdıkları kartlar yok. Bunun yerine bir kağıt üzerinde bir harita var ve gerekli bilgiler orada veriliyor. Eğer işler hakkında uzun uzadıya bilgi verilseydi, bu yöntemi uygulamanın bir anlamı olurdu. Ama Galerist sanatçının yorumlarını işin dışında bırakmış ve herkes kendi fikirlerini edinsin istemiş. Doğru bir karar bence. Yine de elindeki kağıda bakıp, nerede durduğunu anlayıp, oradaki sayıyı takip edip işin adını öğrenmek uzun ve gereksiz bir süreç. Üstelik insanı daldığı dünyadan çıkmaya zorluyor. Bunun yerine küçücük kartlar koysalar, hayat daha kolay olurdu.
Eğer bu yetenekli sanatçının zihninden süzülenleri merak ettiyseniz, ki bence etmenizde fayda var, bu linkten sergi hakkında bilgi edinebilirsiniz. Sonra da umarım Tophane-i Amire’ye gider ve varoluşsal sorunsallar üzerine kafa yorarsınız. Sergi 20 Eylül’e kadar devam edecek. (ND/HK)