N.Ç. davasında yerel mahkemenin verdiği karar ve Yargıtay'ın bu kararı onaması, herkeste aynı tepkiyi yarattı. Hiç kimsenin vicdanı bu kararı kabul etmiyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Aylin Nazlıaka, her üçü de aynı şeyi söylüyor: 13 yaşında bir kız çocuğunun rızasının varlığından bahisle 26 yetişkin cinsel istismarcının cezalarında indirim yapılması kabul edilemez.
Bu duyarlılık umut verici. Ancak hemen arkasından Bakan Şahin'in yaptığı açıklama "galiba hiç bir şey değişmeyecek" dedirtiyor. Bakan'ın bu durumu değiştirme iradesinin samimiyetinden hiçbir kuşku yok; ancak bu samimiyete ve ortak duyarlılığa rağmen akla gelen en etkili ve gerçekleştirilebilen tek çözüm önerisi TCK 103. maddeye bir cümle eklenmesi olursa işte o zaman yazık olur.
O zaman bu ülkede çocuklar kendilerini çok yalnız, korumasız ve çaresiz hissetmeye devam ederler.
Ceza kanunlarının etkili cezalar öngörmesini istemek son derece yerinde bir yaklaşım ama bugün yaşanan sorunu sanki bir düzenleme sorunuymuş gibi görmek doğru olmaz. Bu nedenle sorunu, eski kanundan kaynaklanan bir sorun olarak görmek ve göstermek de aynı derecede hatalıdır.
Sayın Bakan 103. maddede yapılacak değişikliği açıklarken "Zaten çocuğun rızasına bakılmaması gerekir ama madem böyle karar verilebiliyor, o zaman biz bunu engelleyecek bir düzenleme yaparak sorunu çözeriz." diyor.
103. maddeye, "15 yaşından küçükler için rızaya bakılmaz" hükmünü koyduğunuzda bunun hafifletici neden olmasını engellersiniz ama sadece yerel mahkeme değil yüksek mahkemenin bile bu kadar çok sayıda ve nüfuzlu yetişkinin bir çocuğa karşı cinsel istismarda bulunmasının bizatihi kendini ağır bir suç olarak görmesini nasıl sağlarsınız?
Yargıtay'ın bir başka davada "17 yaşında bir erkek çocuğuna dokuz ay süren cinsel istismar eyleminde çocuğun rızası vardır, bunun da en önemli kanıtı failin evli olması ve olayın ortaya çıkması halinde sosyal statüsünün zarar görecek olmasıdır" demesini nasıl engellersiniz? (Y 5CD 2011/2970; 4134)
Anayasa Mahkemesi'nin, çocuğuna karşı işlenen aile içi cinsel istismar suçunu bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemeyi veli için suç olmaktan çıkartan karar vermesini nasıl engellersiniz? (2010/52; 2011/113)
Çocuğa yönelik cinsel istismar eylemlerinin cezasız kalmasının tek nedeni mağdurun rızası olmadığına göre, diğer cezasızlık halleri nasıl engellenecek? Örneğin N.Ç davası az kalsın zamanaşımına uğruyormuş, benzer davalarda zamanaşımı sebebiyle sanıkların cezasız kalmasını nasıl engelleyeceksiniz?
Üstelik söz konusu olay herhangi bir istismar da değil, esas vicdanları rahatsız etmesi gereken olayın kendisi olmalı. Aynı şehirde yaşayan 26 yetişkin "kendi rızaları" ile "bilerek ve isteyerek" bir çocuğu cinsel partner olarak görebiliyor.
Bu insanların bir kısmı kamu görevlisi, bunların bir kısmı da çocuklara hizmet veren kurumların yöneticileri. Üstelik bu tek de değil, hatırlarsanız Mardin'den sonra bir de Siirt'de benzer bir olay ortaya çıktı bir kaç sene önce. Böyle olaylar ortaya çıktığında kamu yöneticilerinin sorumluluk hissetmesini ve tekrarını önlemek için sistemde kalıcı değişiklikler yapmalarını nasıl sağlayacaksınız, 103. maddeye ek getirerek?
N.Ç.'nin avukatı sürekli tekrar ediyor; bu ilk ve tek değil. Bir kanıt daha isterseniz 25 Şubat 2005'te Radikal Gazetesi'nde Adnan Ekinci'nin köşesinden duyurduğu karara karara bakın:
"Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin, tecavüz edilen 13 yaşındaki bir kız çocuğu için 'kendisine yönelik eylemlerin umumi yerlerde yapılmasına rağmen, çocuğun kimseden yardım istemediği' ve 'uzun süre kimseye söylemediği' gerekçesiyle suçun 'rızaya dayalı' olduğunu söyleyerek, sanığa verilecek hapis cezasında indirim yapılmasını istediği, şu içler acısı karar..."
Yıllardır süren bu rezaletin tek sebebi, kanunda "mağdurun rızasına bakılmaksızın" ibaresinin eksikliği olabilir mi?
Kanuna istediğiniz ibareyi yazın, eğer çocukların yetişkin erkekler ile evlendirilmesi ile mücadele etmiyor iseniz, bu ülkenin hakimi çocuğa yönelik cinsel istismar suçu işleyen hiç kimse için en ağır cezaya hükmetme eğiliminde olmayacaktır.
Bunu bir grup hakimin sorunu gibi algılayarak ve o hakimlerin belli bir biçimde karar vermelerini sağlayacak düzenlemeler yaparak bu sorun çözülemez. Çünkü bu durum bir sebep değil, sonuçtur.
Sebep mi arıyorsunuz?
2005 tarihli haber ve ona verilen tepki ile 2011 tarihli haber ve ona verilen tepkinin aynı olması en büyük sebeptir. O tarihten bu yana çocuklara yönelik cinsel istismar konusunda duyarlılık geliştirici hiçbir çalışma yürütülmemesi; erken evlilikler ile mücadele etmeye yönelik hiçbir düzenleme yapılmaması sebeplerin başında gelir. Gerçek sebeplerle yüzleşme cesareti gösterememek en önemli sebeptir.
Sebep mi arıyorsunuz? En önemli sebep; çocukların cinsel partner olarak görülmesini normal kabul eden toplumsal değer yargılarıdır ve onlar bir kanun maddesi ile değişmez.
Bir kaç ay önce, Almanya'da Christian von Boetticher eyelet başkanı adaylığından, geçmişte 16 yaşındaki bir kızla yaşadığı duygusal ilişki ortaya çıkınca istifa etti.
İstifa ederken şunu söyledi: "Evet bir genç kıza aşık oldum ve birkaç ay süren bir ilişki yaşadık. Kimseyi kandırmadım, yalan söylemedim, aldatmadım. Ama yaş farkı nedeniyle bu ilişkinin normal karşılanmadığını biliyorum."
Eyalet yasalarına göre, bu kız çocuğu cinsel ilişkiye rıza gösterme yaşını geçmiş. Üstelik sadece bir cinsel sömürüden de bahsedilmiyor, duygusal bir ilişkiden bahsediliyor.
Ancak bu aday diyor ki, aradaki yaş farkı nedeniyle bir çocukla böyle bir ilişkinin "kabul edilemez" olduğunu biliyorum. Sorunun sebebi de çözümü buradadır. Ne zamanki bir toplum yaşı küçük çocukla değil cinsel, duygusal bir ilişkiye girmeyi bile bir yetişkin için kabul edilemez bulur ve bu ilişkiden sakınma sorumluluğunu yetişkine ait görür, o zaman gerçek bir koruyucu ortam oluşturmaktan bahsedilebilir.
Şimdi çözümü gene bu alanlara dokunmadan bulmaya çalışacak olursak, yazık olur. Türkiye yakın tarihte yeni bir Sözleşme'ye taraf oldu: Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi. Bu son olsun diyebilmek için bu Sözleşme önemli bir yol gösterici olarak kullanılmalıdır. (Ayrıntıl bilgi için Hümanist Büro)
Bu sefer, ilk anın yarattığı şokun etkisi ile edilmiş sözler ile yetinmeyelim; "bu artık son olacak, tekrarına müsaade edemeyiz" demek sorumluluğu gösterebilelim.
Bu sefer, "yaşanan bu olaylar bizi çok rencide etti ve biz kolayına kaçmadık, bu olumsuz sonuca neden olan gerçeklerimiz ile yüzleştik ve hepsini değiştirmek için önemli adımlar attık" diyebilelim.
Onun için lütfen, bu kadar vahim bir sorunun çözümünü basit bir kanun değişikliğine indirgemeyelim. Olayın ciddiyeti ile bağdaşır bir biçimde bunun her tür sebebi ile mücadele etmeye hazır olduğumuzu gösterelim. (SA/BA/BA)
* Seda Akço, Bürge Akbulut, Hümanist Büro