N.Ç davasında karar açıklandıktan bu yana yapılan haberleri takip ediyor ve köşe yazılarını okuyorum. Yargıtay'dan çıkan kararı kabul etmek, şimdi 21 yaşında olan N.Ç'ye bir kez daha hatta onlarca kez daha tecavüz etmek demek.
Yıllar önce sözde 'rızasıyla' birlikte olduğu -yani bizim dilimizle; insan diliyle- tecavüzlerine uğradığı kişilerin küçücük bedeninde açtığı yaralar tüm bedensel yaralar gibi iyileşmiş olsa da, onun belleğinde var olanlar ne yazık ki silinmeyecek.
Ve Yargıtay'ın onadığı çoğunluğu 'iyi hal' nedeniyle 4 yıl 2 ay hapis cezası alan suçlular, hayatlarına kaldıkları yerden devam edecek. Huylu huyundan vazgeçmezmiş, muhtemelen kendi rızasıyla onlarla birlikte olacak "bir minicik kız çocuğu" daha bulacaklardır.
Ne de olsa yasalar hep onların yanında. "İyi" halli olup ceza indirimden yaralanırlar bir kez daha.
Aklım almıyor. Bir çocuk, 13 yaşında bir çocuk, nasıl kendi rızasıyla 26 kişiyle birlikte olur. Hadi imkânsızdı ama oldu diyelim, bu 26 kişiden nasıl hiçbiri onun yaşıtı olmaz.
Kabul etmek gerekir ki 13 yaşında bir çocuk aşık olduğuna inanabilir ya da ergenlik döneminin etkisiyle cinselliğini keşfedip karşı cinsle yakınlaşmak isteyebilir, mümkündür.
Ve kendisinden birkaç yaş büyük bir kişinin tecavüzüne uğrar ve böyle bir davada "kendi rızası" gibi bir argümana yaslanılmaya çalışılabilinir (ki elbette sadece argümandır, savunulamaz).
Ancak, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun kendi rızasıyla çoğu kamu görevlisi olan onlarca kaba saba adamla birlikte olmak istemesini bir insan nasıl savunabilir- ya da soruyu değiştirelim nasıl bir insan savunabilir?
Bu kararı veren yerel mahkeme, bu kararı onayan Yargıtay üyelerine sormak isterim, hukuk fakültesinde size kanunları öğretirken insanlığı, vicdanı, empatiyi öğretmediler mi?
Biliyorum, asıl suçlanması gereken, insanlıktan uzak, tanımlamakta zorlandığım "iyi halli" kişiler. Ama ben durup durup hakimlerden, yargıtay üyelerinden bahsediyorum.
Çünkü ne yazık ki suçluyu koruyan zihniyetleriyle, yaşadığı kabusun ardından hayata tutunmaya çalışan bir kadına zihinsel tecavüzde bulunanlar onlar. Onlar da suçlu!
Ve bu yazıyı okuyan dostlar,
Siz de suçlusunuz. Terim olarak klişeleşmiş olsa da her gün ayrı bir cinayet, tecavüz, taciz, aşağılama ya da hiçe sayma eylemi ile bu topraklarda geçerliliğini sürdüren "erkek egemen" zihniyetin bir parçasısınız siz de.
Bu zihniyeti değiştirmek için bir şey yapmadığınız için parçasısınız. Hala kız çocuklarınızı annesine yardıma gönderip, oğullarınızla futbol oynamaya gidiyorsanız, hala erkek çocuklara "silah", kız çocuklara "bebek" hediye ediyorsanız, hala "kadın" bedeninin erkeğin "tecavüzüne" uğramaması için kapatılması gerektiğine inanıyor ve kapatılmazsa tecavüzü haklı görebiliyorsanız, hala kız kardeşlerinize "güveniyor", ama "dünya kötü" diyerek onların hayatlarına karışıyorsanız, hala işe eleman alırken kadın ya da erkek ilanları veriyor ve kadınları işe almadan önce iş görüşmesi adıyla onu bir baştan aşağı süzüp, tavırlarından bir "sinyal" bekliyorsanız, hala tüm kadınların kötü şoför olduğunu savunuyor, hala üzerinde boy boy kadın bedenleri sergilenmiş-ölü yada diri- gazetelere para veriyorsanız... Siz de suçlusunuz!!!
Şimdi medyada ve sosyal paylaşım sitelerinde bu olay tartışılırken, bir anda herkes kadın hakları kollayıcısı oldu. Peki dün neredeydiniz? Yarın nerede olacaksınız?
12 Haziran seçimlerinin ardından başka bir platformda yazdığım bir yazı vardı. (Perdeyi aralamak, 19.06.2011, Radikal İki) Tam da bunları anlatıyor ve özellikle kadın milletvekillerine "bu küçük kızı koruyun" diyordum.
N.Ç, S.K, A.L, X.K diye anmak zorunda kaldığımız ve ne yazık ki kalacağımız bütün küçük kız çocukları adına bir mektuptu o. Ne yazık ki mektup yerini bulmadı, hiçbir zaman da bulmayacak gibi!
Ve elbette ben de suçluyum, hepiniz gibi, çarkın dişlilerinden biri olduğum için, oyunu bozmayı başaramadığım için, işte burada sıcak evimde otururken N.Ç ve tüm küçük/büyük kadınlar için üzülüp, yarın 'para kazanmak' adına, maskemi takıp yoluma devam edeceğim için ben de suçluyum! (SK/HK)