Futbolseverlerin dört gözle beklediği dünya kupası nihayet geldi çattı. Güney Afrika 2010, Türkiye saatiyle 17:00'deki Güney Afrika - Meksika maçıyla bugün başlıyor. Dört yılda bir düzenlenen dünyanın bu en görkemli futbol şölenine ilk kez bir Afrika ülkesi ev sahipliği yapıyor.
Böylece Avrupa merkezli günümüz endüstriyel futbolunun odağı bir aylığına da olsa "Kara Kıta"ya kayacak. Her yıl binlercesi daha iyi bir geleceğin peşinde Avrupa'ya göç eden Afrikalı genç yetenekler açısından ironik ama hoş bir deneyim olsa gerek. Bu kez en parlak yıldızlarıyla birlikte futbol onların ayağına geliyor.
Daha önemlisi, yaklaşık yarım asır boyunca toplumsal hayatın katı bir ırk ayrımı temelinde örgütlendiği vahşi apartheid rejimini kan, gözyaşı ve acıyla tecrübe etmiş Güney Afrika'nın, kıtanın tüm etnik ve kültürel çeşitliliğini sahiplenerek böyle uluslararası bir organizasyona ev sahipliği yapması, dünya çapında yükselmekte olan ırkçılığa ve her türlü ayrımcılığa karşı kuvvetli bir mesaj teşkil ediyor.
Ne var ki "yeryüzünün lanetlileri"ni gezegenin en popüler sporu vasıtasıyla dünya halklarıyla buluşturan bu tarihi olaya gölge düşüren şeyler de yok değil.
Her şeyden önce dünya kupası, Güney Afrika'nın küresel kapitalizmle entegrasyonunun ivme kazandığı apartheid sonrası dönemde sayıları hızla artan işsiz ve yoksul kitlelere oldukça kabarık bir fatura çıkarmış gözüküyor.
Ülkenin içinde bulunduğu ahval ve şerait
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın (UNDP) insani gelişmişlik endeksinde 129. sırada yer alan Güney Afrika'nın 50 milyona dayanan nüfusunun kabaca yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Gelir eşitsizliğinin oldukça yüksek olduğu ülkede toplumun en zengin yüzde 10'luk kesimi toplam gelirin yüzde 45'ine yakın bir bölümünü alırken, en alttaki yüzde 10'luk dilimin payına ise pastanın ancak yüzde 1'inden biraz fazlası düşüyor.
Afrika Birliği'nin en büyük ekonomisinde resmi işsizlik oranı tüm istatistiksel oyunlara rağmen yüzde 24 gibi olağanüstü bir seviyede. Öte yandan bir işe sahip olacak kadar şanslı olanlar için de durum çok parlak değil. İşgücü piyasasını esnekleştiren neoliberal politikalar sonucunda geçici ve kayıt dışı çalışma ilişkileri muazzam bir yaygınlık kazanmış durumda.
6 milyona yakın insanın HIV/AIDS'li olduğu ülke, ayrıca ciddi bir konut sorunuyla da yüz yüze. Milyonlarca insan fiziki ve sosyal altyapı olanaklarından yoksun bir şekilde yüksek suç oranlarına sahip gecekondu yerleşimlerinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor.
Bütün bu sorunlarsa dünya kupası kampanyası sırasında çok kültürlülüğünü bir koz olarak ileri sürmüş olan ülkedeki etnik gerilimleri yükseltmiş durumda. Öyle ki 2008'de çoğu Mozambik ve Zimbabve'den gelen yoksul göçmenlere karşı patlak veren saldırılarda çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bir zamanlar beyazların ırkçılığından çok çekmiş olan yoksul siyahların iş ve ev imkanları açısından rakip olarak gördükleri siyah göçmenlere yönelttikleri şiddet halen sona erdirilebilmiş değil.
Dünya kupası ve yoksulların kentlerden sürülmesi
Pek çok eleştirmen böylesine büyük sorunlarla boğuşan bir ülkenin dünya kupası hazırlıkları kapsamındaki stat ve altyapı yatırımlarına 5 milyar dolardan fazla para harcamasını eleştiriyor. Gerçekten de küresel ve yerel sermaye gruplarının iştahını kabartan bu yatırımların yoksul halka ne kadar fayda sağladığı şüpheli. Özellikle inşa edilen devasa statların turnuva sonrasında büyük ölçüde atıl kalacağı vurgulanıyor.
Üstelik günde birkaç dolara çalışan işçilerin emeğiyle inşa edilen bu statlar nedeniyle çok sayıda gecekondu yerleşimi de zor kullanılarak kentlerin dışına taşındı. Uluslararası Af Örgütü'nün de dikkat çektiği gibi Güney Afrika hükümeti turnuva öncesinde evsizleri, göçmenleri, mültecileri ve seyyar satıcıları dünya kupası alanlarından sürmek için muazzam bir çaba gösterdi.
Büyük bir nüfusun yaşamak için kayıt-dışı sektöre bağımlı olduğu ülkede, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) kararları uyarınca seyyar satıcıların karşılaşmaların oynanacağı statlara bir kilometreden fazla yaklaşması yasaklanarak resmi sponsorların ve izinli markaların karları garanti altına alındı.
Yoksulların kentlerden sürülerek tecrit edilmesini amaçlayan bu politikalar ilk kez dünya kupasıyla gündeme gelmiş değil. Hükümetin gecekonducularla ihtilafı 2000'lerden bu yana artarak devam ediyor.
Yabancı sermayeyi ve yatırımları Cape Town, Johannesburg ve Durban gibi şehirlere çekmek isteyen; buraları uluslararası finans kuruluşlarını, büyük holdingleri, önemli yayın organlarını ve uluslararası toplantıları ağırlayan küresel ekonomik merkezlere dönüştürmeyi amaçlayan hükümet, söz konusu kentlerin imajını düzeltmek için yoğun bir çaba harcıyor.
Elbette bu cilalanmış kent merkezlerinde yoksullara yer yok. Güney Afrika'da bir zamanlar ırk temelinde örgütlenen mekansal ayrışma artık öncelikle sosyoekonomik temelde gerçekleşiyor; bazı düşünürlerin "ekonomik apartheid" dedikleri olgu derinleşiyor.
Az gelişmişliğin psikopatolojisi
Martinikli ünlü düşünür ve devrimci Frantz Fanon, sömürgeciliğin siyahlar üzerindeki psikopatolojik etkilerini incelediği 1952 tarihli Siyah Deri, Beyaz Maske kitabında ırkçı ve Avrupa merkezci bir toplumsal düzende yetişen siyahların, beyazların dilini, kültürel kodlarını ve bu arada ırkçılığını içselleştirdiklerini savunmuştu.
Fanon'a göre kolektif bilinç yoluyla siyahlığa atfedilen olumsuz nitelemeleri devralan "zenci", her an kendi görüntüsüyle kavgalı olan bilinci yarılmış bir özneydi. Aşağılık kompleksi içindeki bu özne beyazların dünyasına kabul edilebilmek için onların yaşam pratiklerini taklit ediyordu. Bu, özellikle orta sınıf-eğitimli siyahlar için geçerliydi.
Öyle görünüyor ki Güney Afrika'nın siyah ve beyaz günümüz seçkinleri de az gelişmişlik kompleksi içinde ülkelerinin yoksulluk ve şiddete bulanmış görüntüsünü altın kupanın göz kamaştıran ışığıyla örtmeye çalışıyor. Küresel kapitalizmin birinci ligine kabul edilmek isteyenler, dünya kupasını baş edemedikleri büyük toplumsal sorunların üzerini kapayacak göz alıcı bir örtü olarak kullanıyor.
İnadına futbol, inadına Afrika
Bunları yazmaktaki maksadımız en kutsal ayinlerine hazırlanan futbol cemaatinin tadını kaçırmak değil. Samimi müminler olarak ibadetimizi iç huzuruyla yerine getirebilmemiz, dünya kupasının yaldızlı vitrininin arkasındaki can sıkıcı gerçekler hakkında oluşturacağımız duyarlılığa ve bu konuda yaratacağımız farklılığa bağlı.
Yoksa bu satırların yazarı da turnuvayı heyecanla bekliyor; Afrika takımları 1990'da Kamerun'un, 1994'te Nijerya'nın, 2002'de de Senegal'in gösterdiği çıkışı tekrarlar diye umut ediyor.
Her ne kadar Fildişi Sahili dışındaki Afrika ekipleri bu yıl pek ümit vermese de belli mi olur, bakarsınız Bursaspor'un tetiklediği devrimci dalga Afrika sahillerini de vurur. (KM/TK)