Futbol gündeminin her zaman ilk sırasında yer etmiş olan, bir Fenerbahçe Galatasaray maçını daha geride bıraktık. Öncesinde alışıldık şekilde yine Fenerbahçe’nin favori gösterildiği maç Galatasaray’ın 1-0'lık galibiyetiyle sonuçlandı. Ligde çok uzun zaman sonra Fenerbahçe’yi yenebilen Galatasaray için bu maçın anlamı büyük.
Maçın geneline bakıldığında daha iyi motive olmuş görünen, daha istekli olan taraf kazandı.
İlk yarıda Galatasaray’ın direkten dönen bir şutu dışında gol pozisyonu olarak kısır bir maç oynandı. Aslında istekli oynayan mücadele eden taraf Galatasaray iken, bu ligde büyük maçları kazanmayı belki de en iyi bilen takım olan Fenerbahçe sahada alışılmadık şekilde etkisiz ve isteksizdi.
Atılan golün kaleci Volkan’ın bir anlık hatasıyla bir nevi kendi kalesine atılıp hediye edilmiş olması ve maçın da bu tek golle sonuçlanmış olması Fenerbahçe adına üzücüydü. Gününde olmayan etkisiz bir Fenerbahçe’nin bile bu maçı en azından berabere bitirebilecek durumda olması gerekirdi.
Özellikle Zico’nun gelişinden itibaren ligde neredeyse derbi maçı kaybetmeyen hep kazanmaya alışmış Fenerbahçe kendisinden beklenen alışılmış etkili futbolunu oynamadı ve kazanması da mümkün olmadı. "Sahada daha istekliydi, daha çok mücadele etti" dediğimiz Galatasaray da bir şekilde kaleci Volkan’ın ikram edip neredeyse kendi kalesine attığı golle bu maçı kazanan taraf oldu.
Futbolun güzelliği sürprizlerinde
Futbol hatalar oyunu, bazen bir anlık tek bir hata bile tüm sezonun emeklerinin heba olmasına sebep olabilir. Futbolun güzelliği, sürprizlerle dolu bir oyun olması da bundan...
Şampiyonluk yolundaki bu önemli derbi maçının ardından uzun zaman sonra hakemin hiç tartışılmaması bu maça dair olumlu hatırlanacak ayrıntılardan biri. Şöyle de denilebilir, sahada öyle bir maç oynandı ki, hakem Fırat Aydınus’a da ara ara bilinçli gülümsemek dışında pek iş düşmedi.
Türkiye’de bu tür derbi maçları pek çok konuda birileri için belirleyici nitelikte. Hiç gündemde yokken sanki pusuya yatmış beklemede olan birileri için harektede geçme vaktidir ve sebebidir derbi maçları... Sadece sonuca skora göre yazan, ekranlarda ahkam kesen meşhur "bilge" yorumculara gün doğmuş olur.
Hafızalar bir anda siliniverir, her şey skora göre yeniden yazılıp şekillenir... Sözde gizli saklı dosyalar reyting uğruna gün yüzüne çıkarılmaya başlanır. Beklenen andır aslında, kazanan kaybeden hangi takım olursa olsun futbolun kurulu düzeni budur. Birileri için sadece siyahlar ve beyazlar vardır.
Bir taraf göklere çıkartılırken diğer taraf mümkün olduğu kadar yerin dibine batırılır. Bir çırpıda nice teknik direktörler eleştirilir gönderilir. Başrolde de hep aynı bildik yüzler ve ağızlar vardır. Tek maçla yeri gelir doğrular gerçekler unutulur, hiç dile getirilmez.
Fenerbahçe'nin kaybettiği değerli puanlar...
Fenerbahçe bu sezon Şampiyonlar Liginde kendi sahasında Anderlecht, PSV, CSKA Moskova, Sevilla ve Chelsea galibiyetlerini yaşattı taraftarlarına. Yarı finalin kapısından son maçta dönen Fenerbahçe için bu sezon verilmiş çok emek, yaşanmış büyük coşkular ve başarılar var. Temelleri sağlam, tüm sezonu başarılarla hatırlanacak olan Fenerbahçe için bu derbi maçı futbol ulemalarının dört gözle beklediği bir karartma bahanesi olmamalı.
Fenerbahçe’nin bu sezon kazandığı ve taraftarına camiasına yaşattığı hatta dünya futboluyla paylaştığı pek çok güzellik bütünlük var. Şampiyonlar liginin parlak performansının ve anılarının üstüne bu maçı kazanmak veya berabere tamamlamak Fenerbahçe’ye başarılı geçen bu sezonu daha yakışır bir sonla hatırlatacaktı. Fenerbahçe bu maçla aslında bu fırsatı kaçırmış oldu.
Özellikle Şampiyonlar Ligi döneminde lig maçlarında konsantrasyon sorunu yaşayan Fenerbahçe büyük maçları kazandığı halde beklenmedik maçlardaki puan kayıpları ile avantajını kaybetti. Fenerbahçe için aslında konu sadece bu derbi maçı değildi, ligde kritik haftalar yaklaşırken Ankaraspor, Bursaspor, Rizespor takımlarına karşı kaybedilen değerli puanlardı.
Derbi maçlarını kazanan Fenerbahçe aslında bu maçlarda kaybettiği puanlarla şimdiki puan durumuna gelmiş oldu. Zico’nun ikinci Chelsea maçında denediği ve alışılmış takım düzenini bozan aynı kadroyla bu maça çıkması da sonucu etkileyen önemli faktörlerden biri sayılabilir.
Şiddet futbol ruhuna zarar veriyor
Bundan sonraki dönemde teknik açıdan bunu değerlendirip ihtiyacı olan kendi öz eleştirisini sağlıklı bir şekilde yapabilmesi gerekiyor Fenerbahçe’nin. Maç sonrası Samandıra tesislerinde maçtan dönen takım otobüsüne yumruk atıp küfürler savuran ahlak yoksunu 7-8 sözde Fenerbahçeliyi de kınarken, onlar gibi Fenerbahçeliliğin ve futbolun ruhuna yakışmadığını zarar verdiğini açıkça belirtmek gerekir.
Dün gece maç sonrası Fenerbahçe adına en yakışıksız görüntüler maçı kendi elleriyle kaybeden futbolcuların değil, o çirkin sözde taraftarların nankör yüzlerindeydi.
Diğer bir tarafta tüm sezon başarı adına ne yaptı diye düşünüldüğünde aslında eksilerle vasatı aşamayan bir lig ve UEFA performansı var. Karmaşık yönetimiyle bir olup kendi içinde teknik direktörünün altını oyup gönderen, konuyla ilgili sürekli çelişkili gündemler yaşayan bir kulüp. Üstelik kazanılan maçtan sonra teknik direktörlerinin yakışıksız gönderiliş hikayesini başarının dönüm noktası 5 Nisan diyerek gururla yansıtan bir zihniyet.
Teknik direktörsüz takım menajeriyle oynanan kalan maçlardaki antrenör saygınlığının nasıl yok edildiğinin iyi bir örneği. Teknik direktörsüz de birlik olup bir takımın başarılı olabileceğini inatla gündeme getirenler bir yana emeğe saygısızlık nasıl da gözden kaçıyor... Bir tek maç, bir tek hatalı gol nasıl da iddialı ama içi boş düzenleri gün yüzüne çıkarabiliyor. İşte derbi maçlarının yansıttıklarından biri daha.
Hele ki skor tabelasına bakılarak yapılan yorumlarda teknik direktörsüz sadece futbolcularla kazanılır diyebilmek ne kadar doğru. Futbolcularıyla, menajerleriyle ve başkan komplosuyla bir olup teknik direktörünü gönderenler bir tek maçın galibiyetiyle iyi kriz yöneten başarılı başkan oluverirler. Aslında krizi yaratan da büyüten de senaryoyu yazan da hep kendileridir. Futbolla ilgisi olmayan "fakir edebiyatı" yapmayı dönem dönem kendilerine adet haline getirirler ve bunun faydasını da görürler.
O çok "bilge" futbol medyamız
Sonra o Feldkamp’ı hiç bir şey olmamış ve kendisi arkasından o kadar konuşulmamış gibi stada maça davet edip birlik beraberlik görüntüleri yansıtırlar. Feldkamp’a yapılan yanlış tarzdaki gönderme taktiği bir başka ülkede değerli Fatih Terim veya Mustafa Denizli’ye yapılmış olsa o zaman çok bilge futbol medyamız nasıl tepki verir ne kıyametler kopardı.
Ama bu ülkede nice yerli ve yabancı teknik direktörler bu tür haksızlıklara uğradı. Bazı hamleler yeri gelir yönetim başarılarına ve başarısızlııklarına kolayca malzeme edilir, düzen budur çünkü. Maç öncesi Kutlu Doğum Haftasını bile futbola malzeme yapabilen, futbolun doğasını ikinci plana atıp gereksiz gündemler yaratıp kendi camiasını taraftarını bile rahatsız huzursuz edebilen bir futbolcu portresi de bu maçın unutulmaz yansımaları arasındaki yerini aldı.
Hakan Şükür gibiler kutlu doğum haftasına denk gelen "kutsal" galibiyetin kutlamalarını yapa dursun, futbol onların mentalitesinden yansıdığı gibi bir oyun değil aslında. Aksi gösterilmeye çalışılsa da futbol bu tür gereksiz gündemlere malzeme edilmeyecek kadar ciddi ve de güzel bir oyun... Yeter ki birileri içini ruhunu bulandırmasın, futbol sadece futbol olarak oynanmaya hatırlanmaya devam etsin.
Sivasspor ezberi bozan tek takım oldu
Türkiye’de futbol adına her sezon yaşanan bir Üç Büyükler gerçeği var. Bu yıl bu ezberi bozan tek takım Sivasspor oldu. 2008’e girerken yazdığım yazıdaki gibi, bu sezonun ligdeki gerçek başarısı aslında Sivasspor’dur. Üç büyüklere göre ekonomik gücü, medya ve taraftar desteği çok daha zayıf olan Sivasspor lig sonunda sıralama nasıl olursa olsun bu mücadelesiyle en büyük takdiri hakediyor.
Yoksa bu ligde sıralamalar çok da değişmiyor, başarılıysan birinci ve şampiyonsun, başarısızsan en kötü ve üçüncü. Fenerbahçe için tüm sezon düşünülürse, özellikle 100. yılından başlayarak taraftarına armağan ettiği nice güzellikleri başarıları var. Bazen kaybettiğinizde de aslında uzun vadede kazanırsınız. Fenerbahçe bunu kendi içinde taraftarlarına da zamanla göstermeye devam edecektir.
Çünkü Fenerbahçe bu sezon onunla yürüyenlere en kıymetli en gururlu sevinçleri doya doya yaşattı. Kaybedilen tek maç, bu sezonun özellikle Şampiyonlar ligindeki başarılı performansını da tamamlayacak güzel bir finali yaşatma fırsatının kaybedilmesidir sadece.
Kalan iki haftada çok konuşulacak lig şampiyonluğuna gelirsek... Şampiyonluğu aslında kim haketti diye düşünülürse, haketmeyenleri rahatlıkla sayabiliriz belki ama şimdi gerçek hakedenleri de saymanın oldukça güçleştiği bir yerdeyiz.
Emeğin göz ardı edilmediği, çirkin ve haksız yorumlarla yozlaştırılmayan, dışarıdan müdahale edilmeyen, aydınlık ve güzel bir futbol gündemi diliyorum. (ŞT/GG)