2007 yılını geride bırakırken futbol adına olumlu olumsuz birçok olay olsa da, Türkiye’de futbol gündeminde pek az şeyin değiştiğini görebiliyoruz.
2007’nin ilk yarısı yüzüncü kuruluş yılını yaşayan Fenerbahçe’nin lig şampiyonluğu ile tamamlandı. 2007 - 2008 sezonu gerçek anlamda deplasmanları azalmış, İstanbul - Ankara ağırlıklı bir lige dönüşmesine rağmen önceki sezonlara kıyasla nispeten daha çekişmeli bir ilk yarı yaşandı denilebilir.
Sivasspor
Sivasspor’un lider tamamladığı ligde uzun zaman sonra ilk kez üç büyükler dışında Anadolu’dan bir takım bu başarıyı elde etmiş oldu. İlk yarıda kendi sahasındaki tüm maçlarını kazanan tek takım olan Sivasspor başarılı futbolu ve mücadelesiyle takdiri hak ediyor. Üç büyüklerin arasından sıyrılıp ilk yarıyı lider tamamlamak bir yana, sezon sonunda Sivasspor’u şampiyonluk kupasını kaldırırken görmek hiç de imkansız değil. Ancak, teknik direktör Bülent Uygun’un ilk yarı biter bitmez yaptığı ümitsiz açıklamalar hemen dikkati çekti. Şampiyonluğun imkansız olduğunu çünkü yeterli ekonomik güce ve imkanlara sahip olmadıklarını belirtti. İlk yarıyı büyük başarıyla önde bitiren Sivasspor’un teknik direktörünün, üç büyüklerin bilinen hakimiyetine rağmen yine de medya önünde daha inançlı ve güvenli açıklamalar yapmasını beklerdim. Henüz ikinci yarı başlamadan “nasıl olsa imkansız, bizim gücümüz yetmez” mantığında olması hem takımı hem de onları destekleyen futbolseverler açısından düşündürücü. Belki Sivas halkı önünde kendince ses getirmek, ekonomik açıdan dikkati çekmek istedi ama yine de başarılı bir takımının teknik direktörüne yakışmadığını düşünüyorum. Sivasspor ikinci yarıda üç büyüklerle olan maçlarını 9 da 9 yaptığı kendi sahasında oynayacak. Bu önemli avantajının yanında, Anadolu’nun ve futbol severlerin sempatisini kazandığını ve desteğini alacağını düşünüyorum. Tüm "rağmen"lere rağmen Sivasspor’un şampiyonluk ihtimalinin kendi elinde olduğunu ve 2008’de Türkiye’de üç büyükler dışında bir takımın şampiyonluğunu alkışlamanın futbol adına güzel bir gelişme olacağını düşünüyorum.
Fenerbahçe
2007’de yüzüncü kuruluş yılını yaşayan Fenerbahçe nispeten başarılı sayılacak bir yılı geride bırakıyor. Kazanılan lig şampiyonluğunun ardından başlayan yeni sezonda, büyük ölçüde değişmeyen istikrarlı kadrosu ve teknik direktörü Arthur Zico’yla yoluna devam etti. İlk haftalardaki puan kayıplarına ve iniş çıkışlı performansına rağmen ilk yarıyı averajla ikinci sırada tamamladı. İlk yarıda oynadığı tüm derbi maçları kazandı ve devre arası yaklaşırken yükselen bir grafik çizdi. Alex, Aurelio ve Semih başarılarıyla ön plana çıkan futbolculardı. Sezon başında transfer edilen Roberto Carlos’un da tecrübesi, futbolu, müthiş deparları ve sempatik davranışlarıyla Fenerbahçe’ye çok şeyler kattığını düşünüyorum. Son maçlarda gol sonrasında Brezilyalı futbolcuların yaptığı yengeç dansı 2007’nin unutulmaz görüntüleri arasına girmiş oldu. 2007’de şampiyonluğun ardından ayrılan Tuncay’ın yokluğu özellikle manevi olarak hissedilse de, genel olarak giden futbolcuların yerlerinin bir şekilde doldurulduğunu düşünüyorum. Yönetimi, teknik kadrosu, futbolcuları ve taraftarıyla Fenerbahçe şimdilik istikrar ve huzuru yakalamış görünüyor. Bu yıl Fenerbahçe için en parlak gelişme tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonlar liginde üst tura çıkarak önemli bir başarıya imza atması oldu. 2008 yılı başlarken Fenerbahçe’yi zorlu Sevilla maçları bekliyor. Her ne kadar futbol medyamızda geleneksel olarak “şu rakip bu rakip çıksın, bunlar daha dişimize göre” sesleri yükselse de, Şampiyonlar liginde kalan maçlarda hiçbir takımın öyle kolay olmadığı ve rakipler arasında çok farkların olmadığı da açık. 2008’de Fenerbahçe’nin öncelikle çok zorlu geçecek iki Sevilla maçını başarıyla tamamlayıp çeyrek finale çıkmasını diliyorum.
Galatasaray
Galatasaray yeni sezona başarılı sayılabilecek transferlerle ve yaşı sebebiyle çok eleştirilen teknik direktör Kalli ile başladı. İlk haftalarda başarılı bir performans gösteren Galatasaray ilk yarının sonları yaklaşırken form düşüklüğü yaşadı. Sakatlıklar ve Lincoln ve Linderoth gibi takıma önemli katkılar sağlaması düşünülen yabancı futbolcularının performans düşüklüğü sebebiyle puan kayıpları yaşadı. Kalli oyuncu seçimleri ve istikrarsız kadroları nedeniyle eleştirildi. Bunlara rağmen ligde ilk yarıyı üçüncü sırada tamamladı. UEFA kupasında nispeten kolay bir grupta olmasına rağmen beklentilerin çok altında performans gösterdi. Yine de son maçta kazanamamasına rağmen gruptaki diğer maçın sonucuyla büyük şansla gruptan çıkmayı başardı. İmkansız görünürken gruptan çıkabilen Galatasaray için bunun bir anlamı olduğunu ve eşleştiği Bayer Leverkusen’i geçebileceğini düşünüyorum. Özellikle Lincoln’un düzenli ve etkin olarak oynatılabilmesi Galatasaray açsından çok önemli. Devre arasında toparlanıp ikinci yarıya daha iyi bir motivasyonla başlayacağını ve 2008’de bir önceki sezona göre daha başarılı olacağını düşünüyorum.
Beşiktaş
2007 yılı Beşiktaş açısından pek başarılı bir yıl olmadı. Yönetim ve teknik direktör karışıklıkları ara ara hep gündemdeydi. Yabancı futbolcuları arasında özellikle Bobo ve biraz Tello ve istikrarsız olarak Delgado dışındakilerin takıma katkısı beklenenin çok altında oldu. Beşiktaş çok eleştirilmesine ve kendi içindeki karışıklıklara iniş çıkışlara rağmen ligde ilk yarıyı başarılı sayılabilecek bir durumda bitirdi. 2007 yılından hatırlarda kalan en güzel görüntülerden biri Beşiktaş taraftarlarının Liverpool maçındaki coşkulu tribünleri oldu. 2008’de Beşiktaş ligde ve Türkiye kupasında yoluna sonuna kadar devam edecek düşüncesindeyim. Bunların ötesinde Beşiktaş’ın geleneğinin dışında olan istikrarsızlığının, teknik direktör ve futbolcu değişikliklerinin ve beklenen gerçek başarıların gelmemesinin asıl sebebinin yönetimden kaynaklanan sıkıntılar olduğunu düşünüyorum. 2008’de Beşiktaş yönetiminin ancak kendi içine dönüp yüzleşerek sorunlarını kalıcı olarak çözümleyebileceğini düşünüyorum.
Euro 2008
Euro 2008 grup eleme maçları herhalde 2007 yılında futbol gündemine en çok damgasını vuran maçlardı. Türkiye iyisiyle kötüsüyle uzun bir maç maratonun ardından Haziran 2008’de yapılacak finallere katılmaya hak kazandı. Eski deyimle “milli takım” yeni haliyle “ulusal takım” İstanbul’daki Yunanistan maçı yenilgisiyle umutlar tükenmişken son iki maçtaki galibiyetlerle gruptan çıkmayı başarmış oldu. Ve Fatih Terim önderliğinde gelen bu büyük başarının ardından maç sonrası yine trajikomik görüntüler ortaya çıktı. Bosna Hersek maçı bitmiş ve tribünler, taraftarlar, futbolcular herkes Avrupa Şampiyonası finallerine gitmenin haklı coşkusunu yaşarken kameralar şeref tribünündeki bir görüntüye odaklanıyor dakikalarca…
Ulusoy'un gözyaşları futbolun önüne geçince
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy o sırada gözyaşlarına boğuluyor, durmadan kapanıp ağlıyor, başına birileri üşüşüp teselli ediyor. Bunlar bu kadar neyin gözyaşlarıdır bilinmez, ancak ortaya trajikomik bir görüntü çıkmış oluyor. Düşünün ki bir ülkenin Futbol Federasyonu başkanının ağlama görüntüleri kazanılan bu başarı sonrası ekranları fazlasıyla işgal ediyor, ağlamaklı röportajlar yapılıyor, mesajlar veriliyor. Sevinen futbolcular, taraftarlar, coşkulu tribünler, gol görüntüleri dururken bizler Federasyon başkanının ağlama görüntüleri ile teknik direktör Fatih Terim’in yakınlarının bulunduğu tribünlerdekileri izlemek arasında gidip geliyoruz ve başarı sadece Federasyon başkanı ve teknik direktöre maledilmiş gibi yaşıyoruz. Herhalde dünyanın hiçbir ülkesinde maç sonrası bir futbol federasyonu başkanının ağlama görüntüleri bu kadar ön planda yer alıp ekranları işgal etmemiştir diye düşünüyorum. Şimdi Türkiye 2008’de finallere gidiyorken oralarda daha ne aşırılıklar tuhaflıklar göreceğimizi merak ediyorum. Her şeye rağmen gruptan çıkıp Haziran ayında kendi ülkemizin takımını futbolun güzelliklerinin yaşanacağı bu turnuvada izleyecek olmak mutluluk verici.
Medya
2002 Dünya Kupasında Türkiye Avrupa’dan hiçbir takımla eşleşmeden üçüncülüğü kazanmıştı. Şimdi Euro 2008 Avrupa Şampiyonası Türkiye’nin futbolda kendi kendini kandırmadan gerçek performansını göstereceği bir arena olacak. Futbol medyamızın klasik abartılı başlıklar ve sözlerle pohpohlamaya alıştırdığı ulusal takımımız gerçek dünya standartlarında bir futbol ülkesi olmak için önce kendi eksiklikleri ve zaaflarıyla yüzleşebilmeli ve medyanın alışılmış tavırlarına kapılmadan sistemli çalışmalarını sürdürmeli. Daha önceki yıllarda yaşanan hatır, gönül, vefa ilişkileriyle haksız kayırmalar bırakılıp sadece sisteme ve başarıya yönelik kadro seçimleri yapılmasını diliyorum.
2008 dilekleri
2008 yılında futbol medyasındaki gevşekliğin, şakşakçı zihniyetin ve ekranlardaki bıkkınlık veren futbol yorumcu hakem eskisi tartışmalarının azalacağı temiz bir futbol yılı olmasını diliyorum.
Çocukluğumuzdan bugüne futbol sahalarında hevesle izleyip hayranı olduğumuz Roberto Carlos gibi başka yıldız futbolcuların da yeni yılda takımlarımıza transfer edildiğini görmek ve en çok da sahada çubuklu formayla görüp gözlerime inanamamayı diliyorum… Futbolun ve futbol gündeminin verilmiş roller gibi sadece erkeklere maledilmemiş olduğunu, kadınların da bundan sonra futbolun içinde olduğu her alanda aktif olarak daha fazla yer bulmasını umuyorum. Ve 2008’de sadece futbolun güzelliklerinin hatırlanacağı, futbol adına başarılarla dolu bir yıl olmasını diliyorum. (ŞT/TK)