Kısacası memleket pembe dizi gibi. Bir hafta, bir ay, bir yıl da uzak kalsanız, mevzudan kopmadan olup biteni kolayca kavrayıp yaşamaya devam ediyorsunuz.
Teşvik meclise havale
Önceki hafta yazımda Türkiye'de spor yönetiminin başarısızlığından dem vurmuş, federasyonların, kulüp yönetimlerinin, teknik direktörlerin spora bakış açısını eleştirmiştim.
Çok uzağa değil bir sınır komşumuza yaptığım iş gezisinin ardından döndüğümde bir de ne göreyim: Futbol Federasyonu'ndakiler toplanmış, "ülkemiz futbolunda teşvik primi ve şike yoktur" demiş.
Velhasıl bu mevzuu da TBMM'ye sevk edip işin içinden sıyrılıvermiş. "Kelin merhemi olsa" bugüne dek neler aydınlanmazdı meclisimizde: Faili meçhul cinayetler, bilumum yolsuzluklar gün ışığına çıkardı.
İnsan hakları ihlalleri bir bir sayılıp dökülür, hani "ayıp kapatmak" kabilinden değil de kendiyle yüzleşmek, özeleştiri vermek, memleketi daha demokratik bir hale getirmek için çaba harcanırdı. Her neyse, bakalım bu mesele ne sürede meclis sümenlerinin altına itiliverecek, göreceğiz.
Derbi haftası
Aslında "kötü yönetim" hakkında mutlaka bir şeyler karalamak gerekiyor. Ama üzülüyorum açıkçası. Sporun kendisinden değil tepesindeki olumsuzluklardan söz ederek bize fazladan mesai harcatmalarına içerliyorum çünkü.
Hani bir hafta da oturup kağıdın kalemin başına gerçekten o haftanın güzel spor olaylarından, başarılardan, şaibesiz galibiyet ve onurlu yenilgilerden bahsedebilsem diye hayıflanıyorum. Bu kez oturup haftanın futbol olaylarına eğileceğim.
Gözlerimi ise "Meclis Araştırma Komisyonu"nun üzerine dikip icraatlarını bekleyeceğim. Ve tabii takdir edersiniz ki bu haftayı ağırlıkla Galatasaray - Beşiktaş derbisini hikaye ederek geçireceğim.
Futbol kalitesinin Türkiye'de giderek düştüğünü gözlemliyoruz. Sebepleri hakkında konuşanlardan geçilmiyor. Sonucunu bizler biliyoruz ama ifadesinde değilse de mesajımızın "piramidin tepesine" ulaşmasında sıkıntılar yaşıyoruz.
3-5-2: Arkaik futbol
Beşiktaş son iki üç yıldır kötü yönetiliyor. Burası doğru. İyi bir kararla sene başında takımın başına getirilen antrenör Del Bosque'nin birbiri ardına aldığı başarısız sonuçlara ek olarak takımın başındayken son dönemde aldığı üst üste galibiyetleri hatırlayarak kendisine hakkını da teslim ediyoruz.
Ancak herkesin malumu, eski takım kaptanı Rıza Çalımbay'ın teknik kadronun başına getirilmesi doğru bir karardı. Çünkü İspanyol teknik adam döneminde her maçta bambaşka kadrolarla oynayan Beşiktaş'ın futbol dengeleri alt üst olmuştu. Çalımbay'ın 3-5-2'ye dönerek cezalı ve sakatlar dışında aynı on biri koruması isabetli bir karardı.
Kartal'ın kanatları
Ancak bu "arkaik" sistemin, orta sahayı kalabalık tutarak, defansın yükünü hafifletmek, hatta savunmayı orta çizgiye yakın tutarak rakip atakları daha burada önlemek gibi önemli bir amacı vardır. Kondisyonu yeterli olmayan ya da yeteneği sınırlı kanat adamlarınız varsa bu sistemle oynamak pekala risktir.
Çalımbay bu riski alarak daha baştan İbrahim Üzülmez, Mustafa Doğan, Ali Güneş gibi kanat oyuncularının ipliğini pazara çıkardı.
Bilmem Sakaryaspor maçında İbrahim Üzülmez'i gördünüz mü? Düşme hattındaki bu takımın genç sağ kanadı İbrahim'e de, Ali Güneş'e de soluk aldırmadı. Geri dönemeyen Beşiktaşlı kanat oyuncuları yüzünden defans güvenliğinde inanılmaz açıklar doğdu, gereksiz bir geri pas yüzünden Beşiktaş bir de gol yedi.
Ribbery: Fransız yetenekli
Daha birkaç hafta önce Galatasaray'ın yeni transferi Ribbery için, "hiç değilse iki çalım atmadan kendisini meşhur etmeye dilim varmaz" diye yazmıştım. Derbi müsabakasında Beşiktaş'ın sol kanadını ne hale getirdiğini ve oynadığı hücuma dönük olumlu futbolu gördükten sonra kendisi hakkında yazacak çok şey olduğunu fark ettim.
Mütekait golcü Hakan Şükür'ün attığı gol de bir emektar ayağın ne denli fesatçı olabileceğini bir kez daha gösterdi. Türkiye'de henüz bu nitelikleri haiz bir golcünün yetişmemesi düşündürücü.
Kulüplerin alt yapı kurumlarının bir an önce şapkalarını önlerine koyup düşünmesinde fayda var.
Çalımbay'ın işi zor
Velhasıl herkesin üzerinde birleştiği nokta (ki Rıza Hoca da maçtan sonra basın toplantısında aynı şeyleri söylemek zorunda kaldı) Beşiktaş'ın karşılaşmayı kazanacak futbolu oynayamadığı. Eğer adam adama markaj ve yetenekleri sınırlı kanat oyuncularıyla bu sistemde oynamakta ısrarcı olursa Beşiktaş teknik direktörünün işi epeyce zor görünüyor.
Gelelim 2. lig A kategorisinde bu hafta oynanan Kocaelispor- Sivasspor maçına... Ne futbola, ne iki takımın mücadele ve galibiyet aşkına değineceğim. TRT'den izlediğim bu maçta gözüm yönetmenin gösterdiği ölçüde tribünlerdeydi.
Ev sahibi takımın taraftarlarının çok yakınında süren bir direnişin izleri var mıydı acaba tribünde? SEKA işçisine destek olmak için yeşil - siyah bir pankart açılmış mıydı diye baktım uzun uzun, atılan golleri bile görememek pahasına. Öyle bir pankart da göremedim.
Tribün muhalefeti
Futbol biraz da sesini duyurmak, haksızlığa tepki göstermektir. Ancak aynı kentin insanları birkaç kilometre ötedeki işçilerin sesine kulaklarını tıkamış gibi göründü.
İster istemez Beşiktaş'ın 100. yılında tribünde atılan sloganlar geldi aklıma: Savaşa Karşıyız Beşiktaşlıyız! BJK İnönü Stadı'nın tribünlerinde Yaser Arafat öldüğünde söylenen bir başka tezahürat daha çınladı kulağımda sonra: Arafat ölmedi Beşiktaş'ta yaşıyor!
İşte futbolun paylaşmacı yanı biraz da tribündeki bu muhalif havada kendini gösteriyor. SEKA direnişinin başarıya kavuşacağı duyarlı sporla dolu bir hafta diliyorum. (BD/BA)