Geçen yıllarda da Türkiye ligleri pek çok skandalla çalkalandı . İddialar diğerlerini izledi, hakemler eleştirildi, kulüp yöneticileri kameraların önüne çıkıp birilerini suçladı. Ama hiçbir zaman şike suçlamaları bu kadar ağır ifadelerle dile getirilmemişti. Hiçbir futbolcu televizyon kanallarında milli takım teknik direktörünü teşvik primini takım içerisinde adil dağıtmamakla suçlamamıştı. Hiçbir dönemde Merkez Hakem Komitesi lağvedilmemiş, ligden düşecek takımlar bunu örnek göstererek küme düşme kaldırılsın diye mahkemelere başvurmamıştı.
Daha önce hakemlerin hemen hiçbiri yönettiği Beşiktaş maçlarından sonra gözlemcilerden istisnasız bu kadar düşük notlar almamıştı. Daha önce hiç sezon başında bir futbol takımının menajerinin, Alaattin Çakıcı türü adamlarla olan ilişkisi ortaya çıkmamış, koskoca bir camia mafyatik ilişkiler yüzünden boynu eğik bırakılmamıştı.
Yöneticiler daha önce hiç televizyonların canlı yayınlarını basmamıştı mesela. Çıkıp canlı yayında bir kulübün başkanı diğer kulübün başkanını fena halde yenildiği bir maçın ardından izleyiciye şikayet etmemişti.
Daha önce hiçbir derbi maçta hiçbir forvet kaleye geçmemiş, üç büyüklerin hiçbiri kalesinde golcüsü olduğu halde ezeli rakibine dört gol atmamıştı.
Maç kavgası yüzünden ölenler olmuştu elbet, İzmirdeki ezeli rekabet tribünde pisi pisine bıçaklanarak öldürülen insanların tarihini yazmıştır bir Karşıyaka Göztepe maçında. Ama Beşiktaş İnönü Stadının kapalı tribününde hiçbir taraftar, hem de futbol dışı bir sebeple (futbol sebebiyle olsa meşruiyet mi kazanacak sanki ?) öldürülmemişti.
Ligler hiç bu kadar kirli, hiç bu kadar renkli, hakemler bu kadar beceriksiz olmamıştı. En iyi hakeminin Cem Papila olduğu bir futbol organizasyonunda, yıllar sonra ilk kez Şanlıurfa bölgesi hakemi Serdar Tatlı hak ettiği derbi müsabakasını yönetti. Acaba gerçekten sadece gördüğünü çalan, mahalle ağzıyla söylersek kimseye eyvallahı olmayan, hafif kilo sorunu dışında Türkiyenin en iyi hakemlerinden birisi neden FİFA kokartı alamaz? Acaba MHKde bir hemşerisi olamaması onun kabahati mi dersiniz?
En başta da söylediğimiz gibi Türkiyede futbolun manzarası o kadar karman çorman ki, olup bitenleri bir yazı içerisinde özetlemek pek de mümkün değil. Bütün yıl boyunca hem tribünden, hem de televizyondan müsabakaların hemen tümünü izledik.
Geçmişte de hakem kararlarının bazılarına hani biraz mürekkep yalamış bir insan olarak ben de başkaldırmak istedim. Kimi zaman tuttuğum takımın uğradığı haksızlıklar karşısında küfür bile ettim. Ama hiçbir zaman ki bu süreç geçen yıl başladı esasen- bu kadar yoğun bir biçimde öfkelendiğimi hatırlamıyorum. Kime mi? Hem takımın yöneticilerine, hem mafya ile bağları ortaya çıkan futbolculara, hem kirli ilişkilerini gizleyebilmek adına her türlü kepazeliği yapan yöneticilere, ortaya çıkan pis işlerine rağmen hala takıma bir nevi menejerlik hizmeti vermeye devam edenleri himaye edenlere, eski MHK başkanı Sabri Çelikin başka takımı tutması nedeniyle Beşiktaşı hasım belleyen hakemlere vs...
Hasılı, bu yıl inanılmaz bir lig yaşandı. Son derece vahim hakem hataları, çarpıcı skorlar, yöneticilerin tutumları, futbolcuların çarpık münasebetleri, tribünde ölümler... Ama ille de hakemler ve Türkiye Futbol Federasyonu. En büyük eleştiriyi bu ikili aldı; hem de doğrusunu isterseniz aldığı tenkitlerin bazılarını da hak ederek.
Günün birinde bu federasyon yetkilileri, hakemler, bu yöneticiler ve futbolcular yüzünden çocuklarımıza 2004-2005 sezonu ile ilgili iyi şeyler anlatamayacağız. Bildiklerimizi kendimize saklamamız gerecek. İşte bu nedenle şimdiden futbolu böylesine kirletenlere söyleyecek iki çift lafımızı olmalı. Önümüzdeki hafta ligin altına, üstüne, düşenlere, kalanlara, hakemlere, mahkeme kararlarına bira geniş bir açıyla bakacağız. Biraz da TMSF başkanının kirlenen futbol endüstrisi hakkında söylediklerine.
Spor ve başarı ile dolu bir hafta dileğiyle...