Son bir ay içinde Gazze’de öldürülen Filistinlilerin sayısı, son 15 yılda İsrail ile yaşanan çatışmalarda ölen Filistinlilerin sayısından daha fazla. Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsüne göre, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yaptığı hava ve kara saldırıları sonucu 10 binden fazla kişi hayatını kaybetti. İsrail ordusu son bir ay içinde Gazze Şeridi’ne başlattığı askeri saldırılarda en az 4 bin 237 Filistinli çocuğu öldürdü. Yıkılan binaların enkazı altında kaybolan ve çoğunun öldüğü tahmin edilen 1350 çocuk daha olduğu belirtiliyor. Bu da son 30 gün içinde Gazze’de günde 180’den fazla çocuk olmak üzere 5 bin 500’den fazla Filistinli çocuğun öldürüldüğü anlamına geliyor.
Gazze Şeridi’nin nüfusu 2,2 milyon. Nüfusun neredeyse yarısı (%47,3) 18 yaşın altında. Dünyada birim alan başına çocuk nüfusun en yoğun olduğu yerlerin başında Gazze geliyor. Gazze’deki savaştan en çok çocukların zarar gördüğü İsrail’in son saldırısı ile çok aşikâr hale geldi. Ancak Gazze çocuklar için yaşanabilir bir yer olmaktan çok daha önceden çıkmıştı…
İsrail 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne havadan, karadan ve denizden abluka uyguluyor. Çocuklar ablukanın en fazla zarar gören kesimini oluşturuyor. Mevcut savaş şiddeti, ölümü, yıkımı apaçık görünür kılsa da İsrail’in 16 yıldır Gazze’ye uyguladığı abluka ile altyapı ve enerji tesislerine yönelik saldırıları çocuklar için “iyi bir hayatı” büyük ölçüde ortadan kaldırmıştı. Örneğin dünya genelinde çeşitli ülkelerde bebeklerde çok nadir görülen bir hastalık olan mavi bebek sendromu (Methemoglobinemi) Gazze’de çocuk sağlığını tehdit eden hastalıkların başında geliyor.
Geçtiğimiz mayıs ayında, “Filistin’in Beyt Lahya Şehrinde Nitratla Kirlenmiş İçme Suyu ve Sebzelerin Edinilmiş Methemoglobinemi Prevalansına Etkisi” başlığını taşıyan bir çalışma yayımlandı.
Çalışmada uzun yıllardır süregelen İsrail bombardımanının yol açtığı çevresel yıkım sonucunda açığa çıkan yaygın ve şiddetli nitrat kirliliğinin bebeklerde neden olduğu sağlık sorunları değerlendiriliyor. Çalışmanın ayrıntılarına geçmeden önce nitrat kirliliği hakkında kısa bir bilgi vermem gerekli.
Nitrat nedir?
Nitrat azotlu bir bileşiktir. Tarımsal alanlarda kullanılan gübreler, endüstriyel ve kentsel atıklar çevresel nitrat kirliliğinin ana kaynaklarını oluşturur. Çevresel nitrat kirliliği sulara ve sebzeler başta olmak üzere gıdalara bulaşır.
Aşırı nitrat alımı, siyanoz, nefes darlığı, baş dönmesi, baş ağrısı, nöbetler, koma ve hatta hayatı tehdit eden bir durum olan methemoglobinemiye (mavi bebek sendromu) neden olarak yenidoğanlara ve bebeklere doğrudan ve akut olarak zarar verebilir. Sağlık zararına yol açan fizyolojik süreç, bebeklerin ağız boşluğunda bulunan bakteriler tarafından nitratın nitrite indirgenmesine dayanır. Nitritin kana karışarak kanda oksijen taşıyan hemoglobin molekülüne bağlanması sonucu methemoglobin oluşur. Methemoglobinin oksijen taşıma yeteneği yoktur ve dolayısıyla kanın oksijen taşıma kapasitesi önemli ölçüde azalır. İleri safhalarda vücudun oksijensiz kalmasına bağlı olarak ciltte morarmalar başlar ki hastalığın “mavi bebek sendromu” olarak adlandırılmasının nedeni de budur. İnsan vücudu methemoglobinemiyi tersine çevirecek enzimler içerir, ancak yalnızca belirli seviyelere kadar. Çocuklarda ise nitratın sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak fizyolojik mekanizmalar yetişkinlere kıyasla daha zayıftır. Bu durum çocuklarda hayatı tehdit edebilecek çeşitli sağlık sorunlarına yol açar, özellikle de bir yaş altındaki bebekler için sulardaki nitrat kirliliği ciddi bir tehdit oluşturur.
Gazze’de mavi bebek hastalığı
Nitrat suda çok kolay çözünür ve bu nedenle de su varlıklarındaki kirlilik düzeyinin dikkatle izlenmesi gerekir. Sularda kimyasal kirliliği izleme çalışmalarının en önemli parametrelerinden biri nitrat seviyesini izlemektir. Bu tarz bir çalışma yazının başında da andığım gibi, Filistin’in Beyt Lahya şehrinde yürütülmüş. Çalışmada içme sularında ve bazı sebzelerde nitrat kirliliği ile bölgede yaşayan bebeklerde mavi bebek hastalığı arasındaki ilişkiler değerlendirilmiş.
Çalışma sonucunda, incelenen yeraltı sularının yüzde 97’sindeki nitrat konsantrasyonunun Dünya Sağlık Örgütü’nün nitrat için belirlediği sınır değer olan bir litrede 50 miligram değerini aştığı belirlenmiş. Bölgede yaşayan insanlar çok uzun zamandır yeraltı sularını (herhangi bir arıtmaya tabi tutmayı sağlayacak altyapı ve enerji olmadığı için) doğrudan içme suyu olarak kullanıyor.
Çalışmanın en önemli bulgusu ise incelenen bebeklerin yüzde 32,2’sinde methemoglobineminin mevcut olması. Bu çok aşırı, çok berbat bir durum. Bir fikir vermesi açısından, ABD’de 1960’lı yılların ortasından 2000 yılına kadar sadece iki bebekte bu hastalığın görüldüğünü, 2000 yılından sonra ise hiç vaka bildirilmediğini belirtmeliyim. Sulardaki nitrat kirliliği izlendiği ve kontrol edildiği sürece methemoglebinemi hastalığına yakalanmak son derece nadir görülen bir durumdur.
Dünya Sağlık Örgütü, Gazze’deki suların kimyasal ve mikrobiyolojik kirliliği üzerine yıllardır çeşitli raporlar yayımlasa da değişen bir şey olmadı, durum her yıl daha kötüye giden bir seyir izledi. Üstelik nitrat suda bulunan kirleticilerden sadece biri, ancak nitrata odaklanmak bile bölgedeki sorunun vahameti hakkında epeyce fikir veriyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik yıllardır süregelen bombardımanı şehrin altyapısını, özellikle de temiz ve kirli su aktarım hatlarını, su arıtma tesislerini mahvetmiş durumda. Bu yıkımın sularda nitrat ve tuzlanma sorunu başta olmak üzere ciddi bir kirliliğe yol açtığı uzun zamandır bilinen ve dile getirilen bir gerçek. Örneğin, Birleşmiş Milletler (BM) 2012 yılında hazırladığı bir raporda, Gazze’nin tek yerel içme suyu kaynağı olan kıyı akiferinin kirli ve tuzlu suyla dolu olduğunu ve mevcut şartlar değişmediği takdirde 2020 yılına gelindiğinde durumu düzeltmenin olanaklı olmayacağını vurgulamıştı.
2020 yılı geride kaldı ve şimdi durum BM tarafından öngörülen şartlardan çok daha kötü, bir aydır süregelen savaşla birlikte Gazze yaşanabilir bir yer olma niteliğini bütünüyle yitiriyor.
Bu ‘yaşanmaz’ ortamın başlıca nedeni, 2007 yılından beri Gazze’de uygulanan son derece kısıtlayıcı İsrail ablukasıdır. Son yaşanan savaşla birlikte Gazze yaşanabilir bir yer olmaktan bütünüyle çıkacaktır…
Mikrobiyal kirlilik
Gazze’deki su sorunu sadece nitrat kirliliği ile sınırlı değil. Temiz içme ve kullanma suyu temini de çok zor ve ayrıca ciddi bir su sanitasyonu sorunu da var.
Sürekli bozulan/tahrip edilen altyapı, yeraltı su kaynaklarının seviyesindeki düşme ve tuzlanma, inşaat malzemeleri ile su pompalarının ithalatına getirilen katı sınırlamalar ve enerji teminindeki sorunlar su krizini ve suyla ilgili sağlık risklerini daha da kötüleştiriyor. Örneğin, içme sularının kalitesini belirlemede en önemli mikrobiyal göstergelerden biri koli basili (Escherichia coli) içermeyen su bulabilmek neredeyse imkânsız.
İçme sularının kullanılabilmesi için koli basili içermemesi gerekir.
Koli basili içeren sular ishal, bağırsak enfeksiyonları, tifo, sarılık vb. çeşitli hastalıkların açığa çıkmasına neden olur.
Gazze Şeridi’nde koli basili içermeyen, temiz, kullanılabilir bir içme suyuna erişim olanağı bulabilen nüfusun oranı sadece yüzde 4,3’tür. Bir başka deyişle nüfusun kabaca yüzde 96’sı temiz içme suyundan mahrumdur.
Savaş öncesi durum fazlasıyla kötüydü Gazze’de yaşayanlar için. İsrail ordusunun kullanacağını belirttiği yeni silahlarla Gazze’yi çok daha ağır bir şekilde yıkıma uğratacağı, yaşanmaz bir yere dönüştüreceği ise neredeyse kesin görünüyor
“İnovatif” silahlar: Sünger bombası, fosfor bombası, kimyasal silahlar…
Fosfor bombası İsrail tarafından pek çok kez kullanılan dehşet verici silahlardan biri. Uluslararası basına tanıtılan son silahlardan biri ise sünger bombası.
İsrail ordusu Gazze’deki yeraltı tünellerinin giriş, çıkış ya da bağlantı noktalarını püskürtüldüğünde hızla katılaşarak bir tür duvar oluşturan sünger bombaları ile kapatmayı düşünüyor.
İsrail’in “yeni gizli silahı” olarak adlandırılan “sünger bombası” patlayıcı içermeyen bir tür kimyasal el bombası olarak niteleniyor. Püskürtüldüğü alanda hızla genişleyip katılaşarak boşlukları veya tünel girişlerini kapatıyor.
Sünger bombasının içeriği belirsiz. Ancak uluslararası medyada son derece “innovative” (inovasyon sözcüğünden gıcık almak için bir neden daha) bir savaş silahı olarak tanıtılıyor.
Savaş silahları uzmanı değilim ama sünger bombasının içeriğinin şu kimyasal maddelerden oluşması kuvvetle muhtemel: diizosiyanatlar (metilen difenil diizosiyanat [MDI] ve/veya toluen diizosiyanat [TDI]), alev geciktiriciler (polibromlu difenil eterler), perfluoro alkil sülfonat bileşikleri (PFAS), uçucu organik bileşikleri (VOCs)…
Gazze’deki yer altı tünellerinin yüzlerce kilometre uzunlukta olduğu belirtiliyor. Tünelleri bütünüyle kapatmak çok zor olduğuna göre tam olarak yapılmak istenen nedir sorusu akla geliyor. Benim aklıma gelen ihtimal, kritik geçiş noktaları kapatılmış tünellere kimyasal gaz püskürtülecek olması. Böylece sünger bombaları ile büyük ölçüde sızdırmazlığı sağlanan tünellerde örneğin hardal ya da sinir gazı gibi kimyasal bir silah kullanmak geniş ama kapalı bir alanda, imha edilmesi istenen hedefe yönelik olarak çok yıkıcı bir sonuç yaratacaktır. İsrail ordusu bir savaş suçu olarak nitelenmesine rağmen defalarca fosfor bombası kullanmaktan çekinmedi ve şu ana kadar işlediği savaş suçları da kimyasal silah kullanmaktan imtina etmeyeceğini gösteriyor.
Elbette şu an için bir ateşkes sağlanması kritik önemde, ancak yıllardır bombardıman altındaki Gazze’de savaşın oluşturduğu yıkımın, kirliliğin etkilerini gidermek kolay değil. Savaş biter kiri kalır. Gazze’deki savaşın en önemli sonucu İsrail ordusunun iki milyondan fazla insanın yaşamaya çalıştığı bir coğrafi bölgeyi bütünüyle yaşama elverişsiz hale getirmesi olabilir. Şu an için, savaşı durdurmak ve barışı sağlamak en acil sorumluluklardan biri…
(BŞ/VC)