Bilim insanları yaptıkları bir deneyde büyük bir kafesin tepesine bir salkım muz asılır ve kafese beş maymun, ortaya da bir merdiven konur. Maymunlar merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerlerine tazyikli soğuk su sıkılır. Soğuk suyla yere düşen ve sırılsıklam ıslanan maymunlar muzu almayı denedikçe soğuk suya maruz kalır. Bir süre sonra maymunlar muza ulaşmayı denemeyi bırakırlar. Bir süre sonra maymunlardan birisi dışarı alınır, yerine de yeni bir maymun konulur. Maymunun ilk yaptığı iş, koşup tepedeki muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört ıslak maymun buna izin vermez ve yeni maymunu güzelce döverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir ve o yeni maymun da merdivene yaptığı ilk atakta dayak yer. Yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Daha önce ıslanmış maymunlar sırasıyla yeni maymunlar ile değiştirilir ve her seferinde son deneyim tekrarlanır. Sonuçta kafeste kalan maymunlar yeni gelen maymunu niye dövdüklerini bilmedikleri, en baştaki ıslanma sürecini yaşamadıkları halde bu eyleme devam ederler ve kafesin tepesine asılan muz olduğu gibi kalır.
Bu deney benim aklıma hep çocukların büyütülme süreçlerini getirir. "Dur çocuğum düşersin." Ne çok duymuşuzdur bu lafı çocukken. Düşebilirsin bile değil direkt düşersin. Bu lafı olur da düşerseniz arkasından gelen bir "Ben sana demiştim." izler. Koşuyor olabiliriz bu sırada, ağaca tırmanmaya çalışıyor olabiliriz... Yavaş, sakin ve güvenli alanın dışına çıktığımızı söyler bu laf bize ve o güvenli alana geri dönmezsek düşebileceğimizi (hatta direkt düşeceğimizi) ifade eder. Uslu çocuklar olup düşmemeye çalışırız biz de.
Bizim için en iyiyi isteyen (sorunca öyle diyorlar genelde) ebeveynlerimizin düşmemizden korkmalarını anlaşılır elbet ama asıl korkmaları gereken düşme ihtimalimiz olduğu için yaşamayı kaçırdığımız deneyimler değil midir? Kirlenen kıyafetlerin günümüzde kolaylıkla yıkanabileceği, çizilen duvarların boyanabileceği, çocuk kahkahalarının insanları mutlu edebilen şeyler olabileceğini, yaptıklarının yanlış olabileceğini sorgulamaz da neden koydukları yasaklar ile bizi her şeyden korumaya kalkarlar? Neden muhteşem hatalar yapmamıza ve kendi yollarımızı çizmemize engel olurlar? Çünkü çoğu zaman kendileri de böyle büyümüştür. 5 Maymun Deneyindeki gibi zamanında fazlasıyla örselenmiş halleri ile bizi neyden ve kimden koruduklarını bazen unutup içselleştirdikleri korku ile onlar da çocuklarını korkutur. Bu korku uzun bir yasaklar listesi ile çocuğun hayatında somutlaşır; Yapamayacağımız söylenen şeylerin listesi ne de uzundur; "ağaca tırmanmıyoruz", "masayı boyamıyoruz", "yüksek sesle gülmüyoruz", "üstümüzü kirletmiyoruz"... Oysa hem fiziksel hem de zihinsel gelişimleri için yeni şeyler denemek çocuklar için çok önemlidir. Herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan kendi sınırlarını keşfetmeleri dünyayı deneyimleyerek öğrenmelerini sağlamak ve yaratıcılıklarını öldürmeden "büyümelerini" sağlamak bir ebeveynin çocuğuna vereceği en büyük armağanlardan biridir. Düşse de kalkabileceğini öğrenen bir çocuk emin olun ileriki hayatında sürekli düşmekten korkan bir çocuktan çok daha açık olacaktır hayata karşı.
Sonuç olarak da çoğunlukla ebeveyni tarafından veya ebeveyni olmasa da yabancılar tarafından sürekli "koşma", "yapma" diye uyarılmış (sözel olarak olması gerekmiyor bu uyarıların her zaman, ters bir bakış, bir cık cıklama da yeter) nesiller olarak büyüdükçe bize yapıldığı zamanlarda ne kadar kızdığımızı, engellenmiş ve kısıtlanmış hissettiğimizi, koruma adı altında kendi deneyimlerimizden ne denli mahrum bırakıldığımızı bazen unutur, biz de yapmaya başlarız benzer telkinleri. Sadece çocuklara da değil birbirimize de yaparız. "İstifa etme iş bulamazsın", "Doğurmadığına çok pişman olacaksın", "Sen mi kurtaracaksın bu memleketi?", "Sırası mı şimdi, önce başını sokacağın bir evin olsun sonra dünyayı gezersin", "Kimler denedi başaramadı, sen mi başaracaksın?", "Adalet Nöbeti Tutuldu da ne oldu?"... Deneyimi asla küçümsemek istemem ama ağzımızdan çıkanın deneyim mi öğrenilmiş bir şey mi olduğuna çok dikkat etmek gerektiğine inanıyorum. Dikkat etmeyince ve bazı şeylerin öğrenilmiş olabileceğinin farkına varmadıkça böyle büyüyen çocuklar olarak koşmaktan yani üzerimizdeki baskıyı kırmaktan geri durabiliyoruz. O zaman da yeni ve daha özgür, eşitlikçi, adil ve vicdanlı bir toplumu deneyimleyemediğimiz gibi yasakların sayısı her geçen gün daha da artıyor. Müftülere nikah kıyma yetkileri veriliyor, sıbyan mektepleri geliyor, MEB'e bağlı kurumlar Ensar'a devrediliyor...
Tüm bunlar bir yanda olurken Halkların Demokratik Partisi’nin ‘Durmayalım Durduralım’ sloganı ile başlattığı Vicdan ve Adalet Nöbetleri'ni dün sona erdirdi.
Maalesef ki bu nöbetler talep benzer olsa da CHP Genelbaşkanı Kılıçdaroğlu'nun yaptığı ve binlerce insanın eşlik ettiği, anaakım medya kanallarında da süreç boyunca yer alabilen Adalet Yürüyüşü kadar kitleselleşemedi. Her ne kadar hedeflendiği (ve olması gerektiği kadar) kadar kitleselleşememiş olsa da bu nöbetler bir tepkiydi, bir sessiz kalamama, olup bitene karşı vicdanlara seslenme çabasıydı.
Tüm bu çabalar bizler için biriktirdikleri deneyimler ile oldukça kıymetli şeyler. Darbe girişiminin ardından OHAL ile temel ve hak özgürlüklerin askıya alınmasının emek ve demokrasi güçlerinin bir arada mücadelesi oldukça önemli. Bu tarz çabaların boş olduğunu iddia edenlere karşı 5 Maymun Deneyi'ni unutmayalım ve haksızlıklara karşı mücadeleye her koldan destek verelim. Yaptığımız şeyleri niçin yaptığımızı sık sık sorgulamamız, tekrar tekrar denemekten korkmamamız, bu denemelerin her birinin bir şeyler biriktirdiğini unutmayıp pes etmememiz dileğiyle... (EA/ÇT)