Unutmak istemediğim şeyleri saklamayı severim. Küçük kutularım vardır evde, dijital çağa geçtiğimizden beri ise fotoğraf ve yazıları hafızayı diri tutmak adına dosyalıyorum.
Bugün eski yazı ve fotoğraflarımı karıştırırken barış müzakereleri başladığında dağdan köylerine dönen bir grubun fotoğrafını gördüm ve ağladım. Bu sefer olacak umuduyla saklamışım o kareyi "barış yolunda bize halaya durmak düşer" notuyla. Nasıl bir hayalkırıklığı. Gözlerim doldu. Bir sigara yakıp balkona çıktım.
Psikolog kimliğimi pek öne çıkartan biri olmamakla birlikte son dönemde sigara içen ve bırakmayı düşündüğünü söyleyen arkadaşlarıma hep aynı tavsiyeyi veriyorum: "Bir psikolog olarak bu gündemde sigarayı bırakmanı tavsiye etmiyorum."
Sigarayı seven veya düzenli sigara içen biri hiç olmadım ama son yıllarda yaşananlar ile birlikte bir sigara yakma ihtiyacı duyduğum pek çok şey oldu hayatımda, ülkede ve dünyada. O sigaraları yakmasaydım başka şeyleri yakmam gerekebilirdi. "Taşkınlık" yapmaya gerek yok şimdi deyip kendimi zehirlemeyi seçtim. Taşmadım sadece zehirlendim. Düşük doz, hemen öldürmüyor.
Kendimizi bir kap olarak düşündüğümüzde insan gerçekten de taşabilir. Ancak son dönemde tüm olup biteni düşündüğümde "masa da masaymış ha" denilecek ölçüde taşma haznemiz genişlemiş gibi hissediyorum. Her haber okuduğumda doluyorum da doluyorum. Öfke, hüzün, acı, özlem, korku... Koyuyorlar da koyuyorlar sanki. İnsan güçlü bir canlı, alıyor da alıyor. Bu noktada merak ediyorum işte; ne zaman taşacağız? Nerede, nasıl taşacağız? Bireysel taşmalar mı olacak yoksa kitlesel olarak mı taşacağız? Ve neden hala taşmadık?
İçine atma, içine atıyorsun, hep ondan oluyor, der eskiler. Bir noktaya kadar haklılar haklı olmasına da içimize atmasak içeri atılacağımız günlerden geçiyoruz. Peki, kendimizi nasıl sağaltacağız? İçimize attığımız her şey bir şekilde bedenlerimizde vuku buluyor.
Peyami Safa Yalnızız kitabında "Her hastalık evvela ruhta başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş bir isyandır" der tıp dünyasının somatizasyon olarak tanımladığı bu hali anlatmak için.
O kadar çok attım ki içime ağrımayan yerim kalmadı. O nedenle bu yazı bir taşmadır. Kişinin kendine iyi geldiğini düşündüğü bir ilacı başkasına tavsiyesidir. Bir çağrıdır... Biraraya gelmeyi bırakmayalım. Birbirimize, küçüklü büyüklü gruplarımıza sahip çıkalım. Evlere kapanıp yalnızlaşmayalım. Taşacaksak birlikte taşalım! (EA/YY)
(!) Bu yazı başlığını geçen gün Beşiktaş Kadıköy vapurunda seyahat ederken (Seyahat etmenin altını özenle çiziyorum çünkü İstanbulkartınız yoksa 5 TL vapur. Ulaşımdan öte seyahat parası bence bu) duvarda gördüğüm "insan taşabilir" yazısından almıştır. Ne güzeldir ki hala duvarlardan, çöp kutularından, arabaların tozlu camlarından vb. kalemini sakınmayanlarımız var. Yazar bunu yazarken ne düşündü bilemem ama Mevlana'nın da dediği gibi "ne bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır."