* Fotoğraf: Haluk Kalafat
Kötüye gidişe yakın dönemde bir milat koyacak olsam, Emek Sineması eyleminde yüzümüze sıkılan gaz olur bu milat.
Biz Emek sadece alkıştan yıkılsın derken hiç unutmam o gün lambda’da vicdani ret etkinliği vardı. Barış İçin Vicdani Ret Platformundan arkadaşlar ile oturmuş tartışıyorduk. Emek eylemine gitmek için ara verdik atölyeye, eyleme gidecek sonra da geri dönecektik. Bize orada yapılan saldırının bir başlangıç olduğunu nereden bilebilirdik. Kötü şeyler olmuyor değildi bu saldırı öncesinde, Türkiye tarihi acılar ve umutlarla yoğurulmuş bir ekmek gibi olsa da barış sürecinde tarafların masa başına oturmasıyla umut tarafı kabarmıştı içimizde. Uslanmaz ümitkarlarız sonuçta. Güzel günler göreceğimize bitmek bilmeyen bir inancımız var. Ya da vardı.
Şimdi kimle konuşsam hemfikir olduğumuz bir şey var: İşler daha da kötüye gidecek. Ülke bilgisayar programı değil ki kapatıp açsak düzelsin. Daha ne kadar kötü olabilir derken her seferinde yeni bir kara haber aldığımız günlerden geçiyoruz. Bir kısmımız kapının önüne çantalarını hazırladı ancak bu çantalar deprem çantası değil bir gece sabaha karşı gözaltı için kapıma dayanırlarsa hazırlıklı olayım çantaları.
Yurtdışına çıkmaya karar vermiştim 15 Temmuz sonrası birçokları gibi, bunda darbenin ertesi günü çalıştığım yerde gözlerimin önünde birinin vurulması da oldukça etkili olmuştu. Gidecektim. Akademiye dönecektim tekrardan. Sorumluluklar devredilebilen şeylerdi. Şimdiye kadar inandığım, söz verdiğim şeyler için geceli gündüzlü mücadele etmiştim ve bir arayı haketmiştim. Başvurularımı yaptım. Daha Demirtaş ve Yüksekdağ'ı almamışlardı. Yerelde iyi örnekler olarak anlattığım çoğu belediyeye kayyum daha atanmamıştı. 6 milyona yakın oy almış bir partinin onca vekili içeri alınmamış, bu tutuklamalar CHP'ye kadar varmamıştı. Ben başvurularıma cevap beklerken bunlar ve daha niceleri gerçekleşti. En son Büyükada'da alınan dostlar da tüyü oldu çoğu meselenin.
Geçtiğimiz gün kabulü geldi başvurumun. İlginç bir duygu gerçekten. Aradan geçen onca aya gideceğim buralardan lafına rağmen bugün geri çevirdim teklifi. Boysan'ın doğum gününde nasıl bırakıp gidebilirdim ki buraları. Gitmenin çare olduğuna inansam belki giderdim o ayrı. Ve gitmek isteyenlere katiyen kal demiyorum. Hatta bazı arkadaşlar özellikle gitsin destekliyorum.
Evet, daha kötü günler göreceğiz. Daha uzunca bir süre işlerin düzeleceğine inanmıyorum. Ancak işler düzelsin diye yıllardır kendini parçalayan birçok insan olduğunu biliyorum. Bir kısmıyla tanışma, birlikte örgütlenme şansı buldum. Bir kısmını tanımam ama uzaktan takip ederim. Haberim dahi olmadan büyük mücadeleler veren yüzlerce insan olduğuna da eminim. Uzun sürse de güzel günlerin geleceğine emin olduğum gibi. Gerçi güzel günler kendiliğinden sana gelmez günümüz dünyasında sen onlara gidersin. (Uslanmaz bir ümitkar olduğumu zaten söylemiştim.)
Ne yapmalı sorusuna bir cevabım yok. Bu kronikleşmiş devlet hastalığının ilacı nedir bilmiyorum. Benim için hayata devam etmenin yolu üretmek, üretmeye devam etmek. Geceleri azıcık uyumamı sağlayan şey çabalamaya devam ettiğimi bilmek. Ancak şunu biliyorum akıl sağlığımızı korumanın tek yolu birbirimize tutunmak.
Emek önünde yediğimiz gazla tanıdık, tanımadık kim varsa birbirimize sarılmıştık kaçarken. Tanışıklığın bir önemi yoktu, ortak gaye yeterdi bazen. Gezi'de de deneyimledik bunu. Ömrü hayatımızda görmediğimiz bir tanışıklığımız olmayan onca insan bir parkı ev, birbirimizi ev arkadaşı belledik. Hiç bir şeyi romantize etme derdinde değilim ancak LGBTİ+ hareketinden gelen biri olarak birarada olmanın gücüne inanırım.
Somut bir mekanda toplanmamız gerekmez. Yalnız olmadığımızı bilmek de bazen yeter. O nedenle gitmek isteyip de gidemeyenler (Belki yarın ilk uçağa atlayıp gitmemiz gerekir onu bilemem ama şimdilik burada olanlar) yalnız değilsiniz. Bilin istedim. (EA/ÇT)