1938 yılının Temmuz ayının ortasıdır. Dersim merkeze bağlı Çukur köyünde davar nöbeti Sultan'ın abisi Ali'dedir. Sultan ve annesi pişirdikleri yemeği davar nöbetindeki Ali'ye götürürler.
Tam o sırada sayısız süvarinin bir toz bulutunu arkalarına takarak geldiğini görürler. Süvarilerin başındaki komutan Ali'ye "babanın silahı var mı?" der. Ali olmadığını söyler. Süvariler daha sonra Mehmet Ali Ağa'nın evine gelirler. Mehmet Ali Ağa Sultan'ın babasıdır.
Mehmet Ali Ağa kafileyle ölüme gitti
Mehmet Ali Ağa, onları en iyi şekilde karşılar, izzeti ikramda bulunur. Ertesi gün hakkında şikâyet olduğu gerekçesiyle Mehmet Ali Ağa ve yakınlarını tutuklarlar, Mehmet Ali Ağa'nın elleri arkadan bağlanır.
Komutan ağaya Sultan ve kardeşlerini göstererek "bunlar kim?" der. Ağa komşusunun çocukları olduğunu söyler. Böylece Sultan ve kardeşleri ölüme gidecek kafileden babaları sayesinde kurtulurlar.
Bir-iki gün sonra kafile Mazgirt Gavur Bağı'nda kurşuna dizilir. Haklarında şikâyet olduğu gerekçesiyle kırılanlar 20 civarında "masum pak"tır. Süleyman, Hasan ve Mehmet Ali Ağa ailesinden geride sağ kalan iki erkek çocuğu da, aynı aşiretten Keke Dere Gewr tarafından "ağalardan kalan mülke el koymak" için öldürülür.
Sultan Sıdıka Avar'a teslim
Bu sırada yaylada kalan Sultan, abisi Ali ve iki kız kardeşi de büyük acılar çekerler. Aç, yayan, bakımsız ve kimsesizdirler.
Bir akrabaları olan Hıdır, köylere "çocuk toplamaya" gelen Sıdıka Avar'a Sultan'ı teslim eder. "Okusun, meslek sahibi olsun" diye düşünür. Sultan böylece kardeşlerinden ayrılır. Böylece üç yıl sürecek Elazığ Yatılı Bölge Kız Okulu günleri başlar.
1938 Harekâtından sonra 7-12 bin kişi için zorunlu iskân kararı alınırken, dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Dersimli beş yaşını doldurmuş çocuklar için başka tür bir "zorunlu iskân" emri verir.
Dersimliler "Türklerin yoğun olduğu" yerlere...
14 Haziran 1938'de İBakan Kaya tarafından Kültür Bakanlığına gönderilen yazıda Dersim kız ve erkek çocuklarının yatılı okullarda yetiştirilmeleri hakkında talimat verilir.
Söz konusu talimatta, "Dersim'de yapılan ıslahat çerçevesinde Türklerin yoğun olduğu ve Dersim'den oldukça uzak yerlerde kız ve erkek yatılı okullarının açılması ve bu okullarda Dersim'den getirilecek beş yaşını doldurmuş kız ve erkeklerin okutturulup büyütülmesi ve birbirileriyle evlendirilerek baba ve annelerinden miras kalan mal ve arazileri içinde birer Türk yuvası kurmaları" önerilir.
Bakan Kaya'nın gönderdiği bu genelge sonrasında Elazığ Yatılı İlköğretim Bölge Okulu kurulur ve başına Sıdıka Avar getirilir. Avar, Dersim'de köy köy dolaşarak topladığı yüzlerce kız çocuğunu buraya getirerek kendi dil, kültür, inanç ve geleneğinden uzak yetiştirmeye başlar
Sultan Kulualp'ın evi Munzur kıyısında
Sultan Kulalp'ın getirildiği bu okulda Dersim'in her tarafından "asker zoruyla" getirilmiş 120 kız çocuğu eğitim görmektedir. Hepsi de beş yaşını doldurmuştur. Bu çocuklar İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın talimatıyla bir araya getirilmiştir. Türkçe, Matematik, Dikiş-Nakış, Biçki, Ev İdaresi, Resim vb. toplam 14 ders gören bu çocuklar daha sonra yine Dersim'e gönderilir.
Okulca gezilere de giden Sultan Kulualp, Sıdıka Avar'ı "çok hoş, güzel ve değerli bir kadın" olarak hatırlıyor.
Sultan Kulualp, üç yıllık eğitim sonunda Dersim'e döndüğünde iki kız kardeşinden bir daha haber alamaz. Ailenin dağıldığını amcası Hıdır'dan öğrenir. Kız kardeşlerini 71 yıl boyunca göremeyeceği, haber dahi alamayacağı bir hasret dönemi başlar.
Sultan Kulualp şu anda Tunceli merkezde Munzur Irmağı kıyısında bir evde yaşıyor.
1938'den tam 71 yıl sonra "açılım" tartışmalarının doruğa çıktığı bir dönemde ilk kez devlete başvuran Suıltan Kulualp "kardeşlerimi ölmeden önce göreyim" der. Dilekçesini görmek için tıklayınız. (HA/EÖ)