Baskın Oran Birinci Uluslararası Dersim Sempozyumu'nun 4 Ekim günü açılışında yaptığı "Tematik Konuşma: 'Dersim 1937/38'de Ne Oldu" başlıklı konuşmasında Tunceli Üniversitesi'ni "Devrim Yapan Üniversite" olarak niteledi.
Bununla da kalmadı, ayağının tozuyla geldiği Ahdamar'dan özellikle Tunceli Valisi'nin açılışta Dersim'e dair sarf ettiği görüşlerden hareketle "Yeni bir valiler, emniyet müdürleri kuşağının gelmekte olduğunu" belirtti. Hoca'ya göre bu figürler alışılagelen devlet yöneticilerinden farklı, özgürlükçü, yenilikçi ve devleti değil insanı esas alan bir anlayışta idi.
Baskın Oran'ın pozitif değerlendirmeleri bir parça abartılı gelebilir ama Tunceli Üniversitesi gerçekten çok büyük bir iş yaptı. 4-6 Ekim günü başlayan Sempozyum başarıyla sonuçlandı. Bazı kısa notlar ve sonuçlar şöyle:
1- Dünyanın her yerinden gelen akademisyenler ile Tunceli Üniversitesi'nin genç araştırma görevlileri, Dersimli aydınlar ve izleyiciler bir araya geldi. Sempozyumda 82 bildiri özetlendi, 23 poster sergilendi. Oturumlara ilgi çok büyüktü. Yapılan sunuşlar ve akabinde sorulanlar Dersim konusunun araştırmacılar için "bakir bir alan" olduğunu bir kez daha kanıtlandı. Bu ilk adımın ilerideki toplantılar için başarılı bir başlangıç olduğu görüldü.
2- Dersim'in "özgünlüğü" bildiri sunanlar açısından üzerinde mutabakat sağlanan konulardan biri oldu. Yüksek Lisans ve Doktora öğrencileri Besim Can Zırh ve Mustafa Akçınar'ın "ulus-kimlik-mekan-göç" başlıklı sunumlarının sonuçları ise çok öğreticiydi. İki öğrencinin yaptığı anketin sonuçlarına göre kendi yurdunu "Dersim'e bağlı" veya doğrudan "Dersim" sayan insanların yerleşim yerleri bir harita olarak görüldüğünde Dersim bugünkü Tunceli'den çok geniş bir bölgeyi ifade ediyor.
Malatya, Erzurum, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Gümüşhane, Muş, Bingöl ve hatta Karadeniz'e bağlı kimi yerlerin halkı da kendisini "Dersim Coğrafyasının bir parçası" olarak görüyor. Bu "özgünlük" meğerse öncelikle coğrafya ile ilgiliymiş.
1936'da yayınlanan 2884 sayılı Tunceli Kanunu ile Dersim coğrafya sınırlarının daraltılması ve bugünkü Tunceli'nin kurulması şimdi daha anlamlı görünüyor.
3- Bu "özgünlüğün" başka veçheleri de ortaya çıktı. Doç: Dr. Yücel Demirer'e göre "Dersim ahalisi" Türkiye'de yaşayan halklara hiç benzemiyor. Bu halkı ancak Latinler'deki mücadeleci yerli halklarla veya özgürlüğüne düşkün dünyanın çeşitli yerlerindeki başka etnik-kültürel gruplarla karşılaştırmak daha doğru olur. Dersim etnik kimliği kültürel karakterli ve ilericidir.
4- Dersimlilerin çoğunluğunun dili Zone Ma, So-Bie, Kırmancki, Dımılice, Zazaza ile ilgili de önemli gerçekler tartışıldı. Bir-iki farklı görüş hariç Zazaca ile ilgili "Türkçe'den, Kürtçe'den farklı bir dil", "Lehçe olmayan müstakil bir dil", "Ayrı bir İrani dil", "Bağımsız kendine özgü bir dil" tanımlamaları yapıldı.
Dünyaca ünlü Kürdolog Martin Van Bruniessen'in "Zazaca, Ermenice ve Kürtçe bir arada büyüyen dillerdir, birbirinden etkilenmişlerdir, karşılıklı sözcük alıp-vermişlerdir, ama Zazaca da diğer adını verdiğim diller de ayrı birer dildir" sözleri önemliydi.
"Taze" Kürt milliyetçiliğinin Zazaca'yı inkar eden ve hatta asimile etmeye çalışan karakteri de oturumlarda tartışıldı. Tunceli Üniversitesi'nde bazı Kürt milliyetçisi öğrencilerin "Zazaca ders verilmesini protesto eden" eylemi hatırlatıldı. Dil ve kültür çalışmalarının artırılması çağrıları yapıldı.
5- Dersim katliamı her yönüyle tartışıldı. Belgeselciler, yazarlar, akademisyenler üç gün boyunca bu katliamı mercek altına aldılar. "Diaspora'da Dersim" başlıklı sunuştan "Edebiyatta Dersim" sunuşuna kadar her oturumda bu büyük katliamla ilgili yanlar ortaya döküldü. Sempozyum bittiği gün, her oturumu dikkatle izleyen Vali-Rektör ikilisi "Dersimlilerden resmen özür dilenmesi" isteğine olumlu baktıklarını ortaya koyan sohbetlere katıldılar.
6- Baraj projeleri de eleştirildi. Katılımcıların hepsi barajların dünyadaki tarihini de dillendirerek Munzur barajlarının yaratacağı sağlık, çevre ve kültürel tehlikelere dikkat çekti. Barajlara karşı sivil direniş örnekleri tartışıldı.
7- Dersim'deki kutsal mekanlar konusu ilk kez spesifik ve bilimsel sunuşlarla dile getirildi. Doktora Öğrencisi Kızılca Yürür'ün "Düzgün Baba'da Rüya Görme'nin Sağaltıcı Toplumsal İşlevi", Doç. Dr. Rıza Yıldırım'ın "Yirminci Yüzyıl Başlarında Dersim Ocaklarının Hacıbektaş'a Bağlanma Girişimleri ve Sonuçları" başlıklı sunumları çok değerliydi. Doktora Öğrencisi Dilşa Deniz'in "Dewres Gewr Ocağı" ve Öğretim Görevlisi Sabır Güler'in "Dersim'in Dışına Taşan Bir Mürşit Ocağı: Ağuçanlar" başlıklı sunumları da dikkate değerdi.
8- Elbette Dersim edebiyatı de dile geldi. Dr. Daimi Cengiz "Sey Qaji" ile ilgili enfes bir sunum yaptı. Dersim'in bu büyük halk ozanına dair hazırladığı 800 sayfalık kitaptan "şüareler", "hewalar", "kılamlar" okudu. Okunanlar o kadar etkileyici idi ki oturum başkanı Doç. Dr. Mehmet Çelik, Sey Qaji için "Dersimlilerin Shakespearesi" benzetmesi yaptı. Araştırmacı Mehmet Bayrak ise Alişer tarafından yazılmış şiirler ekseninde toplumsal gelişmeleri değerlendirdi.
9- Dersim basını da Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere iki bölümde tartışıldı. İlginç ve zengin bir sunum Yrd. Doç. Dr. Zuhal Güler ve Doç. Dr. Mete Yıldız tarafından yapılan "İnternetteki Tunceli Köy Web Siteleri" idi. Tunceli Üniversitesi'nde çalışan Arş. Gr. Özkan Gökcan ve Arş. Gör. Sedat Acar'ın sunduğu "Dersim Terakki Yolunda: 1937-38 Dönemi Gazetelerinin Gözüyle Dersim" sunumu çok yararlı idi.
Bu sunumda, 1938 Askeri Harekatı'nda görevli savaş pilotu Sabiha Gökçen'in uçaktan bomba atarken hissettiği duygularını aktardığı 1938 yılına ait bir röportajdan ilk kez bölümler okundu.
10- Elbette sempozyumda "Son Tanıklar Göçmeden: Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi" de tartışıldı. Dünyaca ünlü bilimci Martin Van Bruinessen'in yönettiği panelde '38 tanıkları ile röportaj deneyimleri ve Avrupa'daki çalışmalar aktarıldı. Yaşar Kaya Almanya diasporasındaki Dersimliler ile ilgili yararlı bir konuşma yaptı.
Önemli bir sunuş yapan Tarihçi Süha Ünsal "bireysel hikayeler değerli, insanlığın bilgisine ulaşmada bir yol, ama handikaplar da var, bir devlet görevlisi ile yapılan görüşme daha inandırıcı olabilirken bir köylünün tanıklığı yeterince değer görmüyor, mesela İhsan Sabri Çağlayangil'in Dersim 1938'e dair anıları, bir mağdur köylünün anılarından daha kuvvetli kabul görüyor" dedi.
11- Yıllardır özellikle diasporada yaptıkları çalışmalar ile bugünün akademisyenlerine "çiğnenmemiş bir yol açan" ve genellikle politik engeller nedeniyle sempozyuma gelemeyen ama oturum salonlarında "ruhları dolaşan" Dersimlileri de anmak isterim. Sempozyum boyunca akademisyenleri değil onları dinler gibiydim. Bu kişiler çoğunlukla politik engeller nedeniyle gelemediler. Bildiri sunma olanağından bu yüzden yoksundular. Onlara da saygı ve minnet: Mehmet Yıldız, Ali Erenler, Mehmet Doğan, Seyfi Cengiz, Hüseyin Dedesoy, Remzi Aydın, Hüseyin Çağlayan, Erdal Gezik, Hıdır Aytaç, Kemal Kahraman, Hüseyin Çakmak vd.
12- Sempozyum başarılıydı, resmi devlet ideolojisi ortalıkta yoktu. Dersim için üniversite seferber olmuştu. 1938 katliamı için devletçe bir özür dilenecekse bu sempozyumla bir işaret verildi.
Baskın Hoca'nın "Devrim"i bu olsa gerek! Rektör Durmuş Boztuğ'a ve Doktor Şükrü Aslan'a minnet. Adını bilmediğimiz tüm "hizmetkarlara" da! (HA/EÖ)
(*) Koyu göstermeler bianet'e aittir.