Gazeteci olmaya karar verdiğim andan itibaren aslında yapmam gereken en önemli şeyin, gerçek olanı çarpıtmadan yalın haliyle yazmak gerektiğini biliyordum.
Gazeteciliğin temel ilkesi de bu değil miydi zaten? Gerçeği olduğu gibi aktarmak... Muktedirlerin gerçeğine çevirmeden. Bireysel çıkarların uğruna, gerçekleri kurban etmeden...
Bağımsız İletişim Ağı'nda staj yapmayı bu yüzden diledim en çok aslında. Çünkü ana akımın savaşı arzulayan diline karşın, bianet'in barışı arzulayan dili var.
Çünkü ana akımın nefret kusan, homofobi doğuran, cinsiyetçi yaklaşan, çocukları istismar eden diline karşın, bianet'in farklılıkları zenginlik kabul eden, onları hedef göstermeyen dili var.
Hani derler ya, bir şeyi çok dilersen olur diye... Benimki de o misal sanırım, staja kabul edildim. Yarıyıl tatilini fırsat bildim, soğuk bir Ankara'yı ardımda bırakıp düştüm İstanbul yollarına. Ya da öyle zannettim.
Meğer soğuk havayı da yanımda getirmişim. Keşke Ankara'nın o trafik keşmekeşi olmayan yollarını da yanımda getirseymişim.
Stajda günlerim güzel geçti. Basın açıklamalarından, deşifre yapmaya, haber taramaktan, İstanbul'u anlamaya birçok tecrübe edindim. Evet, evet İstanbul'u anlamaya...
Çünkü bilmediğim yerlerdi, habere gittiğim yerler. Ve bir şehir ancak içine yolculuk yapıldığında anlaşılırdı, bunu anlamıştım.
Bir staj yalnızca staj değildir. Çok daha fazlasıdır. Ve çok şey öğretir insana, hayatın içinden. Bir mesleğe dair ilk anıların toplandığı yerdir.
Mesela Tarihi Sirkeci Postanesi benim için ataması yapılmayan öğretmenlerin sesinin yankılandığı yerin adıdır.
Mesela Taksim Tramvay Durağı bir buluşma noktası değildir salt benim hafızamda, 12 Eylül'ü yaşayanların "Evren ve Şahinkaya yetmez, bütün darbeciler yargılansın" dediği yerin adıdır.
Ve Beşiktaş benim için kendilerine "Güvencesizler" diyen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) çalışanlarının "Ne 4b, Ne 4c, yalnızca kadro" dedikleri, akademisyenlerin Büşra Hoca ve yazar Ragıp Zarakolu için "Adalet ve Özgürlük" istedikleri yerin adı; kısacası adalet arayışının İstanbul'daki gür sesidir.
bianet'e Ankara'dan haber geçen 19 yaşında bir gazeteci adayı olarak, İstanbul'da da habercilik deneyimi yaşamış olmak güzeldi. Ama Ankara gibi "kolayca" çözebildiğiniz bir şehirden, İstanbul gibi kaybolması pek mümkün bir şehre düştüğünüzde ilk başlarda pek bir zorlanıyorsunuz.
O yüzden ben haber yapacağım yerlere erken vakitte gitmeye karar vermiştim. Yanlış adrese gitme ihtimalimi tüketmek amacıyla. Zira haberi yapmadan dönmek olmazdı.
bianet'ten öğrendiğim en önemli şey ise "Başka bir iletişim mümkün" sözünün mümkün olduğudur.
Ve gazeteci arkadaşım Mehmet Atakan Foça'nın dediği gibi " Siz okursanız bianet yaşar, okumazsanız bir kale yıkılır, hepimiz altında kalırız. Hak odaklı haberciliğin baki kalmasını istiyorsanız, ağınıza sahip çıkın." Teşekkürler bianet... (SK/BA)