Küçükken ne olacaksın diye sorduklarından gazeteci olacağım diye cevap verirdim. Zaman geçti, ben büyüdüm ve Türk eğitim sistemi beni olmak istediğimden uzak bir yerlere getirdi. Hiçbir zaman pişman olmayacağımı bildiğim felsefe bölümünden mezun oldum. Ama içimdeki gazetecilik isteği bitmemiş olacak ki staj yapmak istediğimi belirten bir mesaj attım bianet'e. Onlar da sağ olsunlar kabul ettiler. Kaygılarım olmadı değil. Daha önce herhangi bir yerde staj yapmamıştım. Üstüne üstlük gazetecilikle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Beni buraya getiren felsefenin bende yarattığı farkındalıktan başka bir şey değildi. Bu yeter miydi bilmiyordum. Bu yüzden staj başlayana kadar hep korktum.
Ama bir yandan da bianet'in o her gün maruz kaldığımız görsel ve yazılı basının dışında bir yerlerde duruyor olması içimi rahatlatıyordu.
Stajımın ilk günü telaşımın ve heyecanımın bana vermiş olduğu yetkiyle daha kimseler gelmeden geldim bianet'e ve bana benden çok güvenip daha ilk günden habere gönderen insanlarla tanıştım.
Sonrası mı? Sonrasında bir Çağlayan Adliyesi'nde buldum kendimi, bir Galatasaray Meydanı'nda. Ama hepsinde aynı dert aynı sorun. Adaletsizlik...
İşte bu yüzden buradayım dedim hep kendime. Elimden bir şey yapmak gelmiyor ama en azından haberlerini yapıp başkalarının öğrenmesini sağlıyorum. Bir vicdan rahatlatması mı bu? Belki... Ama elden başka bir şey gelmiyor.
Aklımda kalan haberlerden biridir Cumartesi Anneleri. Sonradan fark ettiğim kadarıyla bir gazetecilik imtihanıydı Galatasaray Meydanı'ndaki buluşma. Çünkü haber için gittiyseniz oraya, oradasınızdır ama onların dışındasınızdır. Ama bu haber için çok zordu dışarıda durmak.
Bir annenin oğlunu arayışının hikâyesi için toplanmışlardı o gün. Kaybolduğunda ben yaşlardaymış Tolga Baykal Ceylan. Bir yanda Ceylan'ın annesinin gözyaşları bir yandan da caddeden geçen insanların umursamaz bakışları. Tuhaf duygularla yazdım Cumartesi Anneleri haberini. Ve o gün fark ettim ki dışarıda olmak imkânsız, en azından benim için.
Unutamayacağım bir bakış da Grup Yorum üyesi Seçkin Aydoğan'ın mahkeme salonuna geldiğinde arkadaşlarına ve ailesine bakıp gülümsemesi olacak. Gülümsemesiyle beni merak etmeyin diyordu sanki oradakilere.
İlk haberin sitede yayımlanışına gelince... Bir küçüklük hayalinin cisimleşmesiydi bu. Mezun olmuş birinin "hiçbir şey" olmasının bir ay da olsa yok sayılmasıydı.
İyi ki her gün bitmez bilmez yolları aşıp buraya gelmişim. Çünkü yanlış yaptığın hissini hiç yaşatmayan insanlarla dolu bir yer bianet.
Mesela felsefeden kalma yazma üslubumun gazetecilikte pek tercih edilmediğini söyleyen Haluk Bey, biz onu şöyle yapıyoruz diyen Nilay ve hiç üşenmeden yazılarımı uzun uzun düzelten Yüce... Hepsi de bir şeyler yapma heyecanımı yok etmeden beni düzeltmeye çalıştılar.
Şimdi stajım bitiyor. Penceresinden Çukurcuma'yı seyre daldığım bianet'e bir daha yolum düşer mi bilinmez. Ama bir ay da olsa burada olmak, sohbetine doyum olmaz Haluk Bey'i, güler yüzlü Nilay'ı, fark ettim ki sen bira içmedin hiç diyen Ekin'i, klavye sesi hiç durmayan, Ayça'yı, TDK'nin bianet şubesi Yüce'yi ve kadın ve LGBT bireyler konularına olan duyarlılığına hayran kaldığım Çiçek'i tanımak çok güzeldi.
Şimdi bianet'in en sevdiğim yerinde oturmuş bu yazıyı yazarken düşündüğüm tek şey var; iyi ki buraya gelme cesaretini göstermişim ve iyi ki bianet bana bir şeyler yapabilme, üretebilme fırsatını vermiş. Teşekkürler... (GBK/ÇT)