Hatırlarsanız bundan bir iki yıl kadar önce, yeni anayasa tartışmaları biraz daha sıcakken; bu vesileyle "Başkan" Başbakan Erdoğan, başkanlık sistemine geçilmesi lehinde açıklamalarda bulundu. O sıralarda, başta Bülent Arınç olmak üzere bir kısım Adalet ve Kalkınma Partililer (AKP), bu öneriye hiç de sıcak bakmadılar. Hatta Cumhurbaşkanı Gül, başkanlık sistemine muhalif sayılabilecek temkinli yaklaşımlarda bulundu.
"Başkan" Başbakan Erdoğan'ın kesintili ilköğretim konusunda, şike davasında, savcılarla MİT krizinde ve daha birçok konuda olsun, yaptığı tüm açıklamalar hükümet, AKP ve iktidar kesiminin yağlamacı basın kalemşorları tarafından derhal "emir" telakki edilmekte. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın konu hakkındaki açıklamalarından önce, bu çevreler eğer o konu hakkında görüş belirtmişlerse ve o görüşler de, Başbakan'ın açıklamalarıyla çelişmişse; malum bu çevreler derhal görüşlerini Başbakan'ın açıklamaları lehine revize etmekteler!
Şimdi de Başbakan Erdoğan, başkanlık sisteminden daha bir vurguyla söz edince, başta Cumhurbaşkanı Gül ve 'başkanın' yardımcısı Arınç olmak üzere, "evet, bu olabilir" şeklinde görüş açıkladılar. Basındaki malum isimleri saymıyorum bile.
Hangi gerekçeyle mi?
"Başkan" demiş ya, yetmiyor mu?
Başbakan Erdoğan'a 'Başkan' dememin nedeni, cari siyasetin niteliğinin 'başkanlık' fonksiyonunu büyük ölçüde içermesindendir.
Hal böyleyken Başbakan Erdoğan, verili başkanlık fonksiyonunu az bulmuş olacak ki, Türkiye'de başkanlık sistemi olsun diyor.
Doğrusu bu sistemin ülkemiz için siyasetten hukuka, toplumun sosyolojisinden devletin işleyişine, özgürlüklerden insan haklarına dek neler getirip neler götüreceği konusunun tartışılmasını faydalı buluyorum. Sanıyorum önümüzdeki günlerde bu tartışma artacak.
Belki de başkanlık sistemi iyidir. Bu konuda kesin bir fikrim yok. Bu sistemi AKP savunuyor diye önsel bir muhalifliğim de yok. Ama beni kaygılandıran ve inandırıcı olmayan durumlar var ki, bunları bazı pratiklerden hareketle ele almaya çalışacağım. Dolayısıyla bu pratikler, başkanlık sistemine dair görüşlerimin mim noktaları olmakta.
Başkanlık sistemini savunanların en güçlü argümanı, mevcut parlamenter sistemle sorunlarımız yeterince çözülmüyor; halbuki başkanlık sisteminin getireceği iradeyle sorunlarımızı daha hızlı ve daha köklü çözebiliriz görüşüdür. Bu günlerde buna ilave edilen bir başka görüş ısıtılıyor ki, bunun altını çizmek gerekiyor: Kürt sorunu, mevcut sistemle çözülemiyor; bu sorun ancak başkanlık sistemiyle çözüme kavuşturulabilir. Çünkü başkanlık sisteminin yasal ve iradi gücü olduğunda ancak Kürt sorunu müzakere edilebilir deniliyor.
Hani denir ya, "Yeter ki bir kez göreyim seni, ölmeye razıyım!"
Yeter ki Kürt sorunu çözülsün, razıyım başkanlık sistemine!
Bu rızalığım, başkanlık sistemine karşı oluşumdan falan değil; sözün gelişi. Ancak Türkiye'nin temel sorunu olan Kürt sorunun çözümü, bizatihi demokrasinin bütün veçheleriyle bu memlekete girmesi demek. Eğer bunun başarılması, başkanlık istemi sayesinde olacaksa, onu canı gönülden savunurum. Keşke böyle olsa!
Ama hayır!
Bu argüman hiç tutarlı değil; bunu dile getirenler ne adaletli, ne de ahlaklı!
Kürt sorunun çözümü için eksik olan nedir? İrade mi? Siyasal destek mi? Güç mü?
Bunların hepsi de AKP'de var! Üç dönemdir hükümet olan ve toplumun yarıdan fazlasının oyunu alan bir parti, Kürt sorununu çözemeyişini mevcut parlamenter sisteme (dolayısıyla başkanlık sisteminin olmayışına) bağlıyorsa, bu hiç de dürüst bir tavır değil!
AKP, Kürt sorununu çözemiyorsa bunun nedeni başkanlık sisteminin olmayışından dolayı değil, bu sorunu çözme siyasetine, kültürüne ve demokratik anlayışına sahip olmayışındandır! Ve öyle ki AKP, bu ve birçok konuda vesayet rejiminin sahiplerinin sesine benzeyen seslere sahip olma yolunda.
Başkanlık sisteminin dolaşıma sokulmasının ikinci nedeni ise şudur: Başbakan Erdoğan, parti tüzüğü gereği üç dönemden sonra milletvekili olamayacak. Siyasetin de en üst noktasında kalmak istiyor. Şimdi tüzüğü değiştirmeye girişseler; bunun pek de doğru olmayacağı kanısındalar. Hem en üst noktada olunacak, hem tüzük değişmeyecek. Yani bir taşla iki kuş vurmanın yolu başkanlık sisteminden geçiyor.
Ayrıca AKP'nin yüzde 50 veya biraz üzeri oy almasının büyük ihtimalle son dönemi, bu önümüzdeki seçim dönemidir. Hazır yeni anayasa çalışmaları da varken, tam sırasıdır başkanlık sisteminin.
Başkanlık sistemini talep edenlere karşı bir üçüncü kuşku noktamı oluşturan pratik ise şudur: Sistemin bütün anti demokratik yasa ve kurumları ortada hala lök gibi dururken, bunlara karşı hiçbir demokratik düzenleme adımları atılmazken, üstelik bu sorunların büyük bir bölümünün çözümünün anayasayla ilgisi de yokken, başkanlık sisteminin demokratikleşme adına istendiğine neden kani olayım ki?
Samimiyet bunun neresinde?
Birçok konuda olduğu gibi başkanlık sistemi konusunda da kerteriz alınacak nokta demokrasidir. Demokrasi ise, sorunlarımızın çözüm araçlarını ve zihniyetini üretmekte. Bunu sahiplenmeden ve bu yolda adımlar atmadan, başkanlık sistemini demokrasi adına istemek, bana kırmızı başlıklı kız masalını hatırlatıyor. (HŞ/HK)