19 Aralık 2000…Hayata Dönüş operasyonunun üzerinden sekiz yıl geçti.
10 Aralık 1948…Altmış yıl önce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi…
Yaşamını yitirenleri sekiz yıl sonra yeniden anımsamak…İkinci Dünya savaşından sonra kurulması beklenen barış içinde yaşama hakkı umudunu yaşama geçirmeye çalışan insanlığın geçmiş acılarının üzerine kurulu bir dünyanın altmış yıllık bilançosu! …
60 yıl önceydi… İkinci Dünya savaşında milyonlarca insan ölmüştü. En korkunç insan hakları ihlallerinin sistematik biçimde işlendiği ve insanların yaşam haklarının yok edildiği bir savaş yaşanmıştı.
Birleşmiş Milletler Antlaşması ile insanlar arasında "ırk, cinsiyet, dil ve din ayrımı gözetmeksizin" herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı ve uluslar arasında barışı kurma çağrısının üzerinden 60 yıl geçti…
İnsan hakları ve barış içinde bir dünya için “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” BM Genel Kurulunda kabul edilerek 10 Aralık 1948'de Paris'te ilan edildi. Otuz maddeden oluşan bu Bildiri, “özgürlük” ve “eşitlik” kavramlarını ve ideallerini evrensellik temelinde ortak amaca dönüştüren ve bunu “herkes” kavramında formüle eden bir belgedir.
Evrensel Bildiri, insan hakları düşüncesinin pek çok ulusun yaşamına girmesinde merkezi rol oynamıştır. Anayasalarda, Bildirgeye yollamalar yapılmıştır. Bölgesel ve uluslararası düzeyde bir çok sözleşmeye, bildiriye, kararlara ve tavsiyelere kaynaklık etmiş ve evrensel ölçekte, adalet ve özgürlüklerin genel kabul gören ortak standardı olmuştur. (M. Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş. Legal Yayınları. İstanbul. 6.Basım, Ekim 2007. Sayfa 406/407-408.)
60 yıllık İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde, yaşama hakkı, 3 üncü maddede “Herkesin yaşama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır” şeklinde düzenlenmiştir. Bildiri’den esinlenen sonraki Sözleşmeler, yaşama hakkına özel önem verdiler. Örneğin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme (AİHS) hükümlerine göre herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır, hiç kimse kasten öldürülemez (Md.2).
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’ne göre, “Her insan doğuştan yaşama hakkına sahiptir. Bu hak hukuk tarafından korunur. Hiç kimse yaşama hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz.” (Md. 6).
Çok az gazetede, çok az yer alan haberlere göre, “Hayata Dönüş Operasyonu” yapıldığı sırada “hayata dönemeyenler” anılmış. Sekiz yıl önce olup bitenleri anımsatmışlar…
“F tipi Cezaevi” ile yaratılan tecride karşı protestolar nedeniyle 2000 yılında 20 cezaevinde 205 tutuklu ve hükümlünün ölüm orucuna başladığı günlerde, 780 tutuklu ve hükümlü de açlık grevini sürdürüyordu.
9 Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi'ne giden aydınlardan oluşan bir heyet ve TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu üyeleri ölüm orucundan ve açlık grevlerinden dolayı yeni ölümlerin olmaması için çaba harcıyordu…O yıllarda Adalet Bakanı olan Prof. Hikmet Sami Türk’ün, "F Tipi Cezaevlerine” sevklerin durdurulduğunu açıklaması üzerine, sorunun çözümünde çaba gösterenlerin umutları artmıştı. Ama aynı Adalet Bakanlığı ölüm orucu ve açlık grevlerinin sona erdirilmesi konusundaki çabaları da sonuçsuz bırakmaktan geri durmuyordu.
18 Aralık 2000 tarihinde yayınlanan haberlerde, ölüm oruçlarının durdurulması için hastanelerde önlemler alınmaya başladığı duyuruldu. Aynı günün gecesi özel eğitilmiş özel timler hapishanelere alındı.
Tam da bu günlerde, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi kararı ile cezaevleri hakkında yayınlanan haberlere yayın yasağı getirildi ve “sansür” uygulaması yürürlüğe girdi.
Cezaevlerine operasyon, 18 Aralık’ı 19 Aralık 2000 tarihine bağlayan gecede sabaha karşı saat 04.30'da başlatıldı…İlk müdahale Bayrampaşa Cezaevinde yapıldı.
Aynı gün, sabaha karşı başlatılan ve adına “Hayata Dönüş” adı verilen operasyon 20 ayrı kapalı cezaevinde eş zamanlı uygulandı…Bayrampaşa Cezaevinde 19 Aralık 2000 gecesi saat 23.40’da sona eren operasyon, Türkiye genelinde 23 Aralık 2000 tarihinde arkasında onca ölüm ve yaralı bırakarak tamamlandı…
O tarihte İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olan Ferzan Çitici, Bayrampaşa Kapalı Cezaevindeki operasyon sırasında 12 tutuklunun yaşamını yitirdiğini açıkladı. Daha sonra yananların ve yaralıların dışında, 28 tutuklu ve hükümlünün yaşamını yitirdiği ortaya çıktı..
Sekiz yıl sonra, “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında hayata dönemeyenler anılırken “19 Aralık’ı unutma” diye slogan atanlar yaptıkları açıklamada adalet istiyorlar…
Nasıl bir ortamda bu acı gerçek hatırlatılıyor? Adalet Bakanlığı verilerine göre 1 Kasım 2008 tarihi itibariyle cezaevlerinde 43 bin 157 hükümlü ve 57 bin 943'ü tutuklu olmak üzere toplam 101 bin 100 kişi var. Türkiye son 39 yılın en kalabalık cezaevi nüfusu ile en korkunç gerçeklerinden biriyle karşı karşıya…
“Ulucanlar Cezaevi” olayları ve bu olaylarla ilgili ceza davası sıradan bir ceza davası değildir…Karar verildi ama verilen karar herhangi bir cezasında verilmiş sıradan bir karar da değildir…Neydi? Ne olmuştu? Ceza davasında kimler neden yargılandı?...
60 yıllık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ortaya çıkmasına neden olan “barbarca insan öldürmelerin” yanında, sekiz yıl önce “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında hayata dönmeleri önlenerek yaşamını yitirenler; unutulup unutulmama sınırında duruyor. Unutmaya hazır olan ve razı edilen toplumun belleğinden Aralık ayının ondokuzuncu günü silinmek üzere…“19 Aralık” unutturulmamalı. Cezaevlerinin korkunç gerçeklerinin ürünü olan geçmişin acı travmalarını unutturmak isteyenlere karşı çıkmalıyız. Geçmişle yüzleşmeliyiz. Geçmiş; sadece her yıl 19 Aralık’ta değil, her gün, herkese hatırlatılmalı.(Fİ/EÜ)