HUKUK GÜNDEMİ
Gazeteciler işkenceye tanıktır

*Agence France-Presse (AFP), Yasin Akgül'ün serbest bırakılması çağrısında bulunduğu açıklamayı, ödüllü muhabirinin 23 Mart'ta Saraçhane'de çektiği bu fotoğrafla duyurmuştu.
İşkence insanlık suçudur…
İşkence; zalimane / gayriinsani / onur kırıcı davranıştır.
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz."
İşkencenin mazereti olmaz, işkence suçundan kurtulmanın mazereti hiç olamaz.
Hak ihlali hukukla meşrulaştırılamaz. İşkence dehşeti unutturulamaz.
"İşkence" nedir, nasıl tanımlayabiliriz?
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Esas 1999/8-109, Karar 1999/164, ve 15.06.1999 tarihli kararında “işkence” tanımı verilmekte ve kararda Anayasanın 17. Maddesine atıf yapılarak işkence ve fena muamele, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmeler ile yasaklanma gerekçeleri ayrıntılı olarak incelenmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (CGK) 2002/8-191 Esas, 362 Karar ve 15.10.2002 tarihli kararına göre:
"İşkence, Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesindeki fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir eylem olarak, Dünya Tabipler Birliği Tokyo Bildirgesi'nde ise; "kendi başlarına veya herhangi bir otoritenin emri ile hareket eden bir ya da birden çok kişinin, bir kişiyi bilgi vermeye, bir itirafta bulunmaya ya da diğer herhangi bir nedenle zorlamak için kasıtlı, sistematik ya da nedensiz olarak gerçekleştirdiği fiziksel ya da mental acı" olarak tanımlanmıştır. (Nakleden, S.Ölçer, Ü.Erol, Türkiye'de İnsan Hakları, sh 153) Yargısal kararlarda ise maddi veya manevi eza verici eylem şeklinde tanımlanmıştır. Maddi işkence beden bütünlüğüne yönelik, manevi işkence ise bedene doğrudan etki yapmayan manevi nitelikteki eza verici eylemleri içerir. Zalimane muameleler; maddi veya manevi ızdırap verici her türlü eylemi, insanlık dışı muamele; insanlık kişiliğini ve duygusunu önemli ölçüde inciten eylemleri, haysiyet kırıcı hareketler ise; namus, şöhret veya haysiyete saldırıcı davranışları ifade eder. Suçun manevi unsuru ise failde genel kast ve özel kastın (saikin) bulunmasıdır. Genel kast, kamu görevlisinin işkence, zalimane, insanlık dışı veya haysiyet kırıcı eylemlerini hukuka aykırı olduğunu bilerek ve isteyerek yapmasıdır. Özel kast ise maddede öngörülen eylemlerin gerek kendisi gerekse başkasının suçunu veya cürümlerini söyletmek, olayların bildirilmesini engellemek, şikâyette bulunulmasını önlemek veya tanıklık edilmesi nedeniyle gerçekleştirilmesi gerekir. Suçun mağduru ise cürmü söyletilmek, olayların bildirilmesini, şikâyet ve ihbarı önlemek veya tanıklığı nedeniyle yukarıda belirtilen eylemlere uğrayan her kişidir."
Ceza Genel Kurul Kararındaki gerekçeye göre: "Demokratik bir hukuk devletinde; delil elde etme, soruşturmanın temel amacı ve kolluğun görevi olmakla birlikte, bu amaç ve görev insan hakları ihlallerini meşrulaştırıcı ve hukuka aykırı davranmanın bir mazereti olamaz. Kolluk görevlileri insan haklarına saygılı kalarak, hukuka uygun bir şekilde delil etme görevlerini yerine getirmelidir."
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu kararına göre;
“Yüzyılımızın en önemli konularından birini “İnsan Haklarının” oluşturduğunda kuşku yoktur. Zira insan, en gelişmiş varlık olarak içindeki bazı dürtülerin ağır basması ya da dışa yansıyan davranışlarını denetleyememesi sonucu şiddete başvurabilir. Ancak uygarlığın gelişmesi ile insanlık bir takım manevi değerlere ulaşmış, insan ve onurlu kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle insan haklarının en üst düzeyde korunması, insan onuruna gereken değerin verilmesi büyük önem göstermekte olup, bu husus ancak adaletin herkesin güven duyabileceği bir şekilde gerçekleştirilmesi ile mümkün olabilir.
İnsan hakları, ayrım gözetilmeksizin sahip olunan hakların tümünü kapsar, bu nedenle ve tek cümle ile işkence suçu insanlığa karşı işlenen bir “insanlık suçu”dur.”
Türk Ceza Kanunu’nun 94/1. maddesine göre “işkence”; “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar…” olarak tanımlanmıştır.
Not etmeli, bir tespit yapılmalı…
İddianameler yüklenen suçu oluşturan olaylar toplanan veya mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır. Yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez.
Şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlarda ileri sürülür.
Kanuni durum budur, yaşananlar ise farklıdır.
19 Mart 2025 tarihinden sonra her akşam Saraçhanede toplanan insanların katıldıkları miting gazeteciler tarafından tespit ediliyor, haber olarak yayımlanıyor. Görüntüler ve insanların coşkusu veriliyor ve bazen gazeteciler miting alanında toplanan insanlarla röportajlar yapıyor ve yayınlanıyor.
Sonra bir iddianamede olaylar anlatıyor…
“Dosyanın incelenmesinde kolluk tarafından eylem görüntüleri üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde her bir şüpheli yönünden ayrı ayrı araştırma tutanakları düzenlendiğinin görüldüğü, şahısların İstanbul Valiliği’nin yasaklama kararına rağmen toplantı, gösteri ve yürüyüşlerde yer aldığının sabit olduğu, …”
Eylem diye anlatılan mitinge katılanların kim olduklarını tespit edebilmek gazetecilerin haber olarak yayınlarında zaten belli olabilir. İddiaya göre İstanbul Valiliğinin yasaklama kararına rağmen “gazeteciler” toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmışlar! Katılırlar; çünkü gazeteciler ve haber peşindeler. Olayların geçtiği Saraçhanedeler, görüntü çekmekle meşguller! Katılmasalar, olayları haberleştiremezler, fotoğraf çekemezler ve naklen yayın yapamazlar.
Kolluk kuvvetlerinin eylemleri, kötü muameleleri, sürükleyerek götürdükleri, saçlarından tutup çekiştirdikleri, ıslattıkları ve biber gazı sıktıkları insanların gördüğü eziyet tespit edilemezdi. Gazeteciler her şeyi herkesin gözleri önüne serdi…
Kısaca hiçbir gazeteci mesleğini yapmaktan geri duramaz.
Ama bir İddianame gazetecileri “eylemci” ve Valilik emrine karşı çıkanlar olarak görüyor!
Daha sonraki “tespiti” not düşülmeli.
“Şüphelilerin (gazetecilerin) üzerine atılı suçlamayı kabul etmedikleri, şüphelilerden (…)
Alınan ifadelerinde gazetecilik ve foto muhabirliği faaliyeti kapsamında olay yerinde bulunduklarını beyan ettikleri ancak yapılan dosya tetkikinde şüphelilerin beyanlarını doğrulayacak nitelikte olay yerinde gazetecilik faaliyetini ifa ettiklerine dair kollukça herhangi bir tespit yapılmadığı, bu kapsamda şüphelilerin beyanlarını doğrulayacak nitelikte delil veya emare elde edilememesi karsında Cumhuriyet Başsavcılığımızca beyanlarına itibar edilmediği,”
Demek ki; “şüphelilerin beyanlarını doğrulayacak nitelikte olay yerinde gazetecilik faaliyetini ifa ettiklerine dair kollukça herhangi bir tespit yapılmadığı” için gazeteciler sanık oldu. Gazetecilik görevini yaptıkları için değil; yaptıklarına dair kolluk güçleri tarafından bir tespit yapılamadığı için gözaltına alınıp tutuklandılar. Gazeteciyiz demeleri veya beyanlarının bir kıymeti yok! Sanki gazeteci oldukları tespit edilse; kolluk güçleri bırakacak!
Çok daha önemlisi not düşelim ki; kimin gazeteci olduğuna, kimin mesleğini yaptığına veya yapmadığına veya kimin gazeteci olmadığına dair bir tespit kolluk güçleri tarafından yapılamaz. Kolluk güçlerinin böyle bir yetki ve görevi yoktur.
Gazetecilik yaptıklarına dair bir tespit yoksa; o halde suçludurlar mantığı eziyetin zihniyetidir.
Kişiye göre değil, delile göre yakalama yapılması gerektiğine göre böyle bir tespit sonucu yapılan yakalama gayriinsani muamele ve işkencedir.
Gazetecilik, hakikatin tanıklığıdır. Gerçeklerin zamanda tespitini gazeteci yapar.
Gazetecilik insan haklarını hakikatle yüzleştirir, böyle bir meslektir. Tarihe tanıktır.
İşkenceci kim varsa gazeteciler unutulmayan haberleri ve görüntüleriyle göstermiştir. İşkenceyi gösteren kapıları ardına kadar açmıştır.
Sadece soruşturmayı tamamlayacak ve işkenceden yargılayacaksınız!
İşkence suçundan kurtulmanın mazereti olamaz, "hukuk" yoluyla meşrulaştırılamaz.
Saraçhane’de yaşanan eziyet ve işkence herkesin gözü önündeydi.
İşkencenin tespiti çok kolaydır, soruşturmaların derhal tamamlanması için beklenemez.
Yaşanan dehşet unutulmamalıdır. Dehşeti hangi hukukla unutturabileceksiniz acaba?
1988'de Uruguay'daki "Tıp Ahlakı ve İşkence Karşısında Hekimler" adlı seminerde Dekan Dr. Pablo Carlevaro 'ya ait sözler unutulmadı: "Dehşet gerilerde kalmalıdır, ama mahkûm edilmeli, lanetlenmeli ve asla unutulmamalıdır."
(Fİ/EMK)

Savcı, Saraçhane protestolarını takip eden 7 gazeteciye 3 yıla kadar hapis istedi
*Agence France-Presse (AFP), Yasin Akgül'ün serbest bırakılması çağrısında bulunduğu açıklamayı, ödüllü muhabirinin 23 Mart'ta Saraçhane'de çektiği bu fotoğrafla duyurmuştu.