Taraf gazetesinde geçtiğimiz gün yayımlanan bir habere göre “Ali o topu nihayet Agop’a da atıyor…”. Agos gazetesinin kurucusu, Genel Yayın Yönetmeni ve planlı bir cinayet sonucu aramızdan ayrılan Hrant Dink’in bir rüyası daha gerçek oluyor. Dink’in vaktiyle söylediği “Şu Ali bir gün de Agop’a atıverse şu topu” isteği gerçekleşiyor. Habere göre, İstanbul 2010 Kültür Başkenti tanıtım filmlerinin bir bölümünde şöyle bir cümle yer alıyor: ‘Teşekkürler Moris, Ahmet, Krikor, Hatice… ‘
Reklam filminde ilk defa Ermenice bir isim kullanılması ve teşekkür edilenler arasında Krikor’un da yer alması sahiden Hrant Dink’in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’la Türkiye arasında oynanan futbol maçı vesilesiyle Ermenistan’ı ziyaret etmesinden sonra gerçekleşen ikinci düşü. Bir yandan da bu çok anlamlı cümlenin düş kurmanın, hayal etmenin ötesinde sadece bir hayalden ibaret olmadığını bir kez daha gösteriyor.
Öte yandan bu cümle şu soruyu da hatırlatıyor insana: Ali topu Krikor’a attı, peki ne zaman Zozan’a, Dilan’a ya da Şivan veya Amed’e atacak?
Herkese soruyorum. Mesela Alametifarika Ajansı yetkilileri sanırım birkaç bölüm halinde gösterilecek olan reklam filmlerinden birine bir isim daha ekleyebilirler mi?
Zaten, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu da belirtmiş: “Tanıtım reklamı kentin kendisini yansıttığı için herhangi bir sansür söz konusu değil ve bunu bir devrim olarak algılamayın.” O zaman bu kentte yaşayan binlerce Kürdün ismi üzerinde de sanırım bir sansür olmadığına göre, bir isim daha eklemek sorun teşkil etmeyebilir. Asıl olan gerçeği yansıtmak değil mi?
Televizyonları başında her gün acılı bir haber duyanlar ve yaşadıkları yere dahil edildiklerini görmek ve gelecek günlerin barış ve huzur getireceğine inanmak isteyenler için Kürtler’e; Dilan, Şivan ya da Amed’e gelecek bir top, ne iyi ne güzel olur değil mi?
Olmaz mı? Bence olur, her türlü ön yargısız ve umutla olur..
Tıpkı yüreği yanan ve başına ne geldiğini artık bilemediği halde sadece ‘gönlüm istiyor’ diyen anneannelerin, annelerin cümlesindeki gibi:
"Kurê min bêse , ez nızanım va çı halê, werê mala mîn…" (Bu hale nasıl geldim, bilmiyorum, ama gönlüm istiyor ki sürekli dövülen ateş sönsün…)(YK/EÜ)