Biliyoruz ki medya, algıları ve davranışları şekillendirmekte güçlü bir role sahip. Hele de internet ve sosyal medya platformlarının bir tık uzağımızda olduğu çağımızda. Medya “bilgilendirir” anlayışından medya “eğlendirir” anlayışına geçerken öğrendik ki; medya zihinlerimize -hele de çocuklara- manipülatif mesajlar iletilebilir, algı yaratır, yönetir, şekillendirir.
Okulda bize “medya dördüncü kuvvet” olarak anlatıldı; o zamanlar genç bir gazeteci adayı olarak aklımıza şunları yazdık:
Demokratik toplumlarda medya; yasama, yürütme ve yargı erklerine ek olarak, kamuoyunu bilgilendirme ve denetleme gücüne sahiptir. Medya, bu üç erk üzerinde halk adına bir denetleyici rol üstlenir, yanlışları ve yolsuzlukları açığa çıkarmakla görevlidir. Böylece, halkı bilgilendirir ve demokratik süreçlerin şeffaflığını artırır. Ayrıca, medya halkın sesi olma işlevi görerek, sorunların görünür olmasına ve çözüm yollarının tartışılmasına katkıda bulunur. Bu yüzden medya, toplumda güç dengelerini sağlamada kritik bir rol oynar ve "dördüncü kuvvet" olarak anılır.
Distopya üzerinden anlatılan gerçekler
Ancak okul bitip de çalışmaya başladığımızda o işlerin öyle ders kitaplarında yazdığı gibi olmadığını anladık. Bize anlatılan bardağın dolu tarafıydı, bizim elimize verilen bardak ise boştu!
Sizi bildiğiniz, tanık olduğunuz konularla sıkmak istemem. Zaten bu yazıların konusu kitap ve ben de bir distopyadan söz edeceğim. Tabii distopya ve bilim kurgu denilen anlatı şeklinin, aslında bugünün dünyasını eleştiren, gerçekleri, tehlikeleri ve olası sonuçları yansıtan metinler olduğunu hatırlatarak…
Ergenler için yazılsa da mesajlar yetişkinlere
Bu haftaki kitabımız Suzanne Collins’in Açlık Oyunları Üçlemesi. Kariyerine televizyon için çocuk programları yazarak başlayan Suzanne Collins, 2008 yılında yayımlanan Açlık Oyunları (The Hunger Games) serisiyle kariyerini taçlandırıp, üçlemenin sinemaya uyarlanmasıyla ününe ün katan Amerikalı bir yazar.
Açlık Oyunları Üçlemesi de aslında ergenlere, gençlere yönelik bir seri, ancak bence yetişkinlerin anlayabileceği çok güçlü bir alt metne de sahip. Belki de başarısının altında yatan etkenlerden biri budur.
Otoriter rejimler ve medya ilişkisi
Bu serinin özellikle ilk filmini beğenmiş olmama karşın, sinema disiplinin farklılığı, hikayeyi birebir uyarlamanın mümkün olmadığı, duygu aktarımının eksik kalabileceği gibi pek çok nedenle, filmleri izlemiş olsanız bile kitaplara göz atmanızı önereceğim.
Açlık Oyunları’nı seçme nedenim de medyanın toplum üzerindeki manipülatif becerisini çarpıcı bir şekilde ele alan bir distopya örneği olması.
Hikaye temelde, otoriter rejimlerin medyayı nasıl kullandığı, günümüz dünyasında medyanın toplumlar üzerindeki olumsuz etkilerine dair güçlü bir eleştiri sunuyor.
Panem: Roma’nın ‘Ekmek ve Gösterileri”
Kıyamet sonrası bir zamanda, Panem adlı kurgusal ülkede geçen roman, ana karakter olan 16 yaşındaki Katniss Everdeen’in bakış açısıyla yazılmış. Serinin ilk kitabında; yokluk içinde kıvranan mıntıkaları ve son derece gelişmiş Capitol’ün varlığını öğreniyoruz.
Serinin geçtiği dünya olan Panem, adını Latince “Panem et Circenses” (Ekmek ve Gösteri) sözünden alıyor. Bu ifade, Roma İmparatorluğu döneminde halkın dikkatini dağıtmak ve onları kontrol etmek için düzenlenen oyunları tanımlıyor.
Mitolojiden geleceğe miras kalan strateji
Pegasus’tan Sevinç Tezcan Yanar çevirisiyle okuduğum ilk kitapta yazar, çocukken Theseus’un hikayesinde 7 kız, 7 erkek çocuğun canavar Minotor’a yem edilmesinden, Romalılar’ın idamları sosyal eğlenceye dönüştürme kabiliyetinden, gladyatörlerden ve elbette reality TV programlarından etkilendiğini aktarıyordu.
Capitol de çağlar öncesinden devraldığı mirasla, "Açlık Oyunları"nı icat ediyor, bu yolla halkı kontrol ediyor, onlara şiddetin gösterisini sunarak iktidarını koruyor.
Açlık Oyunları, Capitol’ün 12 mıntıkadan birer kız ve erkek çocuğunu seçip, hayatta kalmaları için birbirleriyle savaştırdığı bir gösteri. 12 ile 18 yaş arasındaki her çocuk seçmelere katılmak zorunda. Özünde ise; Açlık Oyunları’ndaki tüm olaylar, halkın dikkatini çekmek ve onları eğlendirmek ve elbette kontrol etmek için tasarlanmış bir medya şovu.
Yaşamak için öldürmek zorundasın
Ana karakterimiz Katniss’in, kız kardeşi Prim'in yerine gönüllü olması ve kendi mıntıkasından diğer yarışmacı Peeta Mellark ile birlikte arenaya gitmesiyle aksiyon ve macera başlıyor. Panem halkı gibi bizim de heyecanla takip ettiğimiz bu oyun; gençler arasında vahşi bir savaş, yaşamak için öldürmek zorundasın!
Ateşi Yakalamak (Catching Fire) ve Alaycı Kuş (Mockingjay) kitaplarıyla devam eden Açlık Oyunları, bir direnişe evrilinceye kadar; düz bir okumayla kişisel seçimlerin önemini, insanın hayatta kalma azmini, savaşın ve şiddetin etkilerini anlatıyor diyebiliriz.
Ancak halka ekranlardan gösterilen, Survivor izler gibi heyecanla seyredilen Açlık Oyunları; alt metninde sıkı bir sistem eleştirisi de yapıyor. Geleneksel oyunların büyüsüne kapılan yoksul halkı, istediği zaman oyunun kurallarını değiştiren otoritenin şatafatlı yaşantısını izlerken alttan alta algı yönetimi ve medyanın rolüne tanıklık ediyoruz.
Gençler üzerinden sindirilen toplum
Capitol, mıntıkalardaki ailelerin en sevdikleri, en savunmasız üyelerini – çocuklarını – alarak tüm toplum üzerinde derin bir korku yaratıyor. Her yıl seçilen gençlerin öldürülmesi, Capitol’ün halk üzerindeki hâkimiyetini gösteren bir güç gösterisi.
Gençlerin hedef alınması, halkı korku ve umutsuzluk içinde tutmanın en etkili yollarından biri. Bu durum hem bireyler hem de aileler üzerinde kalıcı bir travma yaratırken, çocukları seçilmeyen ailelerin de rahatlamasını, susmasını, biat etmesini sağlıyor.
Amaç, itaatkâr nesiller yetiştirmek
Açlık Oyunları, aynı zamanda çocuklar ve gençlere erken yaşta itaat etmeyi öğreten, Capitol’ün otoritesini sorgulamak yerine kabullenmelerini sağlamaya yönelik bir strateji. Mıntıkalardaki aileler ve gençler, her yıl bu acımasız sisteme boyun eğmek zorunda kalıyor. Yetişkinler çocuklarını kaybetme korkusuyla bastırılırken, çocuklar, Capitol’ün gücünü hissederek büyüyor. Medyanın da körüklediği bu sistem; gelecekteki itaatkâr nesilleri yetiştirmek için gayet etkili bir yöntem.
Medya da Capitol’ün acımasızlığını sürekli hatırlatarak itaatin devamını sağlıyor. Halk, bu gösteriyi izlemek zorunda kalırken, sistemi değiştirme gücüne sahip olmadığını hissediyor.
Manipülasyon aracı olarak medya
Kitabı okurken de, filmi izlerken de kısa bir süre sonra anlaşılıyor ki Panem’de, oyunlar Capitol’ün mıntıkalar üzerindeki hakimiyetini sürdürme aracı, medya da Capitol’ün en güçlü propaganda aracı. Yarışmacılar aracılığıyla toplumu ekonomik ve politik baskılara kafa yormaktan uzaklaştıran Capitol, bu “reality show” ile halkın gerçeği görmesini engelleyerek, onları sürekli manipüle ediyor.
Bu öyle bir şov ki medya, gerektiğinde oyunları dramatize ediyor, gerektiğinde estetik bir gösteriye dönüştürüyor. Yarışmacılar, Capitol’ün moda tasarımcıları tarafından süsleniyor, özel hazırlanan videolarla halka tanıtılıyor.
Propaganda ve korku yönetimi
Bu estetize etme, mıntıkalardaki insanların acılarını görünmez kılıyor. Medya, gerçek acıyı ve zulmü gizleyerek olayları yüzeysel bir eğlenceye dönüştürüyor.
Yarışmalar medyada büyük bir coşkuyla sunulsa da, gerçekte her yıl çocukların ölümüne neden oluyor ve bu ölümleri şova dönüştürerek kutsuyor! Capitol denilen baskıcı rejimin elindeki en güçlü silah medya. Acımasız şovunu medya ile kitlelere ulaştırıyor.
“Kahraman” ya da “kurban” yaratmak
Açlık Oyunları’nı bir televizyon şovu olarak sunan Capitol, istediği yarışmacıyı medya aracılığıyla idol haline getirebiliyor. Yarışan gençleri toplumun gözünde birer “kahraman” ya da “kurban” olarak lanse edebilme hakkını medya sayesinde elinde tutan Capitol, çocukların ölümüne rağmen halkın oyunu bir “eğlence” olarak algılamasını sağlayabiliyor.
Medya, gerçeği estetik bir şova dönüştürerek halkı uyuşturuyor ve Capitol’ün zulmünü sorgulamalarını engelliyor.
Medya üzerinden inşa edilen kimlikler
Gençlerin yarışmadaki rolleri medya tarafından sürekli çarpıtılıyor ve onların kimlikleri yeniden şekillendiriliyor. Capitol elindeki medyayı öyle güzel kullanıyor ki, doğal yollarla bir kahramana evrilen Katniss Everdeen’in başarısını da kendi lehine kullanmaya çalışıyor. Kendi gücünün farkında olmayan Katniss, başta sadece hayatta kalmaya çalışan bir gençken, medyanın katkılarıyla “Alaycı Kuş” sembolüne dönüştürülüyor.
Capitol ve medya için, Katniss sadece bir yarışmacı olarak değil, bir eğlence ve sansasyon malzemesi. Prodüksiyon, onun cesaretini ve bağımsızlığını kurguya dahil ederek, izleyicisine görkemli bir hikaye sunuyor.
Aşk her zaman satar, totaliter rejimlerde bile!
Bu sözün aslı “seks her zaman satar”, 1950’lerden bu yana reklamcılık ve medya dünyasının, dikkat çekmek, satış yapmak için -özellikle kadın bedeni üzerinden- seksten, müstehcenlikten medet umanların sloganlarından biri. Ancak artık biliyoruz ki, seks günümüzde “duygusal” değeri varsa sattırıyor. Bu gerçeği çok iyi yakalayan Collins, romanlarında aşk konusunu çok iyi işliyor.
Capitol, Katniss'i oyunları kazanan bir kahraman ve Capitol düzenine "uyum sağlamış" biri olarak sunmayı denerken, bir aşk hikayesi yazmayı da ihmal etmiyor. Capitol’un lideri Başkan Snow ve ekibi, Katniss ve Peeta’nın aşk hikayesini işleye işleye halkın ilgisini canlı tutuyor, oyunların trajik yanını unutturacak bir “romantik başarı” öyküsüne dönüştürüyor.
Gerçekliğin çarpıtılması
Medya elbette Capitol’ün politik çıkarlarına hizmet etmek için olayları çarpıtarak servis ediyor. Örneğin, Katniss’in Açlık Oyunları’nda hayatta kalma mücadelesi medya tarafından sadece bir strateji gibi gösteriliyor. Bu da toplumun gerçekleri anlamasını engelliyor, Capitol’ün dayattığı hikâyeye inanmasını sağlıyor. Böylece Capitol halkı ve mıntıkalarda yaşayanlar olan biteni sorgulamıyor.
Capitol, medyayı direnişin ve umudun yayılmasını engellemek için de alet ediyor. Medya, toplumun direniş potansiyelini zayıflatmak için sürekli olarak Capitol’ün otoritesini yüceltiliyor.
Ölüm üzerinden duygusal manipülasyon
Yarışmacıların ölümleri, medya tarafından planlı bir şekilde işlenerek sunuluyor. Dikkatlice seçilen müzikler, yakın çekimler, duygusal anlatımlar… Medya, ölümleri gerçek bir insan trajedisi olarak değil, izleyiciyi büyüleyecek dramatik bir anlatının parçası olarak yansıtıyor.
Medya eliyle ölümleri “normalleştirmek” ve birer “eğlence unsuru” haline getirmek toplumun duyarsızlaşmasını sağlıyor. Capitol halkı, yarışmacıların gerçek insanlardan ziyade birer karakter olduklarını düşünüyor, onların acılarına ya da ölümlerine duyarsız kalıyor. Hatta bahisler bile oynanıyor!
Medyanın direnişe ‘ironik’ katkısı
Capitol’ün medya üzerindeki mutlak kontrolü, ironik bir şekilde direnişin yayılmasına da katkıda bulunuyor. Katniss’in yarışmalardaki zaferi ve cesareti, yine medya aracılığıyla tüm Panem halkına ulaşıyor. Capitol medyası bu isyanın katalizörü haline geliyor.
Katniss’in isyanı, oyunlar sırasında televizyon aracılığıyla herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Capitol’ün kontrol etmeye çalıştığı medya, farkında olmadan Katniss’i bir kahramana ve devrimin simgesine dönüştürüyor. Katniss’in eylemleri, mıntıkalardaki halk için bir umut ışığı oluyor. Capitol’ün medya üzerindeki hakimiyeti, bir noktadan sonra ters tepiyor, isyanın büyümesine neden oluyor.
Detaylara girmeden sadece otoritenin çocuklar ve medyayı nasıl kullandığına dikkat çekmek için temalar üzerinden aktarmaya çalıştığım bu seri, genç yetişkin okuru hedefliyor. Bence her yaştaki edebiyat sever, 300-400 sayfalık bu kitapları kısa sürede okur, ancak üzerine uzun uzun tahliller yapar.
Ben seriyi Pegasus’tan okumuştum halen Dexx’ten Taylan Taftaf çevirisi ile okumak mümkün. Israrla okumanızdan yanayım ama Gary Ross'un yönettiği, Jennifer Lawrence’ın baş rollerde olduğu seriyi izleyecek olursanız da medyanın rolünü özellikle gözlemleyin. Medya manipülasyonu ve propaganda aracılığıyla toplumun nasıl kontrol edilebileceğini göreceksiniz. Hatta geleceğin dünyasında yaşanan olayların bugün nelere denk geldiğini de fark edeceksiniz.
(NK/HA)