Duygu Yoldaşlığı: bell hooks’la sevgi, emek, dayanışma ve daha fazlası üzerine

Bugün kurgu dışı bir kitaptan söz etmek istiyorum, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle, kendi kurallarımı çiğneme hakkını kendimde bularak.
Bu yazıya ilham veren bell hooks’un günün anlam ve önemini vurgulayan bir sözünü bulamadım, 8 Mart’larda ne yapardı hiçbir fikrim yok. Ancak böyle özel günlerde bell hooks gibi bazı özel kadınları hatırlamak, hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu kadınları sık sık hatırlamak gerekiyor.
Bu nedenle bu haftaki kitabımız bell hooks’un 2002 yılında yayımlanan “Duygu Yoldaşlığı - Kadınların Sevgi Arayışı” olacak.
bell hooks ile ne zaman, hangi kitabı ile tanıştığımı hatırlamıyorum, ama keşke çok daha önce okusaydım, dediğim yazarlardan biri olduğu çok net aklımda. İlk kitaplarını okuduğumda görüşlerinin çoğuna katılmakla birlikte bazılarını anlamakta zorlanmıştım ama zihnimi konfor alanından çıkmaya iten bu kadını sevmiştim. Yaş aldıkça bell hooks’u hep daha iyi anladığımı, onun feminist bakış açısının aslında nasıl tüm insanlığı kucakladığını fark ettikçe, ömrünün sonuna kadar daha adil, daha eşit, daha güzel bir dünya için olan mücadelesini öğrendikçe hayranlığımın arttığını söylemeliyim.
Tahakküme meydan okuyan küçük harfler
1952 yılında Gloria Jean Watkins adıyla Amerika’da Kentucky’de dünyaya gelen, kendine küçük harflerle yazılan ‘bell hooks’ adını seçen yazarımızı ille de tanımlamak gerekirse; -iki sözcüğe sığmaz ama- feminist ve sosyal aktivist diyebiliriz.
“Ben Kadın Değil miyim: Siyah Kadınlar ve Feminizm -Siyah Kadın Kölelere Nasıl Davranıldı? - Ain’t I a Woman? Black Women and Feminism” adlı ilk kitabı 1981’de yayımlanan bell hooks, 2021 yılında aramızdan ayrıldığında arkasında 30’dan fazla kitap bırakmış. Akademik yayınlar, makaleler, belgesel filmler, konferanslar derken ömrünü postmodern bir kadın bakış açısıyla, kadınlara ve elbette insanlığa adamış bell hooks.
bell hooks, fikirleriyle bu dünyada kendine özgü kocaman bir yer açtı. Ve o yeri anlamlı bir hayatla doldurmaya çalıştı. Irkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, feminizm, eğitim, sanat, tarih, cinsellik, kitle iletişim araçları gibi pek çok konuyu inceledi, yazdı, anlattı.
BGST Yayınları’ndan Öznur Karakaş’ın çevirisi ile yayımlanan kitabımız Duygu Yoldaşlığı’na (orijinal adı Communion: The Female Search Love) geçmeden önce, bell hooks’un tarzının Erich Fromm’un sevgi anlayışından etkilendiğini söylemeliyim. Özellikle Hep Aşka Dair (All About Love: New Visions) kitabında Fromm’un Sevme Sanatı (The Art of Loving) adlı eserine sıkça referans verdiğini hatırlatayım ki, onun feminizmini daha iyi anlayalım.
Fromm’a keşisen bir sevgi anlayışı
Fromm’un sevginin bir sanat olduğu, emek gerektirdiği ve öğrenilmesi gereken bir beceri olduğu görüşü, hooks’un sevgi üzerine düşüncelerinde önemli bir yer tutuyor. Hooks da Fromm gibi sevginin yalnızca romantik bir duygu olmadığını, etik bir duruş ve bilinçli bir eylem olduğunu savunuyor.
Sevgi bu haliyle bireyler arası ilişkilerde olduğu gibi toplumsal dönüşüm için de temel bir değer.
Tabii hooks’un Fromm’un sevgi anlayışını kendi süzgecinden geçirerek, kendi feminist perspektifine uyarladığını da belirtmeliyim. “Sevgi; ilginin, özenin, taahhüdün, bilginin, sorumluluğun, saygının ve güvenin birleşimidir” diyen hooks, sadece kadınlarla değil, erkeklere de çok önemli bilgiler paylaşıyor.
‘Adalet olmadan sevgi olmaz’
bell hooks, kitaplarında ataerkil kültürde sevginin kadınlara mal edilmesinin yanlışlığını anlatıp duruyor. Duygu Yoldaşlığı, hooks’un bu görüşlerini detaylıca okuyabileceğiniz bir kitap. “Adalet olmadan sevgi olmaz" cümlesiyle radikal bir tespitte bulunan hooks, sevgiyi özgürlüğün, eşitliğin ve adaletin olduğu bir zeminde mümkün kılıyor.
“Tahakkümün olduğu bir toplumda gerçek sevgi mümkün değildir” diyen bell hooks’a göre, birinin diğerine hükmettiği, güç ilişkileriyle şekillenen bir dünyada sevgi samimi ve özgür olamaz. Bu yüzden hooks, feminist mücadelesiyle yalnızca kadınların haklarını savunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun sevgi anlayışını da köklü bir şekilde değiştirmeyi istiyor.
Kadınlık rol yapmayı öğrenmek mi?
Duygu Yoldaşlığı: Kadınların Sevgi Arayışında Bir Yolculuk, altını çizip, üzerine uzun uzun düşünmeniz gereken cümlelerle, paragraflarla dolu. Mesela şu bölüm:
“Kadınlar kadınlığı öğrenirken, kadınlığın rol yapmak anlamına geldiğini öğrenir… Bu öğrenilmiş "-mış gibi yapma" davranışı genelde kadınların kendi içsel benliklerini bilmelerine mani olur. içe dönmek yerine memnun etmeye, başkalarının olmalarını istediği kişi olmaya çabalarlar. Kadınlar olarak bizler, rol yapmaya bağımlı olduğumuzda kendimize ve başkalarına zarar veririz. Bu zararı kabul etmedikçe sevgi yolunda ilerleme kaydedemeyiz.”
Hep sevgiyi arayan kadınlar
“Kadınlar kadınlığı öğrenirken, kadınlığın rol yapmak anlamına geldiğini öğrenir.” Ne kadar can yakıcı bir saptama. Rol yapma bağımlılığından kurtulmalıyız, hem kendimize hem de başkalarına zarar vermemek için, hooks bize bunu öğütlüyor. Şu cümleleriyle de daha fazlasını anlatıyor:
“Çocukluğumuzda, sevginin köklerine kendi yetilerimizle ulaşamayacağımızı, sevgiyi bilmek için başkaları tarafından sevilmemiz gerektiğini öğreniriz. Ataerkil kültürde yaşayan kadınlar olarak kendi değerimizi kendimiz belirleyemeyiz. Değerimiz, kıymetimiz ve sevilip sevilemeyeceğimiz her daim bir başkası tarafından belirlenir. Kendini sevmeyi sağlayacak araçlardan mahrum bırakılmış olan bizler, bizi sevilebilir kılsın diye başkalarına yöneliriz. Sevgiye hasret kalır, sevgi ararız.”
‘Kadın işi’ sevginin değersizleştirilmesi
“Ataerki, sevgiyi her daim kadın işi, değersizleştirilmiş, alçaltılmış emek olarak gördü. Kadınlar, sevmeyi öğrenemediğinde ataerkinin hiç umurunda olmadı; zaten ataerkil erkekler sevginin yerine bakımı, saygının yerine itaati koymaya pek hevesliydi.”
hooks bu önemli saptamayı yaparken erkeklere de kendi bulundukları durumu fark ettirecek önemli noktalara dikkat çekiyor. Evet, iktidar hala erkeklerde ama bu erkeklerin de kendileri olabildikleri anlamına gelmiyor.
“Kadınlar erkeklere doğru koşma dürtülerinin kölesi olduğunda, görünen o ki erkekler de hâlâ kaçma dürtülerine itaat ediyorlar. Erkekler sürekli olarak bağlanmaktan kaçmaları gerektiği mesajını aldıkça, kadınlara da çaresizce bağlanmak istemeleri öğretildikçe cinsiyetler her daim birbirine karşıt olacak ve hiçbir şey doğru düzgün yürümeyecek."
Kendini sevmeden başkasını sevemezsin!
“Sevgiye dair öğrendiğimiz yanlış bilgileri terk etmezsek, sevgi bizi iyileştirmez; aksine, bizi daha da yaralar.”
Sevginin dönüştürücü gücüne inanan bell hooks, romantik ilişkilerde, aile içinde ya da arkadaşlık ilişkilerinde “sevgi” adı altında sürdürülen toksik dinamiklere de dikkat çekiyor. Kadınların tarih boyunca, toplumsal sistemler tarafından yalnızca bedenleriyle değil, duygusal dünyalarıyla da sınırlandırıldığını vurguluyor. Bu durumda bir kadının sevgi anlayışı genellikle başkalarının beklentileriyle şekilleniyor.
Ancak bell hooks, Duygu Yoldaşlığı kitabında, sevginin, sadece başkalarına değil, önce kendimize dair olması gerektiğini anlatıyor. Bir kadının kendini sevmesi, kendini tanıması, yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda “toplumsal bir devrim” niteliği taşıyor.
Zaten sevgi, toplumsal cinsiyetin ve ataerkilliğin baskıları altında şekillenen bir kavram haline gelince, çoğu zaman kadınların, başkalarına sevgi gösterme biçimleri “sabır ve sessizlik” şeklinde oluyor.
Sevgi herkesin hakkı!
bell hooks, kadının sevgi arayışının, “bütünsel” bir arayış olduğuna dikkat çekiyor. Bu, sadece bir erkeği ya da toplumu sevme çabası değil, kendi içsel benliğini kabul etme ve bu benliği sevme çabası. Kendini sevemeyen bir kadının, başkasını sevmesi de, başkası tarafından sevilmesi de mümkün değil.
Bu kadar çok sevgiden söz ederken bell hooks, sadece kadınların “duygusal ve sevgi odaklı varlıklar” olarak görülmesinin yanlış olduğunu söylüyor. Haklı. Sevgi, herkesin hakkı! Onun feminizm anlayışı, sadece kadınları değil, tüm toplumu iyileştirmeyi amaçlıyor.
Kadın dayanışması
“Kadınlar, diğer kadınlar üzerinde tahakküm kurmak amacıyla ırklarının ve sınıflarının gücünü kullandığı müddetçe, feminist ‘kız kardeşlik’ hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemez.”
Bu sözüyle kadınlar arasındaki dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatan bell hooks, kadınların birbirlerine olan desteğinin, gerçek bir özgürlük mücadelesine dönüşebileceğine inanıyor.
bell hooks’a göre, kadınlar arasında kurulan dayanışma, sadece birbirini anlamaktan öte bir şey. Gerçek dayanışma bir anlamda, birlikte iyileşme süreci demek.
Bu dayanışma, kadınların sadece birbirlerinin derdini paylaşmalarından ibaret değil. Farklılıkların kabul edilmesi, birbirinin deneyimine saygı duyulması, birlikte çalışarak bu dünyayı değiştirme iradesi de bu dayanışmanın yapı taşları.
Kadın dayanışması, yalnızca duygusal bir destek ağı kurmanın ötesinde. Bu dayanışma, ortak bir mücadele alanı yaratmak, sisteme karşı birlikte durmak ve birbirimizin hikayelerini dinleyerek onlardan güç almakla ilgili.
Unutmayın hooks’a göre sevmek, sadece duygusal bir ihtiyaç değil, aynı zamanda politik bir eylem.
Ancak bunun çok da kolay olmadığının bilincinde olan hooks, bu nedenle durmadan düşünmüş, yazmış, anlatmış.
Erkekler de bell hooks okumalı
Meselesinin özüne gelirsek; sevgi, kadınların değil, hepimizin ortak paydası; sevgi, toplumsal cinsiyetin ötesinde bir insanlık meselesi.
Onun düşünceleri, kadınların toplumsal baskılardan kurtulması kadar, erkeklerin de kendilerine dayatılan duygusal ve toplumsal kalıplardan özgürleşmesini sağlamak adına önemli bir rehber.
Bu nedenle bell hooks’un eserlerini sadece kadınların değil, erkeklerin de okuması gerektiğine inanıyorum. Çünkü onun yazıları, kadınların ve erkeklerin toplumda nasıl şekillendirildiklerini, rollerin onlara nasıl dayatıldığını ve bu dayatmaların nasıl bir baskı oluşturduğunu derinlemesine inceliyor.
Son söz; bell hooks yazıları ve fikirleriyle, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı durmak, sevgi üzerine yeniden düşünmek için bizlere ilham vermeye devam ediyor. bell hooks gibi 8 Mart’ları ve hayatın tümünü anlamlandıran, varlıkları ile bu dünyayı onurlandıran tüm kız kardeşlerime sevgiyle…
(NK/RT)
Veda Etmiyorum: Susulan acıların nesiller boyu süren travması

Görünmez Kentler: Yıkılan şehirler, anılar ve bellek

Beyaz Gürültü: Kolektif umursamazlık ve sorumluluğun kayboluşu

Epepe: İnsanlar, şehirler ve ‘kalabalık yalnızlık'

‘Kız, Kadın, Öteki’nden Gisele’nin davasına: Utanç artık yer değiştirmeli!
