“2015 Seçimlerine Giderken; Rakamların Seçimcesi” başlıklı 23 Şubat tarihli yazıda, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin 2002 genel milletvekili seçimlerinden 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar yurtiçi kayıtlı seçmenlerinden aldığı oyların değişimlerinden hareketle -bir başlangıç belirlemesi olarak- şu saptamayı yapmıştım: “2015 genel milletvekili seçimlerinde iktidar partisinin -en iyimser tahminle- toplam kayıtlı seçmenlerin -en, en çok- yüzde 39’u tarafından desteklenmesi söz konusu olduğuna göre, seçim sonucunu asıl belirleyecek kesim kayıtlı seçmenlerin yüzde 61’i ya da daha büyük kesimi olacak.”Şimdi sıra, 7 Haziran seçimlerinin yukarıdaki saptama çerçevesinde ortaya çıkarabileceği iki uç’taki olası (kâbus / umut) durumlarının gerçekleşebilme ihtimallerinin tartışılmasına geldi.
Kâbus ve zafer kavramları, hem iktidar hem de muhalefet partilerince farklı biçimlerde tanımlanıyor olmalı. Çünkü bu seçimlerde bir kesim için kâbus olan, diğer kesim için zafer olarak görülebilir. Oysa iktidarların alınan veya alınamayan oylarla değiştiği, seçimlerin demokrasinin ayaklarından birini oluşturduğu ülkelerde seçim kazanmak veya kaybetmek, kâbus oluşturmadığı gibi bir yeniden doğuş anlamı da taşıyamaz. Eğer seçimler iktidarla muhalefeti belirlemenin ötesinde, kabus / zafer ifade eden yeni kavramlarla tanımlanır hale gelmişlerse, işte orada ‘bazı sorunlar var’ diye düşünmek yanlış olmaz.
AKP’nin zafer umudu
2002’den 12 Eylül 2010’a kadar oy kazanım sürecinde giderek parlayan günler yaşayan AKP, 2010’unun ardından önce az sonra biraz daha fazlalaşan bir dışa akan oy kanalına girdi. 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden AKP, yüzde 39,1’lik bir kayıtlı seçmen desteğiyle çıktı. 2011 genel milletvekili seçimlerinden 2014’e AKP, kayıtlı seçmen sayısı artışına karşın 650 bin, 2010 referandumuna göre ise 1 milyon civarında oy yitirdi. Dolayısıyla 2015 seçimlerinde AKP’nin ilk çabası oy yitim sürecini durdurmak.
Toplumun mavi yakalılarından beyaz yakalılarına, Alevilerinden Kürtlerine, çocuk ve gençlerinden kadınlarına kadar bir çok kesimini karşısına alan, örgütlü tüm toplum kesimlerinin örgütlerini paramparça etmek için saldıran AKP, acaba hızla artan kayıtlı seçmen sayısına karşılık seçmen desteğini yüzde 39,1’de nasıl sabit tutabilecek? Sünni İslam inançları kullanarak, toplumun otoriterlik tutkularını kamçılayarak, toplumsal kutuplaşmayı en üst düzeye tırmandırarak, karşı çıkışları kesip susturarak tamamen örgütsüz bir toplum yaratıp, yüzde 39,1’ini korumak istiyor AKP.
Yüzde 39,1’lik kayıtlı seçmen desteğinin 2015’de de sürmesi için; yeni kayıtlı seçmen kitlesinin de yüzde 39-40’ının oyunu AKP’ye vermesi ve Ağustos 2014’te Erdoğan’a oy verenlerin tümünün sandık başına giderek AKP’ye oy atmaya devam etmesi gerekiyor. AKP bunu başarabilir mi? Demokratik ve şeffaf bir seçim ortamında hem sosyolojik hem de siyasal olarak bunun becerilebilmesi bana olanaksız görünüyor. Ama bu bana göre böyle. Sonuç farklı olabilir.
AKP’nin zafer umudu açısından, azalma sürecindeki destekçilerin sandık başına gidip AKP’ye oy vermeleri yeterli değil. Çünkü geride kayıtlı seçmenlerin yüzde 61’i büyüklüğünde bir seçmen kitlesi daha var ve onların oy kazanç ve kayıpları AKP’nin kinden çok daha önemli.
Eğer; yeni kayıtlı seçmenlerle birlikte Ağustos 2014’te Erdoğan’a oy vermemiş yüzde 61’lik seçmen kitlesinin, 3 ya da 4’te 1’inin oyu, ya oy kullanmadığı ya da kullandığı oyunun iptali nedeniyle, toplam geçerli oy oranı yüzde 80-85 arasında gerçekleşirse,
- AKP’nin geçerli oylar içindeki payı yüzde 45-49 olması,
- Ağustos’a göre geçerli oy oranının yükselmesi nedeniyle Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) barajı aşamaması,
sağlanmış olur. Bu duruma ek olarak yeni kurulan ya da oluşan partilere yönelik algı operasyonlarıyla AKP’nin; Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin laik ulusalcı kanadıyla, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin kimi milliyetçi grup ve kesimlerini ya bu yeni partilere yönlendirilmesi ya da sandıktan uzaklaşması yoluyla, hem CHP’nin hem de MHP’nin geçerli oylar içindeki paylarını azaltıcı yollar denemesi, sürpriz oluşturmaz. Eğer bu politik uygulamada AKP başarılı olursa;
* Seçim barajı nedeniyle milletvekilliğine dönüşecek geçerli oy oranı yüzde 75-80 aralığına gerileyeceği,
* AKP’nin oy oranı CHP ve MHP oy oranları toplamının 5-10 puan üstünde olacağı,
için AKP iktidarı meclise -en azında- anayasayı halk oylamasına götürmeye yetecek sayıda milletvekili sokmuş olacak.
Özet; Türk tipi başkanlık sisteminin kapısının açılıp, seçilmiş otoriterliğin zaferi olarak 2015 genel milletvekili seçimlerinin tarihe not düşüşü ve de AKP’ye muhalefetedenler için bir kâbusun yaşanması gerçekleşmiş olacak.
AKP muhalefetinin kâbus yerine zaferle kucaklaşması
Mavi ve beyaz yakalı çalışan sınıflarından örgütlü her türlü toplumsal kesime, erkeklere emanet edilmiş kadınlığa hayır diyenlerden, inanç ve etnik köken farklılığının ezilmişlik nedeni olamayacağını savunup hakkını arayanlara, soru sorup düşünce özgürlüğü isteyenlere kapıların kapandığı bir yönetimde iktidar partisinin oy yitimini durdurması mümkün müdür? Mümkün ola da bilir, olmaya da bilir. Sonuç saçlar dökülüp, kel görününce ortaya çıkacak.
2015 genel milletvekili seçimleri sonucunda, AKP’nin kayıtlı seçmenlerden alacağı oyun ayrıntılı analizleriyle, yukarıdaki sorulara verilen toplumsal yanıtları öğrenme fırsatımız olacak. Ama bulunduğumuz noktada da olası sonuçlarla ilgili öngörülerde bulunmak mümkün.
Eğer HDP; Ağustos 2014 seçimlerinde kayıtlı seçmen bazıyla kazandığı 2 puanlık ek oy desteğini 2015’e uzatarak ve toplumun tüm ezilen kesimlerine açık, demokrasiden yana politikasını asgari 1,5 – 2 puanlık kayıtlı seçmen desteğiyle daha da arttırabilirse, seçimdeki geçerli oy oranı yüzde 90’lar düzeyine yükselse bile barajı aşan ve 2011’in yaklaşık 2 katı milletvekili çıkaran bir parti konumunda olacaktır.
Eğer CHP; iktidarın uygulamalarına karşı olmasına rağmen alternatif bulamadığı için sandığa gitmeyen kesimleri şemsiyesi altında toplayabilir; insan hakları, demokrasi ve özgürlükler platformuna temel oluşturacak yaklaşımlar sergileyerek, 2011’de oyunu aldığı kayıtlı seçmen kitlesinin yüzde 21,1’i oranındaki desteğini yüzde 30’lara taşıyıp, seçimlerin birinci partisi -şansı az da olsa- olma olasılığını yaratabilir.
Eğer MHP; 2011 seçimlerinde yüzde 10,6 dolayında olan kayıtlı seçmen bazlı desteğini, daha önce de seçim işbirliği yaptığı iki parti (Saadet Partisi / Büyük Birlik Partisi) çizgisiyle birlikte seçime taşır ve seçimdeki ağırlığını kayıtlı seçmen bazında yüzde 15’lere yaklaştırabilecek olursa, meclise götüreceği milletvekili sayısı da önemli oranda artmış olacak.
Eğer yukarıda üç partiyle ilişkili olarak sıralanan olasılıklardan (ki her üçünün de gerçekleşmesi sürpriz oluşturmaz) ikisinin gerçekleşmesi; AKP ve Erdoğan’a Türk tipi başkanlık sistemini -en azından- 2019’a kadar unutturacak bir meclis yapısı ortaya çıkaracaktır. Eğer her üç olasılık birlikte gerçekleşecek olursa da, AKP sadece Türk tipi başkanlık özlemini değil iktidarını da yitirme durumuyla karşı karşıya kalacak.
Özet; Türk tipi başkanlık sisteminin kapısının kapatılarak, toplumca seçilmiş otoriterlik yerine demokrasiyi seçmesinin zaferi olarak 2015 genel milletvekili seçimleri tarihe geçerken, AKP iktidarının kendi kâbusuyla baş başa kalması da bu süreçle gerçekleşmiş olabilecek.
Sonuç Yerine
Önümüzdeki üç ay, Mart / Nisan / Mayıs Türkiye siyasi tarihinde önemli yer tutacak bir dönemi simgeliyor olabilir. Bu nedenle de, her zaman olması gerekenden çok daha fazla ve de dikkatle, şeffaflığı öne çıkarıp demokratik bir seçim ortamının yaratılmasına büyük önem verilmesi gerekiyor. Çünkü bugün Türkiye’de demokrasiye dünden daha fazla ihtiyaç var.
2015 seçimlerinde iktidarın zaferi seçilmiş otoriterliğin Türk tipi başkanlık sistemiyle pekiştirilmesi anlamına gelecek. Buna karşın iktidarın kabusu, iktidar için ‘Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma’ anlamına gelecek. Bu da; Türk tipi başkanlık sistemi kurmaya giderken soruşturmalara konu olabilecek bir konuma düşmek anlamına gelmiyor mu?.
Umalım ki 2015 seçimleri, bir kâbus ve zafer beklentisiyle tanımlanan son seçimler olsun. (ST/HK)