* Serginin fotoğrafları için tıklayınız.
2005 yılı başlarında düzenlenen bir toplantıda Cengiz Çandar ortaya ilginç bir fikir attı: "Türkiye'de Hükümet geçmişteki bazı ayıplanan olaylara mesafe koymak için bir adım atsın. Bu olaylarla yüzleşmek için kararlı olduğunu göstersin. Bunun için de bu yıl bir etkinlik düzenlensin. Ellinci yılında T.C. Hükümeti 6/7 Eylül Olayları ile ilgili resmi düşünceyi ortaya koymaya yönelik bir etkinlik düzenlesin."
Bu öneri daha sonra bir girişim grubunun oluşmasına yol açtı. Bir takım sivil toplum örgütü temsilcisi bir araya geldi. Bu topluluk önerinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a iletilmesine karar verdi. Ancak beklenen olumlu yanıt bir türlü alınamadı. Erdoğan'ın bu aşamada öneriye sıcak bakmadığı söylendi.
Oysa Çandar'ın ortaya attığı bu önerinin "püf noktası" etkinliğin siyasal otorite tarafından gerçekleştirilmesiydi. Herhangi bir sivil toplum örgütünün bu vesile ile yalnızca bir anma etkinliği yapması değildi.
Ancak bu reddin arkasında neler olduğu sonra anlaşılacaktı.
Girişim grubu reddedilmesine rağmen etkinliği düzenlemekten vaz geçmedi.
Tarih Vakfı'na dönemin soruşturma savcısı olan Emekli Tümgeneral Fahri Çoker tarafından bağışlanmış olan fotoğraf arşivi ile bir sergi hazırlığına girişildi. Ayhan Aktar'ın destekleri ile Dilek Güven'in gerçekleştirdiği bir araştırma bu sergi hazırlığı için baz alındı.
Ancak bu serginin hazırlığı daha duyulur duyulmaz girişim üyeleri bir bölümü ölüm tehditleri olmak üzere çeşitli imzasız mesajlar almaya başladılar.
Belli ki bir takım çevreler bu sergiden rahatsız olmuşlardı ve yapılmaması için her türlü yola başvuracaklarını göstermek istiyorlardı. Bunun üzerine girişim üyeleri tehditleri resmi makamlara ilettiler ve güvenlik önlemlerinin alınmasını talep ettiler.
6 Eylül günü, serginin açılacağı saatte, İstiklal Caddesi Elhamra Pasajı'nda bulunan Karşı Sanat isimli galerinin önünde elli civarında kalkanlı "Çevik Kuvvet" polisleri yer aldı.
Sergi salonunda da beş altı kişilik bir sivil polis ekibinin olduğu da tahmin edilebilir. Açılışa büyük bir kalabalık geldi. Bir süre sonra da küçük bir protestocu grup.
Bu gelenler İşçi Partisi mensuplarıydı. Ellerinde Türk bayrakları ile sergi alanında sloganlar attılar. Serginin Türk Milleti'ni küçük düşürdüğünü, bu serginin gerçekleri yansıtmadığını söylediler. Sonra da sergi alanını terk ettiler.
Kimse onlara karışmadı, bağırmalarına karşılık vermedi. Serginin açılışına katılan topluluk gayet sakin bir şekilde, bu grubun müdahalesini ibretle izledi. Serginin açılışında 6/7 Eylül'ü yaşamış yaşlı insanlar da vardı.
Ancak aşağıda güvenlik güçlerinin başı olduğu belli olan ve aşağıdaki çay ocağına elinde telsizle oturmuş kişi "siz biraz sonra ne olacağını görürsünüz..." gibilerinden bir şeyler söyledi.
Bu grup gittikten sonra şaşırtıcı bir şey oldu. Kapıda saatlerdir durmakta olan "Çevik Kuvvet" bir anda yok oldu. Hep birlikte koşar adım çekildiler, kayıplara karıştılar. Belli ki birileri onlara emir vermişti.
Onlar gittikten hemen sonra sergi salonuna siyah giyimli, iri kıyım adamlar girdi. Bunların giriş biçiminden bir saldırı yapacakları belli oluyordu. Daha doğrusu sanki biraz sonra silah çekecek, insanları tarayacak gibi bir görünümleri ve yüz ifadeleri vardı.
Silah çekmek yerine, hızla sergiyi tahrip etmeye, panoları kırıp dökmeye başladılar.
Açılışa katılan topluluk, sergiyi ve etkinliği hazırlayan girişim üyeleri, salon görevlileri şaşkınlıkla bu saldırganlara baktılar. Ama hiç bir çatışma, itişme kakışma olmadı. Olsaydı, ne olurdu bilmiyorum.
Silahlarını çıkarıp vururlar mıydı? Yoksa döverler miydi? Yalnızca yaşlı bir kadının ağladığını gördüm.
Şöyle diyordu : "Bırakın soruşturma açılmasını, bir sergiyle anılmasına dahi müsade etmediler."
Doğrusunu söylemek gerekirse sergiyi kırıp dökenler tam da düzenleyicilerinin sergi konseptine hizmet etmiş oldular. Bu ayıbın üzerinin örtülerek nasıl günümüze taşındığını, hiç utanmadan "yaptık, gene yaparız" dediklerini gösterdiler.
Bu saldırı serginin basında daha geniş bir biçimde yer almasına yol açtı. Hatta sergi tasarımında düşünülen ama yapılamayan cam kırıkları, dökülmüş eşyalar onlar sayesinde gerçekleşti.
Bu sonuç bile zannedersem bu saldırganların aldıkları komutu gerçekleştirirken nasıl bir duruma dönüştüklerinin bile farkında olmadıklarının bir göstergesi.
Ama işin öbür tarafında hesap sorulmasını bekleyen önemli bir mesele var :
* Sergi salonu ve kapısındaki güvenlik güçleri saldırı yapılacağını nereden biliyorlardı ? Saldırı sırasında onlara çekilme emrini kim verdi?
* Saldırganlar hakkında defalarca başvuru yapılmasına ve teşhis edilmelerine rağmen neden soruşturma açılmadı ?
* Saldırganlar kimden emir aldılar, bu saldırı için resmi taraftan onları kim yönlendirdi (azmettirdi)? (KG/BA)