Aylar evvel bir arkadaşımın yaşadığı, beni etkileyen bir olay vardı. Nisan'ın ortası olur olmaz hatırlattı onu bana.
Hatırlatırken de "Bakarsın sen unutursun, hatta yaşayan dahi unutur, o yüzden başkaları bilsin diye yaz bu yaşananı" diye tembihledi. Ben de isim vermeden, başkahramanlardan birine "Sird" (Ermenicede kalp) diğerine de "Göz" diyerek, bu kısa hikayeyi size anlatmaya çalışacağım.
Sird için üniversiteye başlama vakti gelip çatmış. İstediği bölümü kazanmanın mutluluğuyla, "yeni başlama" duygusunun yüreğine serptiği canlılık ve hayallerle adımını atmış üniversiteye. Fakat gelin görün ki üniversite hayatı Sird'in tahayyüllerinin çok uzağında başlamış. Sird sınıftaki ilk günlerinde sık sık "İsmin neden Sird?" sorusuyla karşılaşmış.
"Ermeni'yim, Ermenice bir isim" açıklamasını yapmış her sorana. Bu cevabın ardından "Öyle mi? Peki anlamı ne? Benim de Ermeni arkadaşım vardı" gibi, hepimizin alışkın olduğu tepkilerle karşılaşmış. Sonra bir gün yanına Göz yanaşmış. Onun bakışı diğerlerininkinden farklıymış, o da sormuş sorusunu:
Söylenecek sözlerin sessizliğinde...
"Senin adın neden Sird?"
Sird "Ermeni'yim ben" der demez, Göz, bir hışımla "1915'te neden ölmedin?" diye sormuş. Sird donmuş kalmış, haliyle cevap verememiş soruya. Yüreği bir türlü dile gelememiş, hani bazen söylenecek sözün çokluğu insanı dilsiz bırakır ya, aynen öyle olmuş işte. Cevabını kalbine gömmüş.
Sird, yüreği geniş olan insanlardan olduğu için, kalbinden çıkan ses ona şöyle fısıldamış:
"Göz, belli ki hayatında hiç Ermeni görmemiş ve tanımamış bir çocuk, sadece kafasında belirli bir ‘Ermeni' imgesi var: ‘Hain, yok edilmesi gereken, var olduğu halde zarar veren Ermeni'... Sird, burada iş sana düşüyor, göster ona Ermenilerin aslında 1915'te ölmemesi gerektiğini, veremediğin cevabı insanlığınla ver."
Sird kalbinin sesini dinlemiş, doğru olan da yüreğinin yoluymuş. Göz'e hiçbir zaman öfkeli davranmamış, olduğu gibi davranmış, kinsiz, nefretsiz, öfkesiz, çünkü Sird kinin, öfkenin merhem olmadığını bilenlerdenmiş. Zaman içinde Göz de anlamaya başlamış aslında Sird'in çok da ölmesi gerekmediğini. Sird ders notlarını paylaşmış Göz'le yeri geldiğinde, Göz de onunla selamını ve bir çift kelamını. Mesafeli bir yakınlık gelişmiş aralarında. Göz, o soruyu bir daha hiç tekrarlamamış.
19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in vurulmasıyla Sird'in yüreği çok yaralanmış. Son sınıftaymış o sırada. Onun için de çok acı bir dönüm noktası olmuş Hrant Dink'in aramızdan alınışı. Agos'un önüne gelmiş, gözyaşlarıyla sulamaya çalışmış akan kanı. Birden telefonuna bir mesaj gelmiş, Göz'den…
"Üzgünüm ve özür dilerim"
1915'te Sird'in ölmemiş olmasına dört sene önce dayanamayan "Göz", 19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in öldürülmesine kayıtsız kalamamış. Göz'ün bakışı değişmiş. Özetle "Üzgünüm ve özür dilerim" diyen bir mesaj atabilmiş Sird'e. Sird'in yüreğinin genişliği değiştirmiş Göz'ün bakışını. Mevlana da zamanında ne güzel söylemiş, "İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır" diye. Sird'in geniş yüreği Göz'e de değer katmış.
Bazı acıların tesellisi yoktur, aynen 1915'in veya 19 Ocak 2007'nin olamadığı gibi. Acı ne kadar siyahsa, teselli de bir o kadar karadır. Ama bazen siyah acıların, bir özür mesajıyla da olsa, gri birer tesellisi olabiliyor. Belki de bazen Sird'inki gibi geniş yürekler gerek gri teselliler yaratmak için.
Hrant Dink "Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardık" demişti. Sird de, ta en başından talip olarak, içine sokulmaya çalışıldığı cehenneme girmemeyi başarmıştı. Göz'e de cehennemin yakıcılığını ve de cehennem ateşinin iyi bir şey olmadığını göstermişti bir şekilde.
Şimdi belki Göz bir yerlerde, 24 Nisan'da, arkadaşlarına "Keşke Ermeniler 1915'te ölmeselermiş" diye fısıldıyor olacak, kim bilir? Beyaz bir teselli için bunu düşlemekten zarar gelmez. (NK/GG)
* Bu yazı 25 Nisan 2008 tarihli Agos gazetesinde de yayınlandı.