TRT homofobi borsasında haftayı tavan yaparak kapattı. TRT çocuk kanalında 1.5 senedir Rüzgar Gülü adlı programı sunan Tuğrul Tülek'i oynadığı dizide gay bir karakteri canlandıracağı için işten çıkarttı. Hem de apar topar, onu izleyen çocuklara usulüne göre veda dahi etmesine fırsat vermeden...
TRT'nin yaptığı bu ayrımcılık homofobinin hala ne boyutlarda seyrettiğini bizlere bir kez daha göstermiş oldu. TRT'nin yaptığı bu ayıbı kendi "ahlak anlayışı" sınırlarında meşru bir tabana oturttuğundan kişisel olarak bir şüphem yok ama resmi söylemin tahakkümü altında ve de yeniden üreticisi olan TRT'ye ahlakın başka bir şey olduğunu, ayrımcılık yapmanın en büyük ahlaksızlık olduğunu sanırım uzun uzadıya anlatmak gerekiyor.
Lisans tezimde damgalama ve ayrımcılık üzerine çalışmıştım ve o dönemde birçok lgbtt bireyin hikayelerini dinleme fırsatı bulmuştum. Dinlediğim hikâyeler, nüfuz etme fırsatını bulduğum hakikatler kişisel olarak beni derinden etkilemişti.
Korku meselesi
Yaşanılan türlü türlü ayrımcılıklar, dışlamalar, mağduriyetler ve muafiyetler mevcuttu. Görüşmeler yaptığım birçok kişi toplumda lgbtt bireylerden korkulduğunu ve "korku" sebebiyle de kendilerinin maruz kaldığı olayların şiddetinin fazla olduğunu belirttiler. Ayrımcılığın sebeplerinden birisi de korkuydu, korkunun dozu ayrımcılığın şiddetini de arttırıyordu. Ayrımcılık ise zaten şiddetten bağımsız değil, her ayrımcılık içinde farklı türde şiddeti barındırıyor. Buna sembolik, psikolojik, sözsel ve fiziki şiddet de dahil.
Tezimde yol aldıkça karşılaştığım bazı yorumlar adeta yaptığım görüşmeleri doğruladı. Kimi arkadaşlarım, tanıdıklarım ve akrabalarıma tezimin içeriğini sorduklarında veya tezim hakkında konuşurken onlara lgbtt bireylerle derinlemesine görüşme de yaptığımı belirttiğimde ilk sordukları sorulardan bir tanesi "korkmuyor musun?" du.
Sordukları soruyu hiç de doğru bulmadığımı ve korkmam için geçerli bir neden söylemelerini istediğimde ise çevremdeki insanlar korku gerekçesini herhangi bir tabana oturtamadı. Zikredebildikleri onlara belletilen "hasta, sapık, anormal" gibi çeşitli imajlardı. Her daim ezbere konuşuyorlardı...
Homofobinin üretim araçlarından birisi olarak eğitim
Bu algıda, bu yanlış bilgide hiç kuşkusuz eğitim sisteminin büyük bir payı var. Aynı eğitim sisteminin hamurunda yoğrulan "dünün" çocukları ise bugünün yetişkinleri oldular ve tüm o imajlar, verili kalıplar, belletilen önyargılar onlarla beraber büyüdü. Dolayısıyla homofobi de büyümüş oldu.
Eğitim müfredatı çeşitli grupları ya yok sayma üzerine ya da dışlama veya önyargı üretme üzerine inşa edilmiş. Bu yüzden Tuğrul Tülek TRT'den bir dizide gay karakteri canlandırdığı için atılabiliyor ve yine aynı sebeplerden ötürü Erzurum'da kurtuluş törenlerinde Ermeniyi canlandıracak figüran dahi bulunamıyor.
Eğitim müfredatında, ders kitaplarında eşcinseller yok sayılıyor. Eğitim homofobinin üretildiği ve de her defasında yeniden üretildiği en "hatırı sayılır" araçlardan. Eğitim sistemi fazlasıyla ataerkil ve kimlikleri sabitleyici. Ders kitaplarında eşcinsellere ya yer verilmiyor, ya da olumsuz ifadelerle yer veriliyor. Cinsel sağlık eğitim dersleri zorunlu hale getirilirse ve cinsel farklılıkları, farklı yönelimleri de kapsayacak şekilde revize edilse çok daha sağlıklı bir topluma kavuşuruz. Tabi bir de işin eğitimci boyutu var, onların da önyargılardan ve kafalarına yerleşmiş olan tüm stereotipilerden arınmaları gerekiyor. Eğitimcilerin de lgbtt bireyler konusunda ayrıca bir farkındalık eğitiminden geçmesi elzem.
Korkulan grup olarak "çocuklar"
Tezimde ortak noktalardan bir tanesi de görüşme yaptığım kişilerin en çok çekindikleri yaş grubunun çocuklar olmasıydı. Çünkü en can acıtıcı sözleri ve tavırları onlar sergiliyorlardı. Çocuklar direkt olarak aşağılayıcı ifadeleri, türlü hakaretleri telaffuz etme cesaretine sahiptiler. Tezimde görüştüğüm gay bir birey aynen şöyle demişti.
"En çok korktuğum çocuklar, çok can acıtıcı olabiliyorlar. En ağır hakaretleri bazen onlardan yiyorum, mahallede oynayan çocuklar gay olduğumu biliyorlar ve türlü türlü küfürler ediyorlar. Yaz aylarında onlar mahallede oyun oynadığı zaman dışarı çıkmaktan korktuğum anlar olmuştu.".
TRT'nin bu tavrını duyunca haliyle aklıma düşen ilk şeylerden birisi de bu durum oldu. Programı izleyen çocuklar ne olduklarını anlamadan sevdikleri bir sunucudan mahrum bırakıldılar.
Çocuklar kararın nedenini sorup soruşturunca ve de eğer aileleri de önyargı havuzunda yüzüyorlarsa, eşcinselliğin "korkulması gereken, kötü, günah, ayıp" bir şey olduğu kanısına kapılabilirler. Ailesi homofobik olmayan çocuklar belki bu imaj algısından kurtulmuş olacak ama Türkiye toplumunun genelindeki homofobiyi göz önünde bulundurursak tablo pek de parlak gözükmüyor. Toplumun büyük bir kısmı eşcinsel bireylerle barışık değil, eşcinselliği hastalık olarak algılayan zihniyet, eşcinselliği bir veba olarak görüp bulaşıcı olarak nitelendiriyor. Devletin bakanının bile kurabildiği tek argüman "hastalık" üzerinden.
Okur yorumlarının düşündürttükleri
Tülek'in yaşamak durumunda bırakıldığı nahoş olay medyada da yer buldu. Okur yorumlarını incelediğimde çeşitli ifadelere rastlamam bana tüm bu bilgi kirliliğini ve önyargı promosyonunu tekrar göstermiş oldu. Yorumlarda ortak olan en vahim noktalardan bir tanesi de gayliğin doğal bir şey gibi değil de anormallik üzerinden nitelendirilmesiydi. İşte bazı örnekler:
"Bu tip karakterlere televizyonda daha fazla yer verildiği zaman, insanlarımızın ahlakı hızlı bir çöküşe geçiyor. Gay olan kendine gay olsun, çıkıp meydanlarda meydan okumaya çalışmasın."
"Evet bence de TRT çok doğru bir şey yapmış. Normal doğal bir şeymiş gibi her yerde gay karakterleri türedi.."
"Her programa bir gay koyuyolar, giderek yaygınlaştırmaya çalışıyorlar, doğal bir şey gibi karşılamamızı ve algılamamızı istiyorlar. Trt doğru yapmış"
"Oyunculuk diye diye ahlaki erozyon yaşıyoruz. TRT çok doğru yapmış. Gay'lik giderek meşrulaştırılmaya çalışılıyor"
Bunlar onlarca yorumlardan sadece birkaç tanesi. Tablo tamamen böyle de değil, TRT'nin bu yaptığını etik bulmayanlar, homofobiye şiddetle karşı çıkanlar, bu ayrımcılığı meşru görmeyenler de var.
Bir de arafta kalmışların yorumları var,
"Gayler cinsel sorunu olan insanlardır ama TRT'nin yaptığı da hiç etik değil."
"Başka bir program olsa ayıp etmişler diyeceğimde çocuk programı sunup da gay rolü oynamak ne kadar demokrat olsam da bana bile doğru gelmiyor."
Ahlaki erozyon nerede?
Ortada bir ahlaki erozyon varsa bu cinsel yönelimden değil, ayrımcılıktan, faşizmden ve önyargıların kemikleşmesinden kaynaklanıyor Eğitim düzeyinde ise çabamız zaten erozyona uğramış, öğrencilere "ne" düşünülmesini belleten eğitim müfredatının revize edilmesi yönünde olmalı.
Öte yandan tüm okları eğitim sistemine de yöneltmemiz yanlış olacaktır. Homofobinin beslenmesinde ve yeniden üretilmesinde medyanın, militarizmin toplum üzerindeki etkisinin, ataerkil yapının ve sosyo-ekonomik koşulların da önemli bir payı var.
Ayrımcılık yasası çıkmalı
TRT'nin sergilemiş olduğu bu tutum bizlere Ayrımcılık Yasası'nın çıkmasındaki önemi bir kez daha göstermiş oldu. TRT'nin yaptığı bu ayrımcılık binlerce örnekten bir tanesi, hayatın türlü türlü alanlarında kimlikleri veya cinsel yönelimleri sebebiyle ayrımcılığa uğrayan binlerce insan var. Ayrımcılık yasası çıktığı taktirde eğitim, istihdam, sağlık gibi alanlarda ayrımcılığa uğrayan bireyler haklarını arayabilecek ve tıkanmış olan birçok yolun önü açılmış olacak. Umarım hükümet en kısa zamanda Ayrımcılık Yasasını gündemine alır.
Homofobiye ve ayrımcılığa sessiz kalmamalıyız, sessiz kaldıkça yapılan ayrımcılıkları meşrulaştırmış oluyor ve bir sonraki seferde daha ağırını yaşamak durumunda kalıyoruz. 18 Haziran itibarı ile 18. LGBTT Onur Haftasına girmiş bulunmaktayız, bu vesile ile de Onur Haftasını kutluyor ve "Aşk Bir İnsan Hakkıdır" diyorum...(NK/EÜ)