Türkiye'nin Afrin operasyonuna ABD ve Rusya'nın fiili olarak destek veriyor konumunda durmaları, Suriye topraklarına girmesini engelleyecek açıklamalar yapmamaları yeni sorular doğurdu. Suriye bazında uluslararası dengeler değişiyor mu? ABD ve Rusya politika mı değiştirdi? Şam yönetimi Afrin'i PYD ile anlaşıp alabilir mi? ABD ile PYD arasında Suriye savaşı boyunca süren iyi ilişkilerin sonu mu geldi?
Bu soruları bianet için Suriye savaşını dönem dönem değerlendiren İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş'e sorduk.
Güneş Suriye savaşı boyunca sahadaki aktörlerin her sorun bölgesi için farklı angajmanlara girdiğini, farklı denklemleri seçtiğini; Suriye'nin bir çok dengenin oluştuğu karmaşık yapısı içinde uluslararası güçlerin genel politikalarını sürdürmeye çalıştıklarını söylüyor.
ABD ile Türkiye Menbiç meselesi, Rakka operasyonuna Türkiye'nin alınmaması, ABD'nin YPG'ye desteği, TalAbyad sorunu gibi sorunlar yaşadı. Afrin son aşama mı? İpler koptu, artık Türkiye ile ABD Suriye arazisinde düşman diyebilir miyiz?
İlk olarak Suriye’ye bakarken aktörlerin son derece parçalı davrandığı söylemek gerekiyor. Yani her bir aktör diğer aktörlerle aynı biçimde aynı düzeyde ilişki kurmuyor. Aynı ittifak içerisinde ya da karşı ittifaklar içinde yer alan aktörler için geçerli bu. Örneğin ABD ile PYD ilişkisi, Rusya ile PYD ilişkisi veya İran, Şam diye gider bu. Mesela Menbiç için farklı bir politika; Halep, Rakka, Deyrezzor, Hama için farklı politikalar uyguluyorlar. Suriye Savaşı’nın yedi yıllık tarihi bunun birkaç yüz örneğiyle dolu. Her sıcak gelişme olduğunda meseleyi oradan görüyor ya da oradan tüm Suriye Savaşı’nı yorumlamaya çalışıyoruz. Öyle değil. Savaşın korkunçluğu bir yana Afrin’de bugün yaşanan teknikbir şey.
Bu açıklamayı akılda tutarak ABD’nin aldığı konum nedir, sorusuna gelirsek. Burada sadece ABD’nin değil Suriye sahasında olan tüm aktörler için hangi aktörün neyi önemli gördüğü, neyi denediği ve neyi kırmızı çizgi olarak gördüğünü ayırmak gerekiyor. ABD üzerinden gittiğimizde durum şöyle. Obama sonrası Ortadoğu politikalarında farklılık içerisine girmeye başladı. Nedir bu? Obama’nın İran’la nükleer anlaşma dönemi öncesindeki politikaya dönüldü ama bir farklılıkla, bu kez İran rejimin yıkılmasını öncelemiyor, İran’ın etki alanının kısıtlanmasını önceliyor. Dolayısıyla Suriye savaşına müdahale ederken, Obama’nın ilk döneminde ABD için Esat’ın devrilmesi ön plandaydı. Obama, İran’la anlaştıktan sonra Esat’ı devirmeyi değil, IŞİD’i ortadan kaldırmayı hedefledi. Şimdi IŞİD sonrası döneme doğru gidiyoruz. Bugün politikasını Suriye’deki gelişmeleri İsrail’in güvenliğine zarar vermemesi ve İran’ın sınırlandırılacağı şeklinde düzenlemeye çalışıyor.
ABD açısından bu denklemde Rusya’yla ilgili politikası etkili değil mi?
Rusya’nın Suriye’deki etkinliğini dengelemeyi, sahada güçlenmesini engellemeyi öncelemiyor mu, diye soruyorsanız; bu sorunun yanıtı hayır, eskisi kadar öncelikli değil. Obama’nın ikinci döneminde işbirliği noktasına geldiler; şu an büyük bir mücadele içinde değiller. Tabii ki Suriye’de tutunma konusunda Rusya’dan önde olmak ister; ama ABD politikaları içinde en öncelikli konu değil. Rusya ile mücadeleye girmek isteseydi, bunu daha farklı aktörler kullanarak geçtiğimiz dönemde yapabilirdi.
Bugün Afrin’e bakıp nasıl “ABD, Kürtleri yalnız bıraktı” diyemeyeceksek; “30 bin kişilik ordu kurdular” denildiğinde de “ABD, Kürtleri koşulsuz her yerde destekliyor” diyemiyoruz.
"Türkiye ve Afrin Rusya için büyük denklemde küçük parça"
Peki Rusya bir tür bekle gör politikası mı yürütüyor. Rusya'nın bu tavrı, ABD'ye karşı Türkiye'yi kullanmak gibi yorumlanabilir mi?
Rusya şu ana kadar olduğundan daha fazla Tükiye’ye olanak açmış durumda. Bu bir gerçek. Ama YPG kaynaklarının ileri sürdüğü biçimiyle Afrin operasyonu, Türkiye ile Rusya’nın ortak operasyonu değil.
Rusya’nın sınırlı ölçülerde Türkiye’ye göz yumduğu, izin verdiği bir harekat olarak değerlendirmek gerekir. Yine burada şunu gözönünde bulundurmamız gerekiyor. Biz bu konuyu konuşurken Rusya, Suriye’de altı ayrı cephede çeşitli gruplarla anlaşıyor, kimilerini karşısına alıyor, kimileriyle daha sert savaş yapıyor. Afrin bu cephelerden sadece birisi. Yani Buta, Dera, Hama’nın Kuzeyinde, Deyrezor ve İdlip’te sayısız grup ve ittifak var. Rusya bütün işi gücü bırakmış Türkiye ile ne yaparız, nasıl yaparızı düşünüp tartışmıyor. PYD taraftarlarının da koşulsuz Erdoğan taraftarlarının da anlamadığı bir şey bu. Afrin ve Türkiye, Rusya için büyük bir denklem içindeki sadece bir parçayı oluşturuyor. Lavrov’un dediği gibi; Türkiye’nin böyle bir operasyon yapmasını arzu etmezlerdi, fakat böyle bir operasyon yapmak isteyen bir Türkiye’yi en fazla sınırlandırabilirlerdi. Bu nedenle bir savaşa girecek değil. Şam için savaş yapar herhalde ama Afrin için neden savaş yapsın?
Bu yaklaşımı daha iyi anlamak için soruyorum. Mesela Türkiye Halep’e yürüse, Rusya savaş sebebi sayar mı?
Şöyle yanıt vereyim. Halep’e yürüyecek Türkiye’ye engel çıkarır. Ha şu da var, 5 yıl sonra öyle bir anlaşma noktasına gelinir ki Halep’i de sorun etmeyebilir. Rusya için vazgeçilmez olan Akdeniz koridorunda bir müttefikinin bulunması. Aslında böyle bir koridor daha kontrol edilebilir ve yeterli. Rusya’nın sürekli cihatçılarla ve Türk-Kürt denklemiyle uğraşmak istemeyeceğini tahmin edebilirsiniz.
Bir de Rusya’nın bu operasyonu teşvik ettiğine yönelik analizlerin yanlışlığına bir örnekle yanıt vermek gerekiyor. Rusya’nın sahadaki en önemli müttefiki YPG değil; ancak Hizbullah çok önemli bir müttefik. Kara gücü olarak böyle. Peki İsrail, Hizbullah’a saldırdığı zaman Rusya ne yapıyor? Hiçbir şey. İlk söylediğim cümleye dönüyoruz, ilişkiler parçalı ve farklı.
Bir nokta daha var Suriye Esat rejimi, İran ve Rusya açısından. PYD, Rakka operasyonu bitmeden birkaç ay önce ABD’den aldığı desteği ifrada vardıracak bir operasyona kalkıştı. Bu operasyon Irak – Suriye sınırını güneyden kesecek şekilde önemli petrol sahalarını Deyrezor etrafında kontrol altına alma operasyonuydu. Bu hem İran’ın Hizbullah’a, Lübnan’a ikmal hattını kesmek anlamına geliyordu; hem de Suriye yönetiminin en önemli gelir kaynaklarına el koymak anlamına geliyordu. Suriye ordusu son anda bir koridor açabildi sınıra. Ancak önemli petrol sahaları PYD’nin elinde. Dolayısıyla Rusya, Şam ve İran, henüz Kürtlerle ilişkiyi kesmek aşamasında olmamalarına rağmen neden Afrin operasyonuna daha fazla ses çıkarmadı diye sorulacak olursa yanıtı biraz da burada. Deyrezor operasyonu nedeniyle PYD’ye ayar vermiş de oluyorlar. Buna bir yanıt verme demeyelim ama dolaylı bir ayar verme denilebilir. Neden çünkü, Kürtlere hala ihtiyacı var. Bu bir ihtiyaç ilişkisi. Şam’ın sahada hem askeri hem de politik olarak Kürtlere ihtiyacı var.
"Afrin'de askeri açıdan asimetrik bir karşılaşma var"
Esat rejimine biraz girmiş olduk ama Şam’ın Afrin operasyonuna yaklaşımını nasıl değerlendireceğiz? Türkiye Afrin'de yeni bir yönetim kurarsa, Suriye köşeye sıkıştırdığı rejim muhaliflerine karşı yeniden gerilemiş olacak. Esat rejiminin, Türkiye'nin Afrin hamlesine karşı kullanabileceği bir hamlesi var mı?
Harekat başlamadan önce hem Şam hem de PYD kaynakları, bölgenin Suriye merkezi yönetimine devri konusunda bir görüşme yapıldığını ve bunun reddedildiğini söyledi. İki taraf da söyledi bunu. Dolayısıyla bu görüşme bilgisine itibar edebiliriz. Bu şu demek; bu seçenek hala masada. Dolayısıyla harekatın uzaması durumunda iki taraf uzlaşmaya gidebilir. Bunu da tam bilemiyoruz. Çünkü bu da başka faktörlere bağlı. Bu harekatın yapılabilmesine olanak veren uluslararası yeşil ışık önce ABD’den gelmiş olmasına rağmen, PYD, Rusya’ya yüklenmeyi tercih ediyor. Şimdi bu PYD’nin ABD ile angajmanı nedeniyle Şam ile ilişkiyi soğuk tutmak istediğini gösteriyor. Ama Afrin’de yaşadıklarından ders çıkararak bir değişiklik yaparlar mı bilinmez. Bunu göreceğiz.
Suriye’de kantonların oluşup, IŞİD’in geriletildiği ve bugünkü hali aşağı yukarı belirginleştiğinden bugüne hep konuştuğumuz bir konu var. Afrin ada gibi kalakaldı, diğer kantonlarla bağlantısı kurulamadı. Çözüm isteyen bir durum bu. Şam ile anlaşma olasılığı daha yakın değil mi?
Her geçen saat sahadaki durum değişiyor. Türkiye ve ÖSO ilerliyor. Toplamı geniş olmayan bir arasi burası. Ve de Afrin’de askeri açıdan asimetrik bir karşılaşma var. Ancak politik ve sokağa hakim olma açısından çok zor bir coğrafya tabii. YPG Afrin’i Şam’a devrederse bu, buradan bir ders çıkardılar demek olur. Ama PYD devretmeyip direnirse ABD’ye güveni devam ediyor anlamına gelir. Üçüncü bir seçenek var ABD’ye güvenmiyordur, bu savaşı sonuna kadar götürebileceğine, direnebileceğine inanıyordur.
"Sıra İdlib'e gelmişti!
Türkiye ile ÖSO arasındaki ilişki ya da angajman, ne Şam’ın ne de Rusya’nın istediği bir şey. İdlib’in etrafında şimdi Afrin’e de doğru ilerleyecek yeşil bir hat oluşuyor. Böyle bir kuşak Rusya ve Şam açısından denklemi değiştirir mi?
Türkiye’nin tek amacı Kürt koridorunu engellemek değil. İkinci hedefi Suriye’nin geleceği tartışmalarında daha geniş alanı kontrol eden önemli bir aktör olarak masaya oturmak. Daha geniş sahayı İdlib’te yakalayamayacağını anladı. Çünkü İdlib’te desteklediği güçler El Nusra’ya karşı savaşmıyor; hatta ittifak ediyor. Dolayısıyla bunu hem sahadaki gerçeklikler açısından yapamadı, hem de bu Şam ve Rusya açısından sorun haline geldi çünkü iki hafta kadar önce yeni çatışmalara neden oldu. Afrin operasyonunun zamanlaması İdlib’teki sıkışmadan kaynaklı. Orada çatışmalar yoğunlaşmasa Afrin biraz daha bekleyebilirdi.
El Nusra, IŞİD gibi desteksiz bir güçse, İdlib’te tutunmasına neden göz yumuluyor?
Askeri olarak neden bitmiyor diye soruyorsanız. Bir sıralama yapılmıştı. Oraya askeri yığınak yapılmamış yani sıra oraya gelmemişti. Bir de zamanla fiili çatışmasızlık bölgesi haline gelmişti. Diğer bölgelerden boşaltılan cihatçılar, mesela Dera’da ya da Hama’da çatışma sonrası bu güçler sıkıştırıldığında anlaşmaya varılan yerlerde bu gruplar İdlib’e aktarılıyordu. Yani bu geride bıraktığımız Rusya’nın etkinliğini artırdığı üç yıl boyunca, cihatçılar İdlib’e aktarılıyordu. Rakka ve Deyrezor operasyonları bittikten sonra ağırlıklı güçler İdlib’e yönlendirildi. Küçük küçük Hama, Dera gibi alanlar var. Ama en geniş alan İdlib. Burada en büyük düşman da Heyet ul Şam yani El Nusra. Üç aydır operasyon alanı burası. Türkiye, İdlib’e müttefik olarak çağrıldı. Ilımlı güçlerle müdahale etmesi beklendi. Ama sahada işler öyle yürümedi. Kontrollü güçler olması beklenen unsurlar, kontrolsüz güç olmayı tercih etti. Sıkışma bu nedenle çıktı. Rusya ve Şam güçleriyle çatıştılar.
"2020 paylaşım yılı olacak gibi görünüyor"
Sıra İdlib’e geldi yani. Çözülmesi ne kadar sürer?
Bugüne kadar yaşananlara bakarak, 6 ay ila 1 yıl sürecek bir operasyondur diyebilirim. Kontrolü sağlayacak Suriye ordusudur. Türkiye’nin orada bir çatışmasızlık bölgesi olacaktı, ama bu son yaşananlar sonrası bu alan çok sınırlı olacak gibi duruyor. Oradan kaybettiği alanı Afrin'den telafi edecek gibi görünüyor.
Şöyle diyebilir miyiz: Silahların susup gerçek siyasi çözüme başlamak için 2018’in bitmesini bekleyeceğiz?
2018 büyük çaplı çatışmaların bitirileceği yıl olacak. 2019 müzakere, 2020 ise paylaşım yılı olacak gibi görünüyor. Yani gelişmeler öyle gösteriyor. Her şey normal giderse. (HK)