*Görsel betimleme: Bu resim, Leonardo da Vinci tarafından çizilmiş ünlü Vitruvius Adamı çizimidir. Resimde, iki üst üste gelen pozisyonda çizilmiş bir erkek figürü görülmektedir. Bir pozisyonunda adam ayakta dururken, kollarını ve bacaklarını yana doğru açmış; diğer pozisyonunda ise kollarını ve bacaklarını daha yukarı kaldırmış şekilde çizilmiştir. Her iki pozisyonda da figürün etrafında bir daire ve bir kare çizilmiştir. Adamın kas yapısı ve vücut hatları detaylı bir şekilde işlenmiştir. Çizim, insan vücudunun geometrik oranlarını göstermek amacıyla yapılmıştır ve figürün yüz ifadesi ciddi ve odaklanmıştır. Çizim kahverengi tonlarında, eski bir kağıt üzerine yapılmıştır ve çevresinde Leonardo'nun el yazısıyla notlar bulunmaktadır.
Sağlamcılık. Bu kelimeyi okuduğumuzda aklımıza ilk ne geliyor? Bu kavram, neredeyse çoğumuz için bir şey çağrıştırmıyor.
Oysa farkında olmadan ya da istemeden sağlamcı olabiliyoruz.
Şimdi düşünelim: Engelli bir bireyle karşılaştığımızda ne hissediyoruz? Onun için üzülüyor ya da ona yardım etme isteği mi duyuyoruz? Eğer cevabımız evetse, biz de bir sağlamcı olabiliriz.
Peki nedir bu sağlamcılık? Sağlamcılık, en kısa tabiriyle kişinin yeti farkı nedeniyle uğradığı ayrımcılıktır. Engellilik bir yeti farkıdır ve sağlamcılık, ‘normal’ ya da ‘ideal’ kişiyi yeti farklılığı olmayanlar olarak kabul eder.
Sağlamcı bakış açısı, yeti farklılığı olan kişileri ‘eksik’ ve ‘sorunlu’ olarak görür. Bu durum engellileri birey olarak kabul etmeme, cinsiyetsizleştirme, çocuklaştırma ve yardıma muhtaç görme gibi sonuçlar doğurur.
Örneğin sağlamcılık, yolda bir görme engelli gördüğümüzde izinsiz koluna girip, onu gideceği yere götürme isteğimizdir. Böyle durumlarda karşımızdakinin bir birey olduğunu bile düşünmeyiz.
Başka bir örnek de engelli kişinin dünyaya çocuk getirmesinin ‘bencilce’ olduğunu düşünmektir. Çünkü o çocuğa bakamayacağı düşünülür.
Ya da kafede, sokakta, evde engelli bir bireyi değil, engeli olmayan kişiyi muhatap alırız.
Engelli bireyler bu ve benzeri sağlamcılık örnekleriyle hemen her gün karşılaşıyor. Ceviz Otizm Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi’nden avukat Deniz Yazgan Şenay ile sağlamcılığı, sağlamcılığın yaşam içerisinde karşımıza nasıl çıktığını ve sağlamcılığa karşı mücadeleyi konuştuk.
“Sağlamcılık da toplumsal cinsiyet normlarına benziyor”
Sağlamcılık kavramı nereden geliyor?
Sağlamcılık kavramı, Ableizm’den gelmektedir. Türkçede 'sağlam olmak' üzerinden bir çevirisi var ama Ableizm dendiğinde aslında şunu anlamalıyız: Yalnızca toplum tarafından belli bazı hareketleri, davranışları yapabilecek olan insanı kabul etmek ve tahammül göstermek; bu davranış tipinin dışında olan kişiye ise ayrımcılık yapmak.
Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı Nedir?
Sağlamcılıkla nerelerde karşılaşıyoruz?
Hayatı, Leonardo Da Vinci’nin çizdiği insana, yani iki gözü gören, iki kulağı duyan, iki eli, eksiksiz parmakları olan kişiye özgülersek eğer aslında sorunun ta kendisiyle karşılaşıyoruz. Engellileri hep kötü deneyimler yaşarken gördüğümüz için bu da bizde ayrıksı bir sağlamcı düşünce ve önyargı ortaya çıkarıyor. ‘Engelli yürüyemez, sokakta yeri yok, okula gelmesi çok zor’ demeye başlıyoruz.
Sağlamcılık da toplumsal cinsiyet normlarına benziyor. Engelli bireyler eve mahkum edildiğinde, ev işi yapma sorumluluğunun kadınlara yüklenmesi burada da karşımıza çıkıyor. Bu nedenle engelliliğin kadına yakıştırılmadığını görüyoruz. Ev işi yapmaması gereken kişi engelliyse bir noktaya kadar kabul edebiliyoruz. Yani engelli erkeğin evde ev işi yapmadan oturmasını kabul edip engelli kadını kabul edilmediğini gözlemliyoruz.
Toplumumuzda artık dışarıya çıkmasında sakınca görülmeyen tek ‘normal birey’ heteroseksüel, Sünni erkek olarak görüldüğü için erkeğe özgülenmiş bir dünyada engelli bir kişi olarak gayret etmek zaten bir-sıfır olmakla özdeşleşiyor. Ancak Türkiye’de engelli bir birey, erişilebilir olmayan yerlerde güne on-sıfır geride başlıyor.
Engelli olanın hayat kuramayacağını, aile kuramayacağını, kendi başına iki adımı atamayacağını, hayatı adımlayamayacağına yönelik öngörüler dolayısıyla biz engelliye yönelik ayrımcılığı daha nitelikli tanımlıyoruz.
Görme engelli kadınlar: Vücut bütünlüğümüz yok sayılıyor
Toplumsal sağlamcılığın en önemli örneklerinden birisi, engelli ve özellikle zihinsel farklılığa sahip olan kişinin hiçbir şekilde finansal bilinçle karşı karşıya kalmaması. "Bir ekmek kaç liraya alınır?" sorusuna yanıt vermenin her daim güç olduğunu, apolitiklikle eşleştiğini zannederiz ama bundan yoksun bırakılma halini de artık düşünmek gerekiyor.
Özellikle toplumun kötü niyetine çok odaklanarak ve bu korkuyla, aileleri suçlayıcı bir alanda söylemiyorum bunu, toplumun kötü niyeti korkusuyla kurumlarla tanıştırmamak, insan denilen varlığın vergi dairesinde de zaman geçirdiğini, bakkalda da zaman geçirdiğini, hayatın devamı için, sürdürülebilmek için çeşitli koşullar olduğunu, engelliğinden saklama davranışında çocuklaştırmaya eşdeğerdir.
"Engelliyi insanaltı veya insanüstü olarak gören bakış"
Sağlamcı bakış açısı engelli bireyleri nasıl görüyor?
Engelli bireyleri karar alıcı ya da toplum içerisinde görmüyor. Engelli bireylerin, karar alıcı ve değiştirici mekanizmalarda bulunması gerekiyor. Engellinin öncelikle çocukluğunda özerk, mümkünse 18 yaşını geçtikten sonra bağımsız olabilmesine odaklanmalıyız.
Bazen de engelli bireyler ‘melek’ olarak kabul ediliyor. Din ve vicdan özgürlüğü bağlamında kişilerin bireysel olarak engelliye bakış açısı daha ulvi, uhrevi olabilir. Fakat bir insanı yalnızca ‘melek’ olarak tanımlıyorsanız onu insanlık tabanından uzaklaştırmış oluyorsunuz. Çünkü meleklerin görünmediğini, insanlarla ilişkiye girmediğini biliyoruz.
İnsanüstüleştirmek kişiyi ergenlikten, cinsel eğitimden uzaklaştırdığı gibi cinsel tacizi ihbar etme hakkını da elinden alıyor. Bu yüzden engelliyi insanaltı veya insanüstü olarak kabul eden bakış açısını reddediyoruz. Bütün çabamız, engelli haklarının zaten insan hakları içerisinde olduğunu kanıtlamak ve kabul ettirmek.
Vodafone bayisi, görme engelli öğretmeni okuryazar kabul etmedi
"Sağlamcı kültürün noktalanması gerekiyor"
Sağlamcılıkla nasıl mücadele edilir?
Hangi koşulda olursa olsun, kamu kurumuyla, devletin güvenliği ve bireyin özgürlüğünün çekişme halinde olduğu bir dünyada yaşadığımız için insan hakları savunucuları olarak bununla mücadele etmeliyiz. Ama mücadele ve dava takibinde, dava izleme süreçlerine daha fazla katılımın olmasında, engelli haklarına yönelik mücadelede insan hakları uzmanlarının eksikliğini her daim çekiyoruz.
Yıllar yılı insan hakları alanında çalışmış kişiler bile konu engelli haklarına geldiğinde ''Aaa ben bu konuyu bilmiyorum'' diyebiliyor.
Engelli bireylerin sıklıkla mikrosaldırganlıklara da maruz kaldıklarını görüyoruz. Bunların bir kısmı mikrosaldırgan, bir kısmı da gerçekten büyük bir farkındalık yoksunluğu. Bunlarla da mücadele etmenin en güzel yolu bence interaktif bir ortam yaratmak.
Başta eğitim ve yerel yönetimlerle beraber gerçekleştirilecek farkındalık çalışmaları, 10-16 Mayıs haftasıyla sınırlı tutulmamalı. Geriye kalan 358 günde engellilerle karşılaşmanın gayet doğal, olağan olduğu noktalarla buluşarak değişim başlatabiliriz.
Yapılması gereken sağlamcı kültürün noktalanmasıdır.
Bostancı'da 'çevre dostu', engelli düşmanı ATM'ler
(AD)