Karikatürist Metin Üstündağ'la avukat Eşber Yağmurdereli’nin konuşmacı olduğu söyleşide mizahtan yola çıkılarak siyaset, muhalefet ve hayatın halleri tartışıldı.
“Gerçekleri sadece mizah dergilerinden izleyebilirsiniz”
Şair ve yazar Sezai Sarıoğlu’nun kolaylaştırıcılığında ayda bir kez düzenlenen “Nehir Muhabbetler” söyleşi dizisinin üçüncüsü, 10 Şubat'ta Kadıköy Livane Kafe’de gerçekleştirildi.
Söyleşi Sarıoğlu’nun “Mizah hayatı ve resmi tarihi tersinden okumaktır” saptamasıyla açılırken Üstündağ mizahın insanın hayata karşı doğal savunma araçlarından biri olduğunu vurguladı ve “Doğumla ölüm arasında bir saçmalık, bir sürü klişe var. Mizah klişe kırıcılıktır” dedi.
Mizahın çok önemli bir muhalefet işlevi olduğuna dikkat çeken Üstündağ, “Şu anda gerçekleri sadece mizah dergilerinden izleyebilirsiniz. Gerçekten bağımsız yayınlar yalnızca onlar, herkese sataşma özgürlüğü var. Mizah dergileri alternatif okullar. Eski donanımlı gençlik yok. Gençlerle 'kanka' olup aynı dili konuşan, gerçekleri dostluk muhabbeti içinde onu ezmeden anlatan bir tek mizah dergileri kaldı” diye konuştu.
“Hayatın her alanında bir gerileme var”
Üstündağ, katılımcılardan gelen “Mizah muhalefet görevini yeterince yerine getirmiyor” eleştirilerineyse şöyle yanıt verdi:
Her dönem kendi mizahını ve mizahçısını üretiyor. Şiirin bir Nazım Hikmet’i var da mizahın Aziz Nesin’i mi eksik? Hayatın her alanında bir gerileme, renksizlik, siyasetsizlik var. Eskiden bulvar komedyenleri bile siyasi mizah yapardı. Siyasi mizahın olması için önce siyasetin olması lazım. Siyaset yok ki. Tek taraflı bir şey var. Bir de yakın zamana kadar çok renkli politikacılar vardı. Mizah renkli karakterlerle yapılır. Şimdikiler çok sıradan.
“Mizah ve siyaset kutsallarla, tabularla sıkıştırıldı”
Siyasetin kutsallar üzerinden yürütülmesinin de mizahçıların işini zorlaştırdığını vurgulayan Üstündağ şöyle konuştu:
Mizah ve siyaset kutsalla, tabularla sıkıştırıldı. Türban en basiti. Mesela iktidar gelecek 10 Kasım’da Atatürk’e mevlit okutsa ne yapacaksınız? Hiçbir şey yapamazsınız. Dinle karşılaştığı zaman mizah maalesef kaybediyor. Bunun en yakın örneği Aziz Nesin. O eski kitap fuarlarını düşünün. Odakule’den Balık Pazarı'na kadar uzayan kuyruklar olurdu. Sivas’tan sonraysa üç dört kişi. Aziz Nesin o kadar yalnız bırakıldı ki…
“Bir İslamcı örgüt uydurduğum tüm isimleri ölüm listesine almıştı”
Üstündağ ayrıca ölüm tehditleri ve yasal kovuşturmaların mizahçılar için önemli bir sorun teşkil ettiğini belirterek şunları söyledi:
Adımın neden Met-Üst olduğunu anlatayım. Deli dergisindeydik. Bir İslamcı örgüt uydurduğum tüm isimleri ölüm listesine almıştı. Mansur Şebboy, Albert Kamu Vicdanı ve Metin Üstündağ gibi. İlk on sıranın altısında benim isimlerim var. Onların tek kişi olduğunu bilmiyorlar. Sonra Met-Üst olduk. Bir de mizah yeni bir dil geliştirdi. Biz ceza almamak için uğraşıyoruz. Çünkü cezalar yıkıyor. Bir ara her yazı için adliyeye gidip önsoruşturma veriyordum. Mansur Şebboy’a dava bile açtılar. Muhataplarınız kültürlü olmayınca mizahın tadı çıkmıyor.
“İktidarın gazeteleri, televizyonları var ama mizah dergileri yok”
Söyleşinin diğer konuşmacısı Yağmurdereli’yse “İktidarın gazeteleri, televizyonları, her şeyleri var, ama mizah dergileri yok” diyerek mizahın muhalefet potansiyeline değindi. Fakat muhalif bir dünya görüşüyle beslenmediği takdirde mizahın güdük kalacağını savundu.
Yağmurdereli, cezaevinde mizahın yeriyle ilgili bir soruyaysa şöyle karşılık verdi:
Cezaevinde günlük hayat bir trajedi. Bununla her yüzleşmemiz mizah üretiyordu. Bir gün bir cezaevinden başkasına nakil oluyoruz. Bir dağ başı karakolunda gecelemek zorunda kaldık. 7-8 kişiyiz, 3 kişinin ancak sığabileceği bir nezarethaneye tıktılar. Kapıya yüklendik, kapı kırılır gibi oldu. Çıkarttılar bizi, rasgele vurmaya başladılar. İlhan diye bir arkadaş vardı. Tam sopanın en kötü yerinde “Komutanım bir dakika, aklıma bir şey takıldı” dedi. “Ben dört beş yıldır cezaevindeyim, dışarıyı pek takip edemedim. Ben içerideyken anayasa işkenceyi serbest mi bıraktı?” Öyle deyince komutan “Vurun” dedi, askerler vurmaya başladı. Ama biz çok fena gülüyoruz. Sonunda askerler de bıraktı, gülmeye başladı. Mizah böyle bir şey işte. İşkence yapanı da güldürüyor işkence yapılanı da. Karşı karşıya gelişin en şiddetli anıdır işkence. Bir anda herkes aynı duyguda aynı espride birleşti. Mizah sayesinde biz orda çok güzel bir gece geçirdik.
“Nehir Muhabbetler” söyleşi dizisinin dördüncüsü 2 Mart Pazar günü yine Sarıoğlu’nun kolaylaştırıcılığında Livane Kafe’de yapılacak. Söyleşinin konuşmacısıysa Ezginin Günlüğü’nden Hüsnü Arkan. (KM/TK)