Göksun'dan akşam saatlerinde ayrılıyoruz. İstikamet depremin vurduğu bir başka Maraş ilçesi Elbistan. Yol çoğunlukla tek şerit gidiş tek şerit gidiş. Yol açık ancak trafik yoğunluğu çok fazla.
Tüm yol karanlık. Yol kenarından görebildiğimiz kadarıyla yerleşim yerleri ağır hasarlı. Mahalle ya da köylerin sokak lambaları yanıyor ancak evlerin hiçbirinde ışık yok. İnsanlar terk etmiş.
Göksun ile Elbistan arasındaki bir yerleşim yeri Afşin. Nüfusu yaklaşık 80 bin. Açık, ışığı yanan tekbir yer bile yok. Elbistan’a doğru ilerlerken karşı tarafta Paçazade diye bir lokanta fark edip, sıcak çorba içme arzusuyla giriyoruz.
İçerisi kalabalık. Ancak lokanta kış olduğu için çalışmıyor. Ancak buna rağmen yardım çorbası var. İçeride iki soba yanıyor ama her tarafı cam olan bu lokantayı ısıtmaya yetmiyor. Çünkü dışarısı gece -18’e kadar düşüyor.
Uğrayanlara sıcak çorba ikram ediliyor. Çay da var. Gece boyunca ambulans ekipleri, arama kurtarma takımları, TIR şoförleri, gönüllüler, depremzedeler, depremzede yakınları uğrayıp çorba içip ısındıktan sonra devam ediyor. Her gelen haber getiriyor. Haberler kötü; çok seyrek de olsa hala enkazdan canlı çıkarılanların iyi haberlerini de alıyoruz.
Gece burada sandalyeleri birleştirerek yatıyoruz. Masaların üstünde uyuyanlar da var. Birkaç saatlik uykudan sonra sabah yola koyuluyoruz.
Köyde sağlam yapı yok
İlk varış yerimiz Afşin’de bir köy, Altaş. Kerpiçten yapılma evlerin hemen hemen hepsi yıkılmış ya da kısmi olarak çökmüş. Yol boyunca karşımıza çıkan istisnasız tüm camilerin minareleri hasar almış.
Köyü fotoğraflarken denk geldiğimiz birisi bizi kaldıkları eve davet ediyor. Burası köy imamının lojmanıymış. Kerpiç evlerin aksine betonarme bir yapı ve bir çatlak bile yok.
Bize evin kapılarını açıyorlar. İlk odada kadınlar var. İçeride çocuklarla birlikte 14 kişi var. Biri 85 yaşında, hasta bir kadın. Soba yanıyor. Depremi, dertlerini, sıkıntılarını dinliyoruz. Zeynep Kebap anlatıyor:
“İlk depremden sonra dışarı çıkamadık. Hem annem yürüyemiyor hem de dışarısı çok soğuk. Ölürsek de bu evde ölürüz biz nenemizle dedik. Aynı gün şehirdeki akrabalarımız geldi. Artık deprem filan olmaz diye düşünürken ikinci depremi yaşadık. Biz babamızın evini çok sağlam zannediyorduk ama değilmiş. Yukarıya çıkıyoruz ama deprem bizi içeriye itekliyor, öyle bir sarsıntı. Çok şükür evimiz çökmedi ama buraya sığındık. Bazılarımız şehir dışına gitti. Burada şu an 10 aile kalıyor.
“Bu bölgede en az 7-8 sene öncesinden bir duyum almıştık. Maraş fay hattında bir deprem olacak diye zaten biliyorduk. Televizyonlarda, gazetelerde konuşuluyordu. Ama biz unutmuştuk. Elazığ depreminde de sallandık ama böyle değildi. Bu çok büyük bir felaket. 44 yaşındayım böyle bir şeyle karşılaşmadım.”
En temel ihtiyaç bez
Diğer odada ise erkekler var. Burada da soba yanıyor. Mesut Türk Kahraman konuşuyor:
“İlk depreme Afşin’de kendi evimde yakalandım. Dört öksüz çocuğum var benim. Panikle attık kendimizi dışarıya. Gidecek yerimiz yoktu. İki gün kendi imkanlarımızla arabada sabahladık. Aç susuz. Alacak imkanımız da olmadı zaten.
“Sonra burası aklımıza geldi. Daha güvenli olur diye buraya geldik. İkinci depremi burada yaşadık. İlk gün şarjlarımız bitti, elektrik de yoktu. Kar suyu eriterek temizliğimizi sağlamaya çalıştık. Üzerimizde ne varsa 5-6 gündür böyle yaşıyoruz.
“İlk gıdayı köye gelen bir yardım TIR’ından temin ettik. Sınırlıydı ama sonra Sivas’tan gelen birileri arabalarına sadece gıda alıp yola koyulmuşlar. Buraya getirdiler. Öyle hayattayız. Zaten çok fazla bir şey beklemiyoruz. Bizden daha fazla ihtiyacı olanlar var. En azından biz barınma imkanına sahibiz.
“Şu an için en temel ihtiyacımız bez. Burada 10-12 çocuk var. Bir miktar bez temin ettik ama hala eksik. Yine çocukların kıyafetleri yok. Temizlik hijyen malzemesi sıkıntımız devam ediyor. Battaniyemiz yeterli değil. Evde ne bulduysak onu kullanıyoruz. Ne yapalım? Buna rağmen şükrediyoruz. Bizden daha kötüleri var. Sığınacak yeri olmayanlar var.”
"Nereye gidebilirim?"
Evden çıkıp köyün içerisine doğru devam ediyoruz. Kafamızı çevirdiğimiz herhangi bir noktada yıkıntıyla karşılaşmak mümkün. Çatısı saç olan, altında traktör kalmış bir ev enkazı dikkatimizi çekiyor. Üstünde sigara içen birisi var. Muğla’dan gelmiş. Evin sahibinin kardeşi olduğunu söylüyor. O ev üç kişiye mezar olmuş. Yaşadıklarını anlatıyor. Cenazeleri evin koridorunda bulmuşlar. Baş sağlığı dileyip ayrılıyoruz.
Köy meydanında bir cami var. Minaresinin uç kısmı yıkılmış. Düşen taşlar camiye zarar vermiş. Meydanın bir kısmında koli koli su dizili. Diğer kısmında kıyafetler. Kıyafetlerin başında da bir baba ve oğlu kıyafet seçiyor.
Baba köyde yeni yapılan evlerin de çöktüğünü söylüyor. Fakat kendi evinde herhangi bir sıkıntı yaşamamış:
“Şu an 3-4 aile varız benim evimde. Evde kalmaya devam ediyorum. Hem hayvanlarım var hem de mecburum. Nereye gidebilirim, başka ne yapabilirim?” diyor. Yardımlar konusunda da bir sıkıntı olmadığını iletiyor.
TIKLAYIN - 10 yıllık bina 8 kişiye mezar oldu
TIKLAYIN - Göksun'da en büyük sıkıntı çadır yokluğu ve ısınma
(HA)