Devrimci Karargâh Davasının birinci davayla birleştirilmiş ana davasının üçüncü duruşması 17 Kasım'da İstanbul Beşiktaş 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyeleri dâhil olmak üzere, 14'ü tutuklu 57 sanığın yargılandığı dava 14.30'da başladı ve 22.25'te son buldu.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık'ın sunduğu iddianame, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar bölümü altında silahlı örgüt üyesi olmayı düzenleyen 314. maddesine dayanıyor.
Sanıklar, 27 Nisan 2009'da Orhan Yılmazkaya ile iki kişinin öldüğü Bostancı'daki çatışma, bir polisin öldüğü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İstanbul İl Başkanlığı'na bombalı paketin gönderilmesi ve Selimiye Kışlası'na havanlı saldırı ile suçlanıyor.
Sanıklardan Cemal Bozkurt, Devrimci Karargâh örgütünün varlığını ve örgüte üye olduğunu kabul ediyor ve 12 Nisan'daki duruşmada da söylediği gibi silahlı mücadeleyi savunuyor.
"Neden bizi kapalı tutuyorsunuz? Lütfen açıklayın"
12 Ağustos duruşmasının en sık tekrarlanan cümlesi: "İddianamedeki suçlamalar yasaya göre suç değil. Bu yüzden kendimi nasıl savunabilirim bilmiyorum" olmuştu.
17 Kasım duruşmasının Devrimci Karargâh örgütüyle ilişkide olduklarını reddeden sanıklarının sorduğu soru ise mahkeme heyetine yönelikti: "Yaklaşık iki yıldır neden bizi kapalı tutuyorsunuz? Lütfen açıklayın."
Bu davada, sanık eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da savunmasında belirttiği gibi, aynı dosyada birleştirilen üç taraf var.
1- Devrimci Karargâh'ın varlığını, ona üye olduğunu kabul edenler ve silahlı eylemleri savunanlar, 2- Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyeleri, 3- Hiçbir örgütle ilgisi bulunmayanlar.
Hanefi Avcı gerilimi
Bu yüzden 17 Kasım duruşması da gerilimle başladı.
Cemal Bozkurt yargılanmaya geçilmeden önce söz istedi. Mahkeme başkanı Nurettin Ak'ın söz vermesi üzerine Bozkurt, diğer tutuklu sanık eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile aynı salonda yargılanmayı kabul etmediklerini, Avcı'nın da onlarla birlikte yargılanmak istemediğini ve Avcı'nın salondan çıkarılmasını istediklerini söyledi.
Mahkeme Başkanı, Avcı'yı salondan çıkarmayacağını söyleyince tartışma çıktı. Bozkurt, "Devrimci Karargâh 'benim' diyorum size. Beni çıkarırsanız bu davanın hükmü kalmaz. Kimi yargılayacaksınız?" diye sordu.
Avcı, "Savunmamı verip çıkabilirim" dedi ama heyet, yine kabul etmedi. Bunun üzerine üç sanık Cemal Bozkurt, Fatih Aydın ve Ulaş Erdoğan salondan zorla çıkarıldı.
Avukatlar, birinci dosyanın sanıklarıyla, birleşen dosyanın sanıklarının yargılanma sürecinin beraber devam edebileceğini ama en azından oturumunun ayrılmasını, Avcı'nın başka bir oturumda aynı dosyada yargılanmasını önerdiler ancak bu da reddedildi.
Daha sonra savunmasını yapan Avcı, "İnandığım tüm değerlere aykırı bir örgüte neden yardım edeyim? Ben, meslek hayatım boyunca teröre karşı mücadelede 741 kez maaş ödülü, 24 takdirname almış biriyim. Terör örgütü üyesi değil, terör örgütlerinin hedefiyim" dedi.
Erdoğan da mahkemeden jandarma zoruyla çıkarılırken, "Devrimcilerin katili ve devrimciler nasıl beraber yargılanır" diye bağırıyordu.
Üç benzemez aynı dosyada
Davanın temel problemi, aynı örgütte aynı amaç doğrultusunda, beraber çalıştıkları iddia edilen sanıklar tarafından net bir şekilde ortaya koyulsa da, mahkeme heyeti henüz bu sorunu çözmek için bir adım atmadı. Neredeyse iki yıldır birbirini tanımayan ya da taban tabana zıt taraflar aynı pota içinde eritiliyor.
Bunun nedeni kimine göre, "iki taraf içinde bir itibarsızlaştırma çalışması," kimine göreyse Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) yöneticilerinden sanık Tuncay Yılmaz'ın savunmasında söylediği gibi "kolaycılık."
Yılmaz, mahkeme başkanına durumu, "Belki siz bu ayrımları bilmeyebilirsiniz ama bunlar aynı değil. Sizin bir potada erittiğiniz, bizim 15 yıllık varoluş sebebimiz" diye anlattı.
Sanıklar arasında Devrimci Karargâh'ın varlığını ve onun üyesi olduğunu gururla kabul eden kişiler, basından duyduğunu söyleyen diğer kişiler ve adını dahi duymadığını söyleyenler var. Ama sanıkların çoğu, sosyalist olduğunu belirtiyor.
"Devrimci yaptığını kabul eder, yapmadığını söyler. Kimseyi uğraştırmaz. Yaptığım her şeyin arkasında dururum; kanunlara göre suçsa bedelini öderim. Fakat ben, iddianamede üzerime atılan suça karışmadım; aylardır cezaevindeyim."
17 Kasım savunmaları
Örneğin, geçmişte ona işkence yapan Hanefi Avcı'yla aynı davada sanık olarak yargılanan Necdet Kılıç, yıllar sonra pişman olarak ondan özür dileyen Avcı'yı affetmiş. Ama sekiz yıl boyunca THKP-C Kurtuluş örgütü davasından yargılanıp tutuklu kalan Kılıç'ın, bir emniyet müdürüyle beraber yargılanması sanıklar tarafından kabul edilemez bulunuyor.
Kılıç savunmasında, "Hanefi Avcı gider, Ahmet Avcı gelir. İşkencecileri, sistem üretiyor. İsmin bir önemi yok. Ben Kurtuluş davasında yaptığım her şeyi kabul ettim. Şimdi, bu suçlamaları yapmış olsam yine kabul ederim. Ama benim bu tip bir ilişkim yok. Bunları ben yapmadım" dedi.
1979 doğumlu S.B., Türkiye Gerçeği Dergisi'nde Orhan Yılmazkaya ile ilgili yaptığı bir haber nedeniyle evi basılmış, gözaltına alınmış. Derginin bilgisayarından çıkan haberler iddianameye eklenmiş. Devrimci Karargâh'ın yasal olarak açık olan internet sitesine girmiş olması da suçlamalar içinde yer alıyor.
Tuncay Yılmaz, "14 aydır tutukluyum. Geçen celse bir saatlik bir savunma yaptım. Zamanınızı almak istemiyorum ama bir insanın hayatından 14 ay alınınca kendini bir saat savunması fazla sayılmamalı. Benimle birlikte alınan ve birlikte olduğum TÖPG ve SDP'li arkadaşlarımı tahliye ettiniz. Ben neden tutukluyum? Bunun nedenini aylardır düşünüyorum. İddianameyi tekrar tekrar okudum. Bir şey bulamadım. Bu, beş benzemezin bir araya getirildiği bir dava. Umarım beni serbest bırakırsınız" dedi.
Necdet Öztürk iki buçuk yıldır hapiste. "Bırakın yasa dışı, yasal bir örgüte bile üye değilim" dedi.
Osman Baha Okar, Bostancı'daki evden çıkan bir kimlik fotokopisi üzerindeki parmak izi dolayısıyla tutuklanmış. Çalıştığı Bilim ve Gelecek Dergisi'nde birçok fotokopi çekildiği, kâğıtların onun elinden de geçmiş olabileceğini söyledi. Muarem Adıyaman adlı tanığın ifadesinde Okar'ın, Kuzey Irak'taki PKK kampına katılmış olduğu söyleniyor.
Okar, "Adıyaman ifadesinde 'karanlıktı, uzaktı, tam seçemedim' gibi ifadeler kullanıyor. Onu tanımıyorum. Siz de tanımıyorsunuz. Neden bana değil de ona inanıyorsunuz? Ben PKK kampına katılmadım. Kuzey Irak'a hiç gitmedim. Gittiğim söylenen tarihte burada çalışıyordum. Birçok tanığım var ama kimseyi dinlemediniz" dedi.
Okar ayrıca, "Bir de iddianamede, 11 yıl önce ölmüş olan lise öğretmenim Sabriye Hanım'ın adı geçiyor. Onun anısına bir derleme yapıyorduk; o da bilgisayardan çıkan delillere eklenmiş. Sabriye Hanım, 68/78 döneminde birçok örgütte görev almıştı. O kadar örgütün adını bir arada görünce 'bu da suçludur' diye mi aldınız iddianameye onu? Sabriye Öğretmen 11 yıl önce hayatını kaybetti. Delil bulamayınca üretmek zorunda kalıyorsunuz. Tahliyemi istiyorum" dedi.
Mahkeme heyeti, savunmaları dinledikten sonra ara verdi. 55 dakika sonunda, saat 22.25'te, hiçbir tahliye olmadığını açıkladı. Gelecek celsede müştekilerin dinlenmesini isteyen heyet, duruşmayı 6 Şubat saat 13.00'e erteledi.
Devrimci Karargâh'la bağlantısı bulunmayan sanıklardan bir kısmı: Aday gümrük memuru Engin Öncü, son operasyonda gözaltına alınıp Eylül 2010'da tutuklanan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, başkan yardımcıları Günay Kubilay, Ecevit Piroğlu, üyeleri Ulaş Bayraktaroğlu, Özgür Cafer Kalafat, sendikacı Kemal Hamzaoğlu ve Oğuzhan Kayserilioğlu 12 Ağustos'taki duruşmada tahliye edilmişti. (IC)