İstanbul Beşiktaş 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve 22'si tutuklu 57 sanığın yargılandığı Devrimci Karargah ana davasında mahkeme, sekiz tutuklunun tahliyesine karar verdi.
Aday gümrük memuru Engin Öncü, son operasyonda gözaltına alınıp Eylül 2010'da tutuklanan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, başkan yardımcıları Günay Kubilay, Ecevit Piroğlu, üyeleri Ulaş Bayraktaroğlu, Özgür Cafer Kalafat, sendikacı Kemal Hamzaoğlu ve Oğuzhan Kayserilioğlu tahliye edildi.
Sanıkların savunmaları sırasında ilginç anlar yaşandı. Mahkeme heyetinin en çok duyduğu cümle, "İddianamedeki suçlamalar yasaya göre suç değil" ve "Kendimi nasıl savunabilirim bilmiyorum" oldu.
11. Ağustos. 2011 günü 19.30 sularında biten ve 12 Ağustos saat 10.30'da yeniden başlayan duruşmada ilk savunmayı, tutuklu sanıklardan Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Rıdvan Turan yaptı.
"En yakın arkadaşımla aramdaki gizli bağ keşfedilmiş"
Partisinin, siyasi partiler yasasına göre kurulmuş meşru bir parti olduğunu, yapmış oldukları hiçbir eylem ve açıklamanın gizli olmadığını belirten Turan, oluşumun Devrimci Karargâh Örgütü'yle bir ilişki ya da bağlantısı olmadığını söyledi.
Turan, mahkeme heyetinin SDP'nin internet sitesine girmesini istedi.
İddianamenin şaşkınlık verici suçlamalarla dolu olduğunu ve hiçbir kanıt içermediğini söyleyen Turan, mahkeme heyetine, "Lütfen önünüzdeki bilgisayarlardan SDP'nin sitesine girip bakın. İnternet sitemizden alınan tüm dünyaya açık dosyalar, iddianamede sanki gizli yazışmalarmış gibi sunuluyor" dedi.
Turan, yargılamayı 1980 sonrası dönemin 141-142 yargılamalarına benzeterek, yargılananın SDP'nin açık ve meşru faaliyetleri olduğunu söyledi.
"İddia makamı en yakın arkadaşlarımla aramda olan 'gizli bağı' da keşfetmiş. İnsanların arasındaki tüm ilişkiler suç ilişkisi mi olmak zorunda?" diye soran Turan, "SDP Genel Başkan Yardımcısıyla yemek yemişim. Vallahi yedim. Polis bizi izlerken keşke ses kaydı da alsaymış, en azından konuşmaları da duyarlardı. Fantastik bir iddianame hazırlanmış" dedi.
"Örgüt üyesi olsam 10 yıldır aynı evde oturur muydum?"
Turan, birbirleriyle alakalı olmayan olay ve gruplar arasında olduğu iddia edilen ilişkinin, var olmadığını ispat etmekte zorlandığını ifade etti.
İddianamede, suça delil olarak sunulan 2010'da yapılan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) mitingine, 2009'daki IMF (Uluslararası Para Fonu/ International Monetary Fund) karşıtı yürüyüşe ve 2010'daki Ahmet Türk'e yumruklu saldırıya karşı yapılan basın açıklamasına katıldığının doğru olduğunu söyleyen Turan, bunların hangisinin suç niteliği taşıdığını sordu.
10 yıldır aynı adreste ve kendisine ait evde, karısı, aile büyükleri ve yeni doğan çocuğuyla birlikte yaşadığını belirten Turan, "Silahlı örgüt üyesi olsam, ikametgahı belli olan evimde oturmazdım. Polis de beni elini koyduğu gibi bulamazdı. Ben terör örgütü üyesi değil, yasal bir partinin başkanıyım" dedi.
"Beni kitaplardan suçlarsanız, savunma yapamam"
Evinde bulunan kitapların iddianamede yer bulması konusunda yorum yapamayacağını söyleyen Turan, "Beni kitaplardan suçlarsanız, savunma yapamam. Evet, varlar. Ne diyebilirim ki?" dedi.
Turan sözlerini şöyle bitirdi: "O yürüyüşlere katıldım ve bu kitapları okudum. Bunlara benzer yüzlercesini de yaptım. Bu iddialara cevap vermekten dolayı demokrasi adına utanç duyuyorum."
SDP Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, mahkeme heyetine, "Ne yapsam yasal olacaktı?" diye sorarak, Devrimci Karargâh Örgütü'nün adını basından duyduğunu ifade etti.
"Takip ederken Devrimci Karargâh'la bir ilgim bulunmadığını görmemişler mi?"
Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) yöneticilerinden Tuncay Yılmaz söze, "Kendimizi savunamıyoruz çünkü ne suç işlediğimizi bilmiyoruz" diye başladı.
Yılmaz mahkeme heyetine, iddianamede yer alan gösteri ve basın açıklamalarına katıldığını, 2009'da öldürülen Orhan Yılmazkaya için yapılan basın açıklamasında da bulunduğunu söyleyerek, bu eylemlerin suç niteliği taşımadığını hatırlattı.
Yılmaz hakkında iddianamede bulunan en ciddi iddia: Orhan Yılmazkaya için yapılan basın açıklamasına katılmak.
Açıklamanın altında 19 siyasi örgütün imzasının olduğunu, açıklamaya 1000 kadar kişinin katıldığını, medyanın açıklamayı yayınladığını ve polisin katılımcılara hiçbir müdahalede bulunmadığını belirten Yılmaz, bunun bir suç teşkil etmediğini, zaten bununla ilgili başka bir davanın yürüdüğünü de ifade etti.
O gün itibariyle, bir buçuk yıl boyunca telefonlarının dinlendiğini, e-postalarının kontrol edildiğini ve fiziki takip altında olduğunu söyleyen Yılmaz, "Beni o kadar takip edip TÖP'den olduğumu anlamamışlar mı? Devrimci Karargah'la bir ilgim bulunmadığını görmemişler mi? Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu Emniyet iyi biliyor. Yapılmaya çalışılan sol mücadeleyi baskı altına almak, itibarı zedelemek" dedi.
Şüpheli maydonoz!
İddianamede, "Şüpheli konuşma" olarak tutanaklara geçen bir telefon konuşmasından örnek veren Yılmaz, telefondaki diyaloğu anlattı.
Y(Yılmaz): Nerdesin?
A(Diğer kişi): Maydonozdayız.
Y: Orası neresi?
A: Devrimcilerin karargâhı.
İddianamede şüpheyle anılan Maydonoz, Ankara'da Tekel işçilerinin eylem yaptığı Sakarya Caddesi yakınlarındaki Maydonos Kafe. İşçilerin eylemlerine destek verenler, burada buluştuğu için, kafeye aralarında "devrimcilerin karargâhı" diye isim takmışlar.
Mahkeme başkanı ve Yılmaz'ın HES tartışması
Hidroelektrik santrallerine (HES) karşı eylemlere katılmış olduğu da iddianamede kanıt olarak yer alan Yılmaz, HES'e karşı durmanın kötü bir tavır olmadığı konusunda savunma yaparken, Yılmaz'ın savunmasını bölen mahkeme başkanı:
"HES'e 'katıldım' ya da 'katılmadım' de; iyiliğini kötülüğünü yorumlama" dedi.
Bunun üzerine Yılmaz, "Yapılan protesto gösterileriyle ilgili suçlanıyorum. Nasıl bir savunma yapabilirim, ben bilemiyorum. İddianamede yer aldığına göre, bunun kötü bir şey olduğu zannediliyor demek ki, anlatmam gerek diye düşündüm. Öyle bir dava ki, ne söyleyerek iddiaları çürütebileceğimi kestiremiyorum " dedi.
Müdahil avukat araya girerek, mahkeme başkanına savunmayı kesmeye hakkı olmadığını, Yılmaz savunma yaparken müdahale edemeyeceğini hatırlattı ve "Ona göre savunma bu. Bağlantıyı bırakın sanık kursun. Gerekirse gece 1.00'e kadar burada oturup, dinleyeceğiz" dedi.
Yılmaz davanın en temel probleminin, farklı örgütlerin kolaycılık yapılarak tek potada eritilmesi ve birbirinin içine geçirilmesi olduğunu söyleyerek önemli bir noktaya parmak bastı. "Belki siz bu ayrımları bilmeyebilirsiniz ama bunlar aynı değil. Sizin bir potada erittiğiniz, bizim 15 yıllık varoluş sebebimiz."
"Başka bir yerde olsak..."
Zaman zaman izleyicileri güldüren ve mahkeme heyetini gülümseten ironik ve esprili bir savunma yapan SDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Ulaş Bayraktaroğlu, hakime, "Sizin işiniz bence çok zor. Yani sözümü kesseniz de anlarım çünkü elinize delik deşik bir şey verilmiş. Bu iddianameyi imzalayan savcı terfi etti. Bu koşullarda adil yargılama yapmanın da olanaksız olduğu kesin" dedi.
"Ben normalde fazla ünlü biri değilim ama siyasi polis arasında çok ünlüyümdür. Biz birbirimizi biliriz. Gerçi onlar sık sık tayin ve emekli ediliyor, çok takip edemiyorum ama onlar beni tanır" diyen Bayraktaroğlu, tutuklu bulunmasının siyasi polis dolayısıyla olduğunu söyledi.
21 Eylül 2010'dan beri tutuklu olan Bayraktaroğlu, "Delil olarak gösterilen hiçbir şey suç değil. Bunları defalarca yaptım, yine yapacağım, babam da yaptı. Benim adım Ulaş, kardeşimin adı Deniz. Babam öldü, ben de ölene kadar bu yoldayım" dedi.
Bayraktaroğlu, savunmasını "İddianamede geçen, 'Bürolarda Mahir Çayan fotoğrafı var' konusuna cevap vermiyorum; siz de istemezsiniz sanırım. Başka bir yerde konuşuyor olsak, 'Boşver Ulaş, anlatma. Anladım ben' derdiniz. Bu sürreel şeyleri, iddia olarak mahkemeye getirmek evrensel ve insani bir suçtur" diyerek noktaladı.
Sekiz Tahliye
Savunmalar alındıktan sonra verilen aranın ardından mahkeme heyeti, tutuklu sanıklardan, ilk operasyondan bu yana tutuklu olan aday gümrük memuru Engin Öncü ile birlikte, son operasyonda gözaltına alınıp sonrasında tutuklanan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, başkan yardımcıları Günay Kubilay, Ecevit Piroğlu, üyeleri Ulaş Bayraktaroğlu, Özgür Cafer Kalafat, sendikacı Kemal Hamzaoğlu ve Oğuzhan Kayserilioğlu'nun tahliyelerine karar verdi.
Duruşma gece 2.00'de bitti.
Tüm dosyaları birleştirilerek tek davaya dönüşen Devrimci Karargah ana davasının sonraki duruşması 17 Kasım saat 10.00'da gerçekleşecek. (IC/MS)