* Haberturk.com.tr Yan Yayınlar Müdürü Işıl Cinmen'in, bianet kadın ve LGBTİ haberleri editörü Çiçek Tahaoğlu'yla yaptığı ve haberturk.com.tr'de iki bölüm halinde yayınlanan röportajı yayınlıyoruz.
Okuyacaklarınız bazılarınıza sert gelebilir.
Gelsin.
Hiçbir söz, o çocukların yaşadıklarından sert değil.
Hiçbir tabir, ölmüş bir kadının cesedinden soğuk değil.
Bir geleneğin sarsılması zordur.
Ancak artık bu ülkede erkek şiddeti ve zorla evlendirilme geleneğini kırmanın zamanı geçti.
“Çocuk gelin” ya da “çocuk damat” diye bir kavram yoktur.
Çocuk, çocuktur.
Çocuktan kadın olmaz.
Çocuktan gelin olmaz.
Çocuktan anne olmaz.
Kanun, “daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiye” çocuk der.
Örf ve adet kisvesi altında seks ticareti
Şunun adını koyalım ve açık açık söyleyelim.
Bu toplumda anneler, babalar ve diğer aile büyükleri “örf ve adet” kisvesi altında çocuk ve seks ticareti yapıyor.
Kendi çocuğunu, çocuğun rızası, isteği ve iradesi dışında bir erkeğe satıyor.
Karşılığında da başlık parası alıyor.
Geleneğin arkasına gizlenmiş bu korkunç düzenin yıkılması için “mücadele edelim" demek yetmez.
Sürekli “yüreğimiz burkuluyor” demek de kar etmez.
Üç dakikalığına burkulan yüreklerimiz bir işe yaramıyor.
“12'sinde evlendi, 13'ünde anne oldu, 14’ünde ikinci çocuğunu erken doğumla kaybetti ve evinde ölü bulundu” cümlesindeki öznenin yanına bile yaklaşmıyor.
Bu geleneğin sarsılması için hukuki ve toplumsal olarak aşağılanması, cezalandırılması, zihinlerde negatif kodlanması lazım.
Zihniyet ve algı ancak bu şekilde değişir.
Dev adımlar atarak...
Mesela resmi nikah yapamayacak yaştaki çocukları, hukuki olmayan biçimde evlendirenler ve buna vesile olanların TCK 227’den yargılanması gerekir.
TCK 227 fuhuş suçunu düzenler.
Madde şöyle der:
(1) Çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından (…) işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Avukat tanıdıklarımı aradım. “Aile, henüz evlenme iradesi bulunmayan yaştaki çocuğa, resmi olmayan nikah kıyıyor. Karşılığında başlık parası adı altında ücret alıyor. Bu fuhşa teşvik, çocuğun fuhşuna aracılık etmek sayılabilir mi?” diye sordum.
Şu anki yasalara göre mümkün mü?
“Evet” dediler. “Mevcut durumda savcının olayı bu yönde okuması pekala mümkün. Kanunen bir sıkıntı yok.”
Yasal olmayan evlilikleri bir kenara koyalım.
Daha vahimi, bu ülkede yürürlükte olan yasalar aileye 15-16 yaşında olan bir kız çocuğunun ailesinin rızasıyla ve mahkeme kararıyla evlendirilebileceği iznini veriyor.
Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde 2013’te 18 yaş altı 26 kız çocuğu doğum yaptı.
Sadece bir ilçede!
2013 yılında Erzurum'da 300 çocuk doğum yaptı.
Daha binlercesi var.
15 yaşındaki kız, bir çocuktur.
Memelerinin çıkmış olması ya da regl oluyor olması bunu değiştirmez!
Yetişkin olmayan birinin evlendirilmesinin yasayla güvence altına alınmış olmasının çarpıklığı diğer hiçbir durumla kıyas kabul etmez.
Çiçek Tahaoğlu’nun söyleyeceklerine kulak verin.
O bianet’in kadın hakları editörü, bir gazeteci.
Her ay çetele tutuyor.
Erkekler bu ay kaç kadın öldürüldü’nün hesabını çıkarıyor.
“Bir kadın daha ölü bulundu” yazmak zorunda kalmayacağı gün gelsin diye çalışıyor.
Bu yapılan suç mu?
Evet. Türkiye, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf bir ülke. 1990 yılından beri bu böyle. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşın altındaki kişi, çocuktur. Anayasa’ya göre de uluslararası sözleşmeler iç hukukun üzerindedir. Erken yaşta evliliğe zorlamak, buna yol açmak Anayasal suç kapsamındadır.
Zorla evlendirilen çocuk sayısı biliniyor mu? En azından ortalama olarak…
Hayır, tam olarak değil. Çocuk evliliklerinde Türkiye dünyada ilk onun içinde. Polisin verilerine göre Türkiye’de her üç evlilikten biri çocuk evliliği. Evlendirilen kız çocukların üçte birden fazlası kuma. Her yıl üç yüz bin evlilik yapılıyor, bunun yüz bini çocuk evliliği.
Evlilik yaşı kaça kadar düşüyor?
Kız çocuklarda 12’ye kadar düşüyor.
Pedofili değil!
Çocuk gelin tabiri beni çok rahatsız ediyor. Bunu kullanmak doğru mu?
Çocuk gelin tabiri bu sorunla çok özdeşleşti ancak bu konuda uzun bir tartışma var. Çocuk istismarı önerisi var fakat hukuk ve akademide kullanılabilir olsa da evlilikler için çok geniş bir ifade. “Erken yaşta evlilikler” ve “zorla evlilikler” en doğru tabirler.
Pedofili/sübyancılık denmesi konusunda da bir öneri var, ona ne diyorsun?
Asla. Bu bir hastalık adı; biz burada bir hastalıktan değil, toplumun her kesiminde görülen, gelenekler veya inanışlar bahane edilerek normalleştirilen yaygın bir sorundan bahsediyoruz. Pedofili terimi sorunun tıbbi ve kişisel bir mesele gibi algılanmasına yol açar. Üstelik meselenin toplumsal cinsiyet boyutunu tamamen gözden kaçırmamıza neden olur.
Nasıl çözülebilir bu sorun?
Erken evlilikler konusunda 28 yıldır çalışan, kampanyalarıyla Türkiye’nin bu sorundan bu derece haberdar olmasını sağlayan en önemli merci Uçan Süpürge. Bu merci Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olana kadar çözüme yaklaşamayız.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ‘Erken Evlilikleri Önleme Birimi’ var yanılmıyorsam…
İki yıl önce kuruldu ve ilan edilmiş tek bir atılım dahi yok. Orada kimler çalışıyor, eğitimleri var mı, neler yapıyorlar bununla ilgili bir bilgi yok.
Diyanet İşleri de ikna konusunda çok etkili olabilir, değil mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı ve taşra teşkilatları çalışmalar yapsa, bu tüm birimlerden daha etkili olabilir… Arada sırada yapıyorlar da aslında. Örneğin çocuk gelin konusu gündeme gelince imam nikahı tartışması açıldı ve herkesin bir açıklama beklediği Diyanet erken evliliklerin yanlış olduğunu söyledi ve yine Diyanet’in girişimiyle, Kader Erten’in öldürüldüğü hafta tüm Türkiye’de Cuma hutbelerinde çocuk gelin konusu ele alındı. Keşke Diyanet bu çalışmaları programına alsa, bir çocuğun ya da kadının ölüp tüm gazetelerin manşetlerine çıkmasını beklemeden, kendiliğinden, din eğitiminin bir parçası olarak yapsa.
Evlilik yaşı kaç olmalı?
Medeni Yasa’daki evlilik yaşı alt sınırının 18+ olarak düzenlenmeli ve 18 yaşından küçüklerin ebeveyn onayı ya da mahkeme kararıyla evlenmesinin önü açılmamalı. Uçan Süpürge iki yıl önce tüm Türkiye’den imza topladı. Toplanılan 54 bin imzayı akademisyenler, sanatçılar, öğrenciler, mahalle temsilcileri ve sivil toplum örgütlerinden oluşan 80 kişilik bir heyetle TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e verildi. Ancak bir sonuç çıkmadı.
2. Bölüm: Kim öldürüyor bu kadınları?
Yine her taraf öldürülmüş kadınlarla dolu.
Çevreleri de “cinnet getiren” ya da “namusunu temizleyen” katil erkeklerle…
bianet’in kadın hakları editörü Çiçek Tahaoğlu anlatacak.
bianet 2009’dan beri ulusal, yerel ve internet basınında yer alan erkek şiddeti, cinayet, cinayete teşebbüs, tecavüz, taciz ve yaralama vakalarının çetelesini tutuyor.
Röportajın arasına dağıttığım infografikler ise 1 Ocak 2013 – 31 Aralık 2013 arasında gerçekleşmiş ve basına yansımış olayları kapsıyor.
Türkiye’de günde kaç kadın öldürülüyor?
Ben bu soruyu Aile Bakanlığı’na sormak istiyorum. Türkiye’de günde kaç kadın öldürülüyor? Son on yılda kaç kadın öldürüldü? Erkek şiddeti verilerinde bir düşüş var mı? Bu konudaki çalışmalar sonuç veriyor mu?
Koca ülkede bu verileri toplayan hiç bir birim yok mu?
Bu soruların cevaplarını resmi olarak bilmiyoruz. Soruya cevaben bakanlıklardan yapılan açıklamalarsa evlere şenlik.
Örneğin?
Örneğin sadece 2012’yle ilgili açıklamaları ele alalım:
* Ekim 2012’de gazetelerde yer alan haberlerde İçişleri Bakanlığı'nın hazırladığı rapora göre 2012’nin ilk 7 ayında 140 kadın öldürüldü.
* Fatma Şahin, 21 Mayıs 2013’te gazetelere yansıyan haberlerde ise İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre 2012 yılında 155 kadının öldürüldüğünü açıkladı.
* İçişleri Bakanı Muammer Güler, 6 Mayıs 2013’te yanıtladığı soru önergesinde, polis sorumluluk alanında 2012’de 268 kadının öldürüldüğünü açıkladı.
* Fatma Şahin, Mülkiye Birtane’nin verdiği soru önergesine 24 Ocak 2013’te verdiği cevapta Mart - Eylül 2012 arasında Emniyet Müdürlüğü’nün Bakanlık’a aktardığı verilerine göre 23 kadının öldürüldüğünü açıkladı.
Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Ve gerçekten upuzun bir liste.
bianet’in tuttuğu erkek şiddeti çetelesine göre rakam neydi?
bianet’in çetelesine göre 2012’de 165 kadın öldürüldü. Ama bu sadece “haber olabilen” cinayetlerin sayısı.
Kim öldürüyor bu kadınları?
Kadınları hep en yakınlarındaki erkekler öldürüyor. Kocaları, eski kocaları, sevgilileri... Mesela çeteleye göre 2013’de öldürülen 214 kadının yüzde 15’i boşanmak istedikleri için kocaları tarafından öldürülmüş. Kocalar, eski kocalar, sevgililer ve erkek akrabaları yani kayın peder, dünür, abi, kardeş vs. toplayınca cinayetlerin yüzde 84’ü yapıyor.
Kaç kadın tecavüze uğruyor?
Bu konuda resmi açıklama da yok. Tecavüz çok mahrem bir konu ve nadiren konuşuluyor. Kadın saklaması gereken bir olaymış gibi hissettiğinden, erkek de zaten suç işlemiş olduğu için konu çoğunlukla saldırı anından sonra kapanıyor ve kimsenin haberi olmuyor. Tecavüz vakalarının çok büyük bir bölümü polise şikayet bile edilmiyor. Dolayısıyla tecavüzlerin gerçek sayısını vermek, tahmin edebilmek kesinlikle mümkün değil. Ama yine bianet çetelesine dönersek son dört yılda en az 626, 2013’te ise 167 kadının tecavüze uğramış.
Tecavüz edenlerin yüzde kaçı tanıdıkları erkekler?
Korkutucu bir oran... Bu kadınların yüzde 52’si tanıdıkları erkeklerce tecavüze uğramış.
Bu olaylar neden daha etkin biçimde engellenemiyor? En büyük sorun ne?
En büyük mü bilmiyorum ama en görünür olanı meşhur kutsal aile paradigmamız. İlla aile olacağız ve aile kalacağız. Bu aile içinde de roller belli: kadın makine gibi doğuracak, yemek yapacak, evi temizleyecek, çocuklara kocasına bakacak, namuslu olacak, yan bakmayacak... Erkek eve ekmek getirecek ya da kafasına göre getirmeyecek. Kadın “yükümlülüklerini” yerine getirmezse de erkek şiddet uygulayıp “bir tokat şiddet midir”, “şiddet sevgidir” falan diyecek...
Bugün bakan olsan...
Yani bir zihniyet probleminden söz ediyoruz...
Olay zihniyet değişmediği için engellenemiyor. Yasa yapıcılar, yasa uygulayıcılar, polisler, savcılar “ne var ki ben de karımı dövüyorum” diyor, katiller “karım başka bir erkekle mesajlaşıyordu” diyerek ceza indirimi alıyor. Aile içi şiddet sorun değil zaten kadınlar çiçektir. Sistematik şiddetin cinayetle sonuçlanmasını da engelleme gibi bir sorumluluk yok sanki. Politikalar, farkındalık kampanyaları da bu sağlıksız zihniyetle hazırlanıyor. Oysa hayat artık bu geleneksel ve kutsal aile kalıplarına sığmıyor.
Kadınların bilinçlenmesi de şiddeti artıran bir etken mi?
Maalesef evet. Kadınlar artık aile içinde değil birey olarak tanımlanmak istiyor, “evli, üç çocuk yapan, ailesine hizmet eden, iffetli, erkeğine bağımlı” vs. diye uzayan bir listeye göre yaşamayı değil kendi tercihleri doğrultusunda yaşamak istiyor ve susmuyor. Kadınların hak talebinde bulunmaları tekrar şiddet yaşamalarına da sebep oluyor. “Sen beni nasıl şikayet edersin” diye tekrar şiddet görüyorlar.
Fotoğrafı netleştirelim. Şiddet gördüğü için şikayetçi olan ve haklarında tedbir kararı çıkmasına rağmen şiddet gören kadınların oranı ne?
2013’te öldürülen kadınların yüzde 13.5’i, ağır yaralanan kadınların yüzde 10’u şiddet gördükleri için şikayetçi olmuş ya da koruma tedbir kararı çıkartmıştı.
Sen bugün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olsan yapacağın ilk iş ne olurdu?
Kadın örgütlerinden bir komisyon oluştururdum. Bundan sonra üretilecek politikaları, sosyal hizmetleri, yasaları onlarla planlardım. Şiddeti önleme politikalarını şiddet gören, sığınma evlerinde kalan kadınlarla yaşadıkları süreci paylaşan, sorunlarını bilen sivil toplum çalışanları, kadın cinayetleri davalarında yer alan avukatlar hazırlamayacak da kim hazırlayacak? Bu insanlar etkin bir kaynak oluşturuyor, onlardan etkin biçimde yararlanılabilir.
Son dönemde kadın cinayetleri arttı mı? Söylenilenler doğru mu?
Basına yansıyan haberlere göre, cinayetler son 4 yıldır hemen hemen aynı hızda devam ediyor. 2010’da 217, 2013’te 214 kadın öldürüldü. Ama bence soru arttı mı değil, azaldı mı olmalı... Amaçlanan ve olması gereken azalması. Cinayetler konusunda her birimin elinden gelenin fazlasını yapması, farkındalık yaratması için sayının artması bir kriter olmamalı. Ayrıca 6284 no’lu yasa neredeyse davul zurnayla tanıtıldı ama 2012’den 2013’e cinayet sayısı 165’ten 214’e çıkmış.
Medyanın kadına yönelik şiddet, tecavüz haberlerini verme konusunda genel bir bilgisizliği var. Nedir bunun doğru yolu?
Haberler genellikle failin suçunu hafifletip, mazur gösterecek unsurlarla süsleniyor. Tecavüz haberlerinde mağdurun da suçlu olduğunu düşündürecek cümleler kuruluyor. Haberde şiddetin özendirilmemesi, haklı gösterilmemesi, kışkırtılmaması veya duygu sömürüsüne dönmesine izin verilmemesi lazım. Mor makyajlı kadınlara, “cinnet getirdi karısını, kızını, kimi gördüyse öldürdü” haberlerine, haber fotoğraflarında ölüm pornografisine son verilmeli. İlla biri ifşa edilecekse o kişi şiddetin uygulayıcısıdır, onun gözlerine bant çekilmeli ve o gösterilmelidir.
“Namus cinayeti” oksimoron bir terim değil mi? Cinayet ve namus yan yana gelemeyecek kadar zıt iki kavram… Ne demek gerekiyor?
“Namus bahanesiyle işlenen cinayet” demek doğru olur. Kadından beklenen toplumsal rollere birebir uyulması isteniliyor, uymayınca namus bahanesiyle cinayet işlemiş oluyor. Biz toplum olarak namus kelimesine pozitif anlam yüklüyoruz fakat bu kısıtlayıcı ve negatif bir kavram. Ayrıca hukukta, 'ar, hayâ, edep, ırz' gibi kavramlara yer yoktur. Bununla ilgili düzenlemelerin yapılması ivedilikle gerekli.
Can güvenliğinden şüphe duyan kadın ne yapmalı?
6284 no’lu yeni yasayla savcıya, mahkemeye gitmeden direkt karakola ya da mülkiye amirliğine gidip “Ben şiddet görüyorum, can güvenliğimden endişe ediyorum ve koruma tedbir kararı çıkartmak istiyorum” diyebilir.
En iyi yol bu mu?
En iyi yol bir kadın örgütüne gitmek ve onların danışmanlığıyla hareket etmek.
Mesela hangi kadın örgütü?
Mor Çatı’nın 24 saat danışma hattı var. KAMER 23 ilde çalışıyor; Doğu ve Güneydoğu’da çok geniş bir örgütlenmesi var. İnternet yardımıyla bulunulan ile göre en uygun kadın örgütü rehberi bulunabilir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından kadına yönelik şiddet gibi konulardaki ihbarları değerlendirmek için kurulan “Alo 183 Kadın, Çocuk ve Sosyal Hizmet Danışma Hattı” da var. (IC/ÇT)