Tatil özlemini duymaya başladığımız yıllarda özellikle şirket kampları biçiminde kıyılara doğru bir genleşme hareketi başlar. Denizi olmayan Ankaralılar Abant, Abana ve Akçakoca'ya; İzmirliler Çeşme'ye; İstanbullular Şile, Gönen ve Polonezköy'e itibar ederler...
Yazlıkçılığın temelinin atıldığı 50'li yıllar .
Bu başlık 1950'li yılların sonunda çıkan Hayat dergisinden araklandı. Her hafta yayınlanan dergide yaz aylarında bir dizi halinde memleket içinde gidebileceğimiz yerler tanıtılırdı. Aklımda yazının neredeyse logosu sayılabilecek olan desen de aynen durmakta. Bir sopa üzerine yerleştirilen oklarda gidebileceğimiz yerlerin adları yer almakta: Şile, Polenezköyü, Gönen, Çeşme, Marmara Adası, Abant, Erdek, Abana, Akçakoca. Biz de zaten ailecek hep Erdek'e gidiyoruz. Babam Şeker Şirketi'nde çalıştığından Şeker Kampı'nda 15 gün kalma hakkımız var. İç turizm gelişiyor. Ben de çocuk halimle bunun tam ortasında yer alıyorum. Bu yazıda o günleri hazırlayan yakın tarihi aktarmaya çalışacağım.
12 Haziran 1959, Hayat Dergisi
Ulus gazetesinde 1948 yılı Ekim ayında yayınlanan bir yazısında Sait Faik anlatıyor: Yazının başlığı"Bolu üzerinden İstanbul'a Seyahat Notları". Önce bir girizgah yapıyor: "Memleketi görmek, ancak rahatına düşkün olmamakla kabil. Yolsuz, taşıtsız, otelsiz, lokantasız, kısacası konforsuz bir memleketiz. Amma ne yapalım ki bu memleketi de görmek istiyoruz."
Sait Faik, ülkenin birçok köşesini atlar, arabalar, kamyonlar üzerinde gezdiğini; hanlarda kahvelerde yattığını, ama tüm bunlara karşın gezmekten yılmadığını anlatır. Ve konuya girer: "Ankara ile İstanbul arasındaki yollarda, hem de yolların bugünkü kadar güzel olmadığı zamanlarda, birkaç defa kamyonla gittim geldim. Şimdi, bu yolda, kamyondan enikonu rahat bir taşıtla yolculuk ediliyor
Sait Faik'in röportaja konu ettiği otobüs seyahatleri Demokrat Parti iktidarı döneminde biraz daha konfora kavuşur (ama çok da değil). Bu dönemde kara yollarının gelişmesinde önemli adımlar atılır. Doğal olarak otobüs işletmeciliği ve otomobil ithalatı da artar. Çok sayıda olmasa da ilk büyük otellerimiz de bu dönemde inşa edilir (Hilton, Divan vb.) Demiryolları ihmal edilmiş olsa da, deniz taşımacılığında (özellikle yurtdışına gidişte) gelişmeler olur. Hava taşımacılığında da ise büyük bir patlayış yaşanır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yok olmuş olan seyahat acenteciliği ise küllerinden yeniden doğar. Kendi yok ama adı pek gündemde olan turizm için herkes hazır ve nazırdır.
Sefer için kuvvetler hazır
Denizyollarının 1951 yaz programlarını tanıtan broşürden, 15 günde bir İstanbul-Marsilya arasında sefer yapan Ankara vapurunun 'konfor bakımından emsalsiz bir hale' getirildiğini öğreniyoruz. Ayrıca 1950 yılı sonunda inşaatları biten ve 1951'de servise giren Samsun ve İskenderun adlı iki yeni gemi de Beyrut Marsilya arasında çalışmaya başlamıştır. İstanbul-İskenderiye arasında her hafta yapılan seferlere ise Adana ve İstanbul adlı yolcu gemileri tahsis edilmiştir. "Fiyatlar bütün yolcuları hayrette bırakacak kadar ucuzdur".
1952 yılında Beyrut-Marsilya hattı İstanbul'a bağlanır ve 'Doğu Akdeniz Hattı' adını alır. İstanbul-Marsilya arasında yapılan 'Batı Akdeniz Yaz Seferleri' gibi bu seferler de haftada bir yapılmaktadır. Bu tür gemi seyahatlerini gündeme getiren kuruluşlardan biri de Türk Turizm Kurumu'dur.
1949 yılında kurulan bu dernek devlet desteğini arkasına alarak önemli isimlerine bünyesinde toplar ve turizm konusunda atılımlar yapmaya çalışır. Yayınladığı nitelikli Panorama dergisi ve yaptığı gezilerle dikkati çeken Türk Turizm Kurumu'nun adı özellikle 1954 yılında düzenlenen ünlü Amerika Gezisi ile (Tarsus gemisiyle) öne çıkar. Panorama dergisi, kamuoyunu dış geziler için özendirişi yanısıra, ülke içinde turizm amaçlı etkinlikleri ve dernekleri de sık sık gündeme getirir. Panorama dergisi ve kurumun diğer çalışmaları incelenmek üzere önümüzde duran bir konudur (Panorama'nın Tarsus muhabiri Hakkı Devrim, teknik sekreteri de Kadri Yurdatap'tır).
Harekette bereket vardır
İşte tam bu özlemi duymaya başladığımız yıllarda özellikle şirket kampları biçiminde kıyılara doğru bir genleşme hareketi başlar. Yayılma olayı doğal olarak öncelikle büyük kentlerden kaynaklanmaktadır. Denizi olmayan Ankaralılar Abant, Abana ve Akçakoca'ya; İzmirliler Çeşme'ye; İstanbullular Şile, Gönen ve Polonezköy'e itibar ediyorlardı.
1950'li yılların iç turizm efsanelerinden Akçakoca 1950 yılından itibaren yazlıkçıları konuk etmeye başlamıştı. Hatta bu amaçla bir de Akçakoca Turizm Derneği ve Ankara'da da Akçakoca'yı Sevenler Derneği kurulmuştu. 1958 yılında Turing dergisinde (Belleten) yer alan bir yazıda, kasabanın turizm tutkusu şöyle anlatılıyor: "Akçakoca Turizm Derneği'ni haberdar ederek bu şehre ayak basanlar, sıladan kendi evlerine dönenler kadar her şeyi karşılarında tam ve hazır bulurlar. Habersiz misafirler ise dernekte çaylarını içinceye kadar yerlerinin temin edilmiş olduğu haberini alırlar. Dernek her türlü müracaatı dinler, ziyaretçilerin isteklerini elden geldiğinden fazlasiyle halle çalışır. Otel, pansiyon ve kamplarda yatacak yer arayanlar, otobüs, otomobil, deniz motörü veya sandal temin etmek isteyenler, hastalanıp doktor ve ilâç peşine düşenler, parasını, saatini, yüzüğünü kaybedenler, derhal Turizm Derneği'ni başvururlar."
Amasra'nın yükselişi de aynı yıllara denk gelir. 1952 yılında Amasra'yı Sevenler Derneği kurulur. Amasra hakkında kapsamlı bir kitap kaleme almış olan Necdet Sakaoğu'nun kitabından 1950'li yılların başında bu kasabanın ne denli ünlü olduğunu öğrenebiliyoruz. Örneğin1954 yılında Amasra'ya gelen Turizm Dairesi Müdürü Selahattin Çoruh Başvekâlet Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürülüğü'ne sunduğu uzun raporda Amasra üzerinde önemle duruyordu: "Tarihi zenginlik günlerinin hatıraları içinde bugün balıkçılık ve meyvecilik ile geçinen halkın görgü, nezâket bakımından asaletleri örnek düzeydedir. (...) Plajda yüzlerce kadın ve erkek vardı. Bunlar başka şehir ve kasabalardan gelmişlerdi.
1960'lı yıllarda dergi ve gazeteler, "Tatil Beldeleri" konusunu güçlü biçimde gündeme aldılar. Özel köşeler, ekler, ansiklopedik yayınlar birbirini takip etti. Ülke kıyıları daha bakirdi. Örneğin, 1961 Mayıs'ında Hayat'ın "Tatilinizi Memleketin Neresinde Geçirebilirsiniz?" dizisinde takdirimize sunulan tatil yerlerden biri de Kumburgaz'dı. Bomboş sahilleri gösteren fotoğrafın resimaltında şunlar yazıyor: "Kumburgaz'a gideceklere önemli bir tavsiye: Kuma giriş yerlerine konan tabelaları okuyunuz!.. Bu tabelalarda şöyle yazılıdır: "Köy sokaklarında açık saçık gezmeyiniz!"
1956 yılı Temmuz ayında ilginç bir dergi yayınlanır: Gez-Gör. Sunuş yazısında Göz-Gör'ün "hem bir mecmua, hem de bir turizm bürosu" olarak çalışacağı belirtilir. Ana amaç "aziz yurdumuzun dünya turizm cereyanları içinde ıssız bir ada gibi kalması'na karşı çıkmaktır." Gerçi bazı gelişmeler vardır "Devlet elinden geleni yapmakta, Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğü değerli tetkiklerde ve neşriyatta bulunmakta, son zamanlarda bu maksatla bir Banka kurulmuş, çalışmaktadır.
1960'lı yıllarda Anadol moda olan "tatil heyecanı"nı ilan başlığında kullanıyordu. Manajans tarafından hazırlanan ilan "Tatil ayları... ve Anadol" başlığını taşıyor ve şöyle devam ediyordu:
"Hepimizin tatile çıktığı ayların başındayız... Böyle bir mevsimde cennet yurdumuzu dolaşmayı, tatilde geziler yapmayı kim istemez? Hele yepyeni bir otomobil ile... Anadol, şimdi bu fırsatı size veriyor." (Akbaba dergisi, 14 Ağustos 1968)(NK)
* aciksite.org adresinde "Tatilinizi Nedene geçirmek İstersiniz" başlıklı yazıdan özetlenerek alınmıştır.