Yrd. Doç. Onur Okyar, İran’da 28 Aralık 2017’de başlayan halk hareketini temelde “özgürlük ve refah odaklı bir isyan” olarak tanımlıyor. Yaptığı saha çalışmalarında ve analizlerinde İran devletini “doğası gereği otoriter” olarak tanımlayan Okyar, halkın reformistlerle muhafazakârlar arasındaki iktidar mücadelesinden faydalanıp taleplerini seslendirme olanağı bulduğunu söylüyor.
“İran ve Demokrasi” adlı çalışması 2014’te Ötüken Neşriyat’tan çıkan Okyar, “İran’da Apolitik Olmak” ve “İran ve Arap Baharı: Çift Taraflı Aynadaki Asimetri mi?” gibi İran’ı kapsamlı biçimde anlatan makalelere imza attı.
Halen Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapan Okyar, “bu hareket İran Baharı’na evrilir mi”, “sokağa kimler çıktı”, “Gezi olaylarıyla benzerliği var mı”, “eylemler amacına ulaşır mı” gibi sorularımızı yanıtladı. Soruları yanıtlarken İran’da yaşananların daha derin analizler gerektirdiğini kısa bir özet yaptığını da not etti.
İran’la ilgili analizlerinizde "rejimin baskıcı ve illiberal karakteristiği"inden söz ediyorsunuz. İran'daki siyasi yapı çok fazla bilinmiyor. Siyasi partilerin olmadığı, seçim dönemlerinde oluşturulan "çıkar grubu/platform" gibi yapılarla aday gösterilme üzerinden yürüyor. Muhaliflerin sokağa taşmasıyla siyasi parti örgütlenmesi olmaması arasında bir ilişki kurulabilir mi?
İlk olarak şunu belirtmekte fayda var. Bu hareket halkın özgürlük ve refah odaklı bir isyanı. Tabii bu isyan devlet tarafından da kullanılabilecek verilere sahip. Bu bağlamda İran’da bir iktidar kavgası var. Vefat eden Rafsancani ve taraftarları ile rehber Hamaney ve destekçileri arasında İslami yönetim konusunda bir usul kavgası var. Halk ise reformistlerle muhafazakârlar arasında sıkışmış durumda.
Muhafazakârlar çıkan olaylara karşılar ve Ruhani’nin göstericilere karşı yumuşak davrandığını düşünüyorlar. Ruhani ise Devrim Muhafızlarını ve dolayısıyla Rehberi suçluyor; devlet olarak ekonominin yüzde 60 civarının hükümetin değil Hamaney’in ve/veya Devrim Muhafızlarının elinde olduğunu ve ekonomiyi onların yönettiğini/yönetemediğini belirtiyor. Bu bağlamda hareket aslında muhafazakârlar tarafından desteklenmiş dahi olabilir. Zira böylece Ruhani köşeye sıkışır ve gelecek seçimlerde ona yakın olanlar aday dahi olamayabilirler. Eylemlerin daha da artması durumunda OHAL ilan edilebilir ve bu, muhaliflerin ve reformistlerin susturulması için bir meşruiyet kaynağı olarak kullanılabilir. Dolayısıyla bu pencereden bakıldığında eylemler sadece rejimin işine yarayacak donelere sahip.
Halkın sokağa inmesi ise sivil toplum örgütlerinin olmamasının net bir sonucu. Halkın en önemli muhalefet kaynağı TV, uydu ve sosyal medya; tabii kesilmezse. Bu kaynak Arap Baharı hareketlerini de tetikleyen en önemli araç olduğu için başta sosyal medyanın, akademisyenler ve ilgililerce dikkatle takip edilmesi gerekir.
"Bu hareket tükenmişliğin dışa vurumu"
Rivayet muhtelif olsa da ölü sayısı 30’a yaklaştı. İran devletinin eylemcilere tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet, harekete ciddi bir karşılık vermiyor. Çünkü karışıklık, bana göre, rejimin meşruiyet araçlarından birisi. Bu bağlamda İran silahlı kuvvetleri düşünüldüğünde 30 değil 3 bin kişinin ölmesi dahi normal karşılanabilirdi. Halk ise bu iktidar mücadelesinden faydalanıp kendi gündemi olan refah ve özgürlük derdinde.
Hamaney eylemlerin başından itibaren sessizliğini korudu. Dün akşam kısa bir açıklama yapıp “yabancı güçleri” suçladı. ABD'nin kışkırttığına dair özellikle Türkiye'deki bir kısım medyada da yorumlar yapılıyor.
Bu hareket bir tükenmişliğin dışa vurumu. Eylemler, İran’daki enflasyon, yoksulluk, yolsuzluk, toplumsal ve siyasi kutuplaşmanın bir sonucu. Özellikle bu süreçleri yaşayan diğer bölge ülkeleri için de aslında bir laboratuvar hükmünde İran. Dolaysıyla hareketin başlangıcında dış destek kesinlikle yok. Bu aşamadan sonra ABD, İsrail ve Suudi Arabistan bu hareketi kullanabilirler ama şu anda dahi, demeçler dışında, bunun emareleri yok.
"Hareketin Şia'ya bakan yönü zayıf"
Sokağa çıkanların özellikleri ve talepleri neler?
Bu hareketin halk içerisinde kabul görmüş bir lideri yok. Oysa 2008 ve 2009 sürecinde Musavi ve Kerrubi vardı. Şimdi o da yok.
Bu hareketin İran’daki sloganları da ortak değil. Kimisi “Ey Şah geri dön ülkene sahip çık” derken kimisi “Ruhani’ye ölüm, Hamaney’e ölüm” diyor, başka bir grup ise “Suriye’den çık, Araplardan uzak dur” diyor.
Son olarak hareketin, İran’ın en temel kimlik kaynağı olan Şia’ya bakan yönü de zayıf çünkü hareket ilk olarak rejimin ve muhafazakârların en güçlü olduğu Meşhed şehrinde başlıyor ve dalga dalga yayılıyor.
"Etkisi Gezi eylemleri kadar olabilir"
"Arap Baharı" adı verilen isyanlar döneminde İran etkilenmedi deniyordu; bu hareketlenme geç bir dalga olarak okunabilir mi? Yoksa 2009'daki "Yeşil Hareket"in bir devamı olarak mı görülmeli? Yani öznel bir hareket mi?
Yeşil Hareket cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan şaibeler sebebiyle başlamış ve rejimin reformu isteklerine evrilmiş fakat yönetimin sert tedbirleri ile bastırılmıştı. Bu hareket ise bir İran Baharı’na evrilemez; en fazla Türkiye’deki Gezi Eylemleri misali bir etkisi olabilir. Çünkü hareket toplumun her kesiminde karşılık bulmadı. İran nüfusunun yüzde 40’ı olduğu tahmin edilen İran Türkleri bu harekete karşı oldukça temkinliler ve olaylara karışmıyorlar. Çünkü devletin baskın gücünün farkındalar, bu olayların sonuçlarını kestirmeye çalışıyorlar ve en önemlisi bunun bir senaryo olabileceğinden şüpheleniyorlar. 1980 Nojeh Darbesindeki gibi İran’daki “güçlü” muhaliflerin susturulmasından korkuyorlar. Dolayısıyla etnik olarak isyan eden gruplar sadece Farsiler ve Lürler. Bunların, Arap, Kürt ve Türklerden ayrı olarak, Şii kimliği ve İran’ın baskın ve bir manada anayasal etnik grubu olmaları nedeniyle rejimle daha kolay hesaplaşmalarını etkileyen faktörler arasında. (HK)